જ⁀➴
"Kaesong'un güneşli havaları bu haftayı kapatırken son bulacak. Önümüzeki günlerde hafta başından itibaren sağanak olarak başlayıp şiddetlenecek olan yağmurun hafta içi büyük bir fırtınaya dönüşmesi öngörülüyor. Kasırga ihtimaline karşı pencerelerinizi ve kapılarınızı kilitlediğinizden emin olun! Hükümet beklenen büyük fırtınada sokağa çıkma yasağı ilan edebileceğini duyurdu, yasağa uymayıp dışarıda kalanlara fırtına süresince herhangi bir yardımda bulunulmayacak."
Sabah güneşli olan havanın yerini öğle vakti geldiğinde kararan bulutlar alırken, öğle yemeğinden sonra ana binanın verandasında oturmuş, biraz temiz hava alırken etrafı izliyordum. Herkes bir yere dağılmıştı, etrafta birkaç asker görüyordum ama bizimkilerden kimse yoktu. Anladığım kadarıyla bugün atış antrenmanı vardı. Bütün askerler omuzlarına asılı tüfeklerle antrenmanın olduğu alana koşturmuştu. Sahaların oradan devamlı ateş edildiğini belli eden boğuk sesler geliyordu.
Choi San'ın kampa gelip katı kurallarıyla etrafta terör estirmeye başlamasının üzerinden 1 hafta geçmişti, ve benim Kuzey Kore'ye gelmemin üzerinden 1 aydan fazla zaman...
"Selam Güney güzeli."
Duyduğum tanıdık ses ve yanı başımda beliren beden anında gülümsememe sebep oldu. Yüzbaşı yanıma çöküp otururken diğer tarafımdaki radyoya uzandım ve rahat konuşabilmemiz adına sesi kıstım.
"Güney güzeli? Bayıldım buna!" Bakışlarımı yüzbaşıya sabitlediğimde dudağının kenarı kıvrılmıştı. Göz kırpıp devam ettim. "Bundan sonra bunu kullan."
İç çektiği sırada elleriyle yerden destek alarak oturuyordu, bakışlarını ise gökyüzüne kaldırmıştı.
"Ahh, pek sanmıyorum. İnci taneme olan hitabımı değiştiremem." Tekrardan bana bakıp gülümsediğinde uzanıp omzuna sert olmayacak şekilde vurdum.
"Sussana."
İnci tanesinin anlamını o gece kısmen anladığımı düşünüyordum... Ateşin başında aynı battaniyeye sarılarak oturduğumuzda onun omzunda uyuyakaldığımda, beni yukarı taşıdığı gece, kulağıma fısıldadığı cümleler sayesinde...
Bu hareketime kahkaha atmasının ardından ufak bir sessizlik yerini almıştı. Hafif bir rüzgar kışlada yavaşça eserken Yüzbaşının gözleri oturduğum yerin diğer tarafına kaydı.
"Radyoyla mı indin aşağı?"
"Canım sıkıldı. Yukarıda da sinyal gitmişti. Yüce Kuzey Kore! Radyo bile çekmiyor..."
Dalga geçtiğim sırada kafamdaki jeton yeni düşmüştü. Yanımda dakikalardır nasıl bu kadar rahat oturduğunu bir an için merak ederken sordum.
"San nerede?"
"Koğuşu denetliyor tekrardan. Bu akşam da kışladan geç gidecekmiş... Şu an 10 dakikam var."
"Vay canına Yüzbaşı! 10 dakikanı benimle harcamayı seçtiğin için aşırı gurur duydum şu an."
Beni tersleyeceğini düşünerek heyecanla söylediğimde vereceği cevabı kesinlikle beklemiyordum.
"Keşke seninle harcayacak sürem her zaman dakikalardan fazla olsaydı inci tanesi."
Koyu gözleri gözlerimdeyken donup kaldığım sırada bir şey demeye dilim varmadı. Hızla önüme döndüğümde bakışlarım kumla karışık toprak zemindeydi.
Oturduğumuz yerde Minho'nun bana doğru kaydığını göz ucundan fark ettim. Tanrım, böyle bile yüzüme basan sıcaklık akıl almaz derecedeydi. Hava yüzünden miydi? Bugün biraz sıcaktı... Ah, hayır kendimi kandırıyorum. Yağmur yağacak kadar kapalıydı hava.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fatal flaws ➵ ◛ °minsung √
FanfictionKuzey Koreli Yüzbaşı Lee Minho ve esir düşen güneyli asker Han Jisung [TAMAMLANDI.] "Seni sevmeye yetebilir mi benliğimden geriye kalan bir avuç cesaret kırıntısı? Tatmin eder mi kaderi, aşkın esiri olmuş gururdan yoksun bizlere acıması için?" Bulut...