tw//bl00d
iyi okumalarજ⁀➴
"...Kaesong bölgesindeki sağanak yağış bu hafta da etkisini gösteriyor olacak. Hava sıcaklığı hafta boyu en düşük 21 dereceyi bulurken en fazla 28 dereceyi göstereceği tahmin ediliyor..."
Kulağımın dibinde vızıldayan sineğe içimden bir küfür ederek yüzüncü defa elimi savurdum ve kovdum. Masada oturmuş, yazmaya devam ederken bir şey duraksamama sebep oldu. Gece sessizliğinde çiseleyen yağmur dışında kıyık pencereden gelen bir başka ses yüzünden içim anında kıpır kıpır olmuştu, yazmakta olduğum mektuptan başımı kaldırdım. Uzanıp radyonun sesini kıstığımda sese kulak kestim. Yağmur çiseliyor olsa da bu sesi duyabilmek için pencereyi kıyık bırakmıştım.
Doğru duymuştum... Dış sürgülü kapılar açılıyordu ve bir aracın motorunun çıkardığı gürültü geliyordu dışarıdan.
Kalemi masaya bırakırken duraksadım.
Yüzbaşı gelmiş olmalıydı...
Tereddüt ediyordum. Saat epey geç olmuştu ve herkes uyumuş olmalıydı. Her türlü aşağı onu görmeye ineceğimi biliyordum, kesindi ama tereddüt ediyordum işte. Yüzbaşı kışladan ayrılmadan önce oldukça öfkeliydi, onu iki gündür görmezden gelmemin üstüne sabah tartışmıştık ve hepsini toplayınca denklemin sonunda tek bir sonuç çıkıyordu. Bu gece onu görmeden hayatta uyuyamazdım.
Radyoyu tamamen kapattım ve düşünmeyi bırakıp sandalyeden kalktım.
Çiseleyen yağmur hızlanmaya başlayınca pencereye çarpan su damlalarının sesi odayı doldurmaya başlamıştı, radyodaki hava durumunun tuttuğu nadir zamanlardan biriydi bu gece. Uzanıp pencereyi kapattım ve odanın kapısına ilerleyip sessizce araladım. Koridordan da anlaşılacağı üzere bina gecenin bu vaktinde fazlasıyla sessizdi.
Ahşap merdivenlerin gıcırdamaması adına yavaşça inmeye başladım, her basamakta kalbimin hızı iki katına çıkıyordu sanki. Ona ne diyecektim ya da yanına gidip ne yapacaktım hiçbir fikrim yoktu ama bir şekilde, bunu yapmak zorunda hissediyordum.
Mutfağa açılan ikinci katın son basamaklarındayken bir şangırtı koptu ve yerimden sıçradım.
Tanrım... Bu da neydi?
Son basamakları da sessizce indiğimde görüş açıma asker üniformalı bir beden girdi. Yutkundum... Yüzbaşının arkası dönük, tezgaha tutunmuş, başı eğikti ve göğsü hızla inip kalkıyordu. Nefes sesleri mutfağı doldururken dışarıda pencerelere çarpan yağmur damlaları boğuk bir sesle eşlik ediyordu. Tam o sırada bir şimşek saniyeler içinde mutfağı aydınlatırken gözlerim tezgahtan destek aldığı ellerine kaymıştı. Az önce kırılan cam bardağın kırıkları tezgaha saçılmış, koyu renkli kan yüzbaşının parmaklarına misafir olmuştu. Karanlık mutfakta bile yer yer parlıyordu parmaklarının arasındaki koyu renkli kan.
Gök gürültüsü şimşeğin peşinden gelirken olduğum yerde donup kalmış gibiydim.
Yanına gitmeli miydim..? Hala tereddüt ediyordum... Sakin görünmüyordu. Kesinlikle sakin değildi. Yine de o an aklıma gelen şey cesaretlendirdi beni. Yüzbaşı sinemada ağladığım gün dışarı çıkarmıştı beni, ben ağlarken sarılmıştı bana. Buraya kadar geldiysem belki de bu kadarını yapmalıydım...
Sessiz adımlarımı harekete geçirdim ve ona doğru ilerledim. Yaklaştığım sırada fark edip etmediğinden emin değildim. Arkasına geldiğimde durdum ve yutkundum. Ardından bir tereddüte daha izin vermeden kollarımı arkadan beline sardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fatal flaws ➵ ◛ °minsung √
FanfictionKuzey Koreli Yüzbaşı Lee Minho ve esir düşen güneyli asker Han Jisung [TAMAMLANDI.] "Seni sevmeye yetebilir mi benliğimden geriye kalan bir avuç cesaret kırıntısı? Tatmin eder mi kaderi, aşkın esiri olmuş gururdan yoksun bizlere acıması için?" Bulut...