જ⁀➴15 yaşlarındayım.
Evde oturmuş haberleri seyrediyorum ama başta olaylar asla bir türlü bağdaşmıyor beynimde. Sınırda olaylar gergin o zamanlar da, babam ise birkaç gündür yok. Bekliyorum yine de, geleceğini biliyorum. O güçlü birisi, eve döneceğinden eminim..
Zil çalıyor.. haber izlemeye dalmışım, anneme sesleniyorum ama aldığım cevap yatak odasından gelen boğuk bir hıçkırık oluyor. O zaman anlıyorum işte, henüz kapıyı açmamama rağmen içime düşen kötü his belli ediyor her şeyi. Küçük değilim o kadar, ve aklım eriyor.
Kalkıyorum oturduğum kanepeden ama kapıyı açmak gelmiyor içimden. Bacaklarım titrek, adımlarım tereddütlü. Sanki açmasam kapıyı kötü haberi almayacakmışım gibi, babam bizimle olmaya devam edecekmiş gibi.
Koridora vardığımda yatak odasına kısaca bir bakış atıyorum. Annem elindeki telefonu sımsıkı tutmuş, ağlamamak için kendini sıkıyor ama gözyaşları hızla boşalıyor yanaklarından. Bakamıyorum daha fazla, ve tekrar zil çalıyor. Kapıya gidip açıyorum bu sefer.
Gelen babamın arkadaşı emekli bir general, iki asker ve o zamanlardan bir teğmen. General "nasılsın delikanlı" diyor önce. "İyiyim" diyorum ama değilim, hiç iyi değilim.
Sonradan annem geliyor kapıya, general "telefon almış olmalısınız" diyor. Herkesin içi yanıyor belki ama benimki yeni tutuşmaya başlamış sanki. Öğreniyorum, bir kuzeyli tarafından tek mermi, alnının ortasına. Basit bir suikast, siyasi hedefler. Biten bir hayat ve yıkılan hayaller. Arkada kalan bir aile ve küçük bir oğlan çocuğunun belirsiz geleceği...
Şimdi 26 yaşındayım...
10 yıl geçmiş olayların üzerinden, şimdiyse dakikalardır zihnimde takılı plak gibi dönüp duran bir cümle var. Nefretimi körükleyen, içimdeki ateşle sanki bütün ülkeyi yakabilirim gibi deli cesaretini veren.
"Kuzey Kore'ye hoşgeldin."
જ⁀➴
Yüzbaşı odayı terk etmeden kapıdaki muhafızlara talimat verdi, ardından gazetesi olan herifle beraber gittiler. Ben iki muhafızla kalırken biri yaklaşıp bileklerimi çözdü, diğeri ise tetikte bekliyordu. Pantolonumdan da kurtulmamı sağlayıp gelişigüzel bir aramadan sonra gri bir takım verdi bana. Düz renk kısa kollu salaş bir gömlek ve kumaş pantolondu bunlar. Kıyafetlerin kalıpları hapishane kıyafetlerine benzerken rengi odada kamufle olmamı sağlıyordu adeta.
Ben giyerken kapıdaki tetikte beklemeye devam etmiş, diğeri ise elinde tüfekle birkaç adım uzakta beni izlemişti. Bilmedikleri şey ise kaçmaya hiç niyetim olmadığıydı. Yani en azından şu anlık...
İsyan çıkarmanın bana birkaç dayaktan fazlasını vereceğimi sanmıyordum. Sonuçta başkentteydim ve ülkenin güvenliği halihazırda hat safadayken başkentten direkt kaçmaya çalışmam aptallık olurdu. Biraz olayları kavramam gerekiyordu... Ve plan yapmam. Boş yere dayak yemek istemiyordum çünkü fiziksel olarak güç toplamalıydım. Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum ama gün doğduysa Felix çoktan yokluğumu fark etmiş olmalıydı. Beni aramışlar mıydı bunu da bilmiyordum ama bir şekilde haberleri olur diye tahmin ediyordum. Albay Chan görüşmeler için çoktan tarafsız bölgeye gelmişti belki de ve haberi olursa bir şeyler yapacağına emindim. Bir süre sakince bekleyecektim sadece, şu anlık planım buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fatal flaws ➵ ◛ °minsung √
FanfictionKuzey Koreli Yüzbaşı Lee Minho ve esir düşen güneyli asker Han Jisung [TAMAMLANDI.] "Seni sevmeye yetebilir mi benliğimden geriye kalan bir avuç cesaret kırıntısı? Tatmin eder mi kaderi, aşkın esiri olmuş gururdan yoksun bizlere acıması için?" Bulut...