"Acil ameliyathaneyi hazırlayın! Hasta çok kan kaybetmiş!"
Yanımda sedyeyle birlikte koşan Ceyline bakmadan "Nasıl bu kadar yaralanabilmiş!" Diye bağırdım. Sesi daha alçak çıkacak bir şekilde "Askermiş 23 gün boyunca işkence görmüş doktor hanım" dedi. Duyduğum şeyle yanıyormuş gibi hissettim. 23 gün ne demek
Sedyede yatan bedeni inceledim. Yüzü gözü seçilemeyecek biçimdeydi. Baya da kalıplı biriydi ama o kadar işkenceye kim dayanabilir.
"Kaç kurşun?"
"Dokuz hocam"
"Nerelerde?"
"Üç karın, iki kol, iki sağ bir sol bacak ve sırtında bir tane hocam. Ayrıca kafasında da yarık var. Daha çok delmişler gibi"
Bu adamın yaşaması bir mucize
"Adı ne?"
"Barış, Barış Temsil"
"Hemen ameliyathaneye hemen!" Hızlı olan ekibi daha da hızlandırıp ameliyathaneye girdik.
Onlar hastayı hazırlarken ameliyata hazırlanmaya başladım. Ellerimi dezenfekte edip içeri geçecekken ismimin seslenilmesiyle durdum.
"Eda! Eda bu adam yüzbaşı! Çok dikkatli ol" arkamdan seslenen Zehra ile daha çok gerilmiştim. Kaybedecek zaman yoktu.
"Doktor hanım kana ihtiyacımız var! Çok kan kaybetmiş"
"Yakınları yok mu dışarıda hemen kan grubu uyuşan birinden alın! Kan grubu ne?"
"Sıfır negatif"
"Hadi hadi! Acele edin!" Bir asistan dışarı çıkarken önümdeki hastaya baktım. Zordu çok zordu
Şu ana kadar yaşaması bile bir mucizeydi.
Bu sedyede yatan adam bizim için, ülkemiz için nasıl canını ortaya koyduysa ben de onu kurtarmak için canımı ortaya koyacaktım.
/
Ağzımdaki maskeyi çıkarıp derin bir nefes aldım. Ameliyathaneden çıkmamla kapının önündeki askerler ayağa kalktı. Hepsi benim iki katım kadardı. Korkmadım değil
"Nasıl? Kardeşim nasıl?"
Üzerime gelen askerle durdum. Nasıl söylesem bilemiyorum. Şu kapının önüne geldiğimde ne söyleyeceğimi bilemiyorum.
"Söylesene! Doktor söyle!"
Bağırması ile yüzüm buruştu. Adam haklıydı söyleyeyim de nasıl söyleyeyim bir askere bunu şimdi
"Ameliyatı riskliydi. Ama atlattı" Herkesten bir oh sesi gelmişti ama ben o kadar da rahat değildim.
Arkadan gelen kalın, resmen ben askerim diye bağıran ses tonu ile konuşan askere döndü bakışlarım yaklaşık iki metre boyundaydı.
"Başka bir şey mi var doktor?"
"Var... şöyle ki buraya kadar gelmesi bile bir mucize. Arka kapıdan odaya geçirdik, gözlem altında. Bir süre göremezsiniz...Dokuz yerinden vurulmuş, kafası yarılmış ve tırnaklarından ikisini çekmişler. Bir de"
Konuşmamla hepsi yumruklarını sıkıyordu. Susmamla bana sallayacaklar diye korkmuyorum değil
"Ne? Bir de ne? Niye taksit taksit söylüyorsun!" Kardeşi olduğunu söyleyen adam bağırınca konuştum.
"Haklısınız! Ama bizim için de söylemek zor. Sırtı... sırtında kızgın demirle yazılmış iki harf var"
"Ne harfi ne yazmışlar?" Arkadan gelen titrek ses ile nefes alıp "B ve T harfleri" dedim.
Hepsinin gözü aynı kişiye dönerken otomatikman ben de ona baktım. Sadece gözlerini kapatmış sesli sesli nefes alıyordu.
"Durumu nolacak?" Kardeşi konuşunca kafamı salladım. Artık uzatmanın bir manası yok. "Umarım bir kaç gün sonraki testlerimiz pozitif çıkar yoksa... yoksa çok üzgünüm ama felç kalma olasılığı çok yüksek"
Dağılmışlardı. Hayatımda ilk defa gördüğüm bu adamlar ile ben de dağılmıştım. İlk defa böyle bir şey yaşıyordum. Ve ilk defa bir olaydan o kadar çok etkilenmiştim ki...
Kardeşi olan çocuk kendini yere bırakıp sesli sesli nefesler almaya başlayınca onun yanına çöktüm.
"Yok yok dönücek geri o... askerliğine devam edecek değil mi?"
Böyle devam ederse bıraksınlar askerliğe dönmeyi, askeriyenin önünden bile geçemez.
Gözlerime bir umut bulmak adına baktığı sırada kafamı iki yana salladım. Mavi gözlerinden önce bir damla gözyaşı düştü. Sonra da elinin tersiyle gözlerini sildi.
Bir anda kafasına vurup bağırmaya başladı. "Koruyamadım! Koruyamadım onu koruyamadım. Benim yüzümden.. Ben yaptım! Aldılar benden! Engel olamadım! Başaramadım"
Ellerini tutmaya çalıştım ama nafileydi. O kadar sert vuruyordu ki bir yerime gelse kırılma olasılığı çok yüksekti.
"Savaş! Savaş yeter dur!" Arkadan gelen bir ses onu zor da olsa durdurmayı başardı ama hâlâ bağırıyor ve ağlıyordu...
Hem de hıçkırarak...
"Barışım... Barışım koruyamadım seni Barışım!...Benim yüzümden kardeşim! Kardeşim özür dilerim!"
Gördüğüm yüzle kaşlarım çatılırken bağıran Ceylinle içinde bulunduğum durumu anlamlandrımaya çalışıyordum.
"Doktor hanım hasta fenalaşıyor!"
Anında yerde yatan Savaş isimli adamı bırakıp ayağa kalktım. Arkamdan bağırması beni daha çok etkiledi.
"Kurtar! Sana yalvarıyorum kurtar onu. Kardeşimi, Barışımı kurtar!"
Yanlarından koşarak geçip gözlem altında olan odaya doğru koşmaya başladım. İçeri girer girmez bağırdım.
"Noldu! Noldu lan bu adama!"
"Doktor hanım bilmiyoruz bir and-"
"Sus! sakinleştiriciyi getir. Demedim mi başından ayrılmayacaksınız diye! Çocuk oyuncağı mı lan bu! Sikerim yapacağınız işi"
Aptalların kolay sandığı şey bir can götürecek. Bir kardeş, bir evlat, bir sevgili, belki bir baba, bir asker götürecekti bu dünyadan.
Bir vatan evladı gidecekti bu dünyadan
Kapıyı da kapatmamış geri zekalılar askerler Barışın halini görmüştü. En azından bir süre göstertmemeyi düşünüyordum. Beni niye takip ediyolarsa
Sakinleştiriciyi serumuna enjekte edip hasta bilgilerini elime aldım. Herhangi bir şeye alerjisi yoktu.
"Kapat kapıyı!"
Bağırmamla iki tane asistan kapıya doğru koşup kapattı.
Dayan Barış, sevenlerin için. Vatanın için dayan
Bir işe kalkıştık ama iyi sonuçlanacağını düşünüyorum.
Beğenip fikirlerinizi belirtmeyi umutmayın lütfen
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELEDA
General FictionSeni herkesten, her seyden koruyabilirim ama kendimden nasil koruyabilirim bilmiyorum.