Final part II
જ⁀➴
[Sınır Bölgesi, Kuzey Kore]
(Yazardan)Tik... Tak...
Güneyli oğlan gözlerini kapattı. Başı ağrıyordu... Zihni yorgun, bedeni yorgun, kalbi hepsinden beter haldeydi... Yüzbaşının üniformasıyla sandalyede oturuyordu, bir bacağıyla hızlı bir ritim tutturmuş, titreyen elleri ve titreyen bedenini düşünmemeye çalışıyordu. Bilekleri sımsıkı kelepçelenmiş, sert çelik kelepçeler ince bileklerini acıtıyordu.
Üşüyordu... Onu sınır bölgesindeki askeri kamplardan birine getirmelerinin üzerinden kaç saat geçmişti bilmiyordu. Jisung'u bir çadıra götürdüklerinde üzerine kalın olmayan bir battaniye vermişlerdi. Her şeye rağmen çocuğun ıslak saçları yanaklarına ve alnına yapışmış, dişleri birbirine çarpıyordu.
Tik.. tak...
Saniyeler geçtikçe kulaklarında yankılanan saate bir kez daha küfür etti. Hangi yarım akıllı askeri çadırına bir duvar saati koyardı ki?
Burnunu bir kez daha çekti. Fırtına dinmiş, güneşin doğmasına bir saatten az bir süre kalmıştı. Yüzbaşıyı nereye götürdüklerini bilmiyordu. Onu düşündükçe kalbi acıyordu... Çok acıyordu...
Çadırdan içeri madalyalarla dolu üniforması olan biri girdiğinde başını kaldırıp kim olduğuna bakacak gücü bile bulamıyordu kendinde. Tükenmişti... Yüzbaşı olmadan bir hiçti.
İçeri giren beden bir sandalye çekti ve sessizce oğlanın karşısına oturdu. Kısık bakışlarıyla Jisung'u izlemeye başladı. Bu Güneyli gerçekten de berbat halde, diye düşündü.
"Kendinde misin?"
Duyduğu sesle bakışlarını zar zor ona kaldırdı Jisung. Adamın kısa siyah saçlarının arasından başını saran beyaz bir bandaj vardı. Dişleri birbirine çarpmayı bıraksa ve üşümesi geçse cevap verir miydi kendi de bilmiyordu.
"Birkaç soru sorup dışarı çıkacağım. Cevaplarsan ikimiz için de rahatsız edici olan bu konuşma daha fazla uzamaz."
General Seo Changbin ona ciddiyetini ve mesafesini koruyan bir sesle söylediğinde ardından gelecek soruya kadar Jisung onu görmezden gelmeyi düşünmüştü.
"Binbaşı Choi'yi sen mi öldürdün?"
Gülmek istedi. Duyduğu soruya karşılık sadece gülmek geldi içinden fakat bunun için bile enerjisi yoktu.
Sahiden... Birini öldürmüştü. Bilinç ve iradesine ait gemiler zihninin kıyılarında yüzerken beyninde takılıp kalmış ve devamlı oynatılan tek bir film sahnesi vardı. Kucağında kanlar içinde yatan Yüzbaşının onu sevdiğini söylediği an en değerlisinin göz pınarından yavaşça süzülen bir damla göz yaşı... Siyah, beyaz bir film, çokça kızıl bir sahne. Han Jisung birini öldürmüştü fakat zihni o kadar doluydu ki henüz bunu düşünecek zamanı bile bulamıyordu.
"O pislik Yüzbaşıyı öldürdü..." Hatırladığı anlar, hayır hatırladığı değil, zihninden bir saniye olsun silinmeyen anlar, konuştuğu sırada o saniyeleri tekrar yaşamasına sebep oluyordu. Gözlerini kapatıp yutkundu fakat yalnızca boğazındaki acıyı daha fazla hissetti. "Minho öldü... Buna izin verdin..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fatal flaws ➵ ◛ °minsung √
أدب الهواةKuzey Koreli Yüzbaşı Lee Minho ve esir düşen güneyli asker Han Jisung [TAMAMLANDI.] "Seni sevmeye yetebilir mi benliğimden geriye kalan bir avuç cesaret kırıntısı? Tatmin eder mi kaderi, aşkın esiri olmuş gururdan yoksun bizlere acıması için?" Bulut...