[06]

485 66 132
                                    


જ⁀➴

[Kaesong asker kampı, 13.bölük kışlası
Ana bina]

Gıcırdayan tahta kapıyı açıp içeri girdim. Yerdeki tahtalar da her adımımda kapı kadar gıcırdıyordu. Oldukça tozlu ve eski, küçük bir odaydı burası. Bir duvarda pencere vardı ve binanın arka tarafına, ormana bakıyordu. Tellerle çevrili bu alanda anladığım kadarıyla kampın etrafını da orman sarıyordu. Odada ilerleyip ellerimdekileri köşede duran tek kişilik yatağın üstüne bıraktım, bunu yapmamla bir toz kütlesi havaya karıştı. Bir yandan öksürürken bir yandan elimi havada sallayarak tozu dağıtmaya çalıştım. Tek kişilik yatak o kadar eski görünüyordu yer yer kedi tırmalamış gibi küçük yırtıklar vardı ve yatak başlığı bile yoktu.

Elimdekiler ise birkaç çift yedek kıyafetten ibaretti ve hepsi en az üstümdeki kadar sıkıcı şeylerdi. En azından kumaş pantolon yerine yedekte verilen kıyafetlerin arasında şort olduğunu fark ettiğimde biraz daha sevinmiştim. Yine de lanet ülkede kot pantolonun yasak olduğunu öğrenmek beni resmen çileden çıkarmıştı. Ne yani milattan öncesinde falan mı yaşıyorlardı bunlar?

Toz gittikçe artıyormuş gibi hissettiğimde pencereye ilerleyip camı sonuna kadar açtım.

"Buldum."

Arkamda yüzbaşının sesini duyduğumda o tarafa döndüm. Elindeki eski radyoyu görmem anında yüzümü gülümsetmişti. Diğer elinde ise birkaç parça kağıt, kalem ve küçük kara bir tüp vardı.

"Oda çok tozlu! Ayrıca pencerede ne sineklik var ne de tül..." Ben söylenirken elindekileri bana uzattı.

"Evet, bir dahakine tatil köyüne rezervasyon yaptırırsın."

"Off... Sivri sinekler çok sıkıntı olacak..." Bana uzattığı şeyleri elinden alıp yatağa bırakırken kurcalamaya başlamıştım, bir yandan da söylenmeye devam ediyordum. "Kaşınmaktan nefret ediyorum, bir de kulağımın dibinde ses yapıyorlar ya hiç uyuyamıyorum sonra da bütün gün- mürekkep mi?"

Kalemin dolma kalem, küçük tüpün de mürekkep olduğunu fark edince yatağın önüne eğilmiş olduğumdan arkamı dönüp yukarı baktım. Yüzbaşı omuz silkti.

"Daha ekonomik. Tükenmez kalemler ülkede plastik israfına yol açıyor."

"Oha be... Siz cidden tarih öncesinde yaşıyorsunuz."

"Radyo beklentini karşılar mı bilemedim. Verilen haberler ülke içi durumlarla ilgili ama pek haber de sayılmaz. İş durumlarından, ekonomiden falan bahseder genelde. Sınır ya da ülke içi ayaklanmaya ilgili bir haber bekleme hiç, duyurmuyorlar." Bakışlarım hala ondayken onayladım. Bunu zaten tahmin etmiştim bu nedenle garipsemedim. Ben eğildiğim yerden kalkıp yatağa otururken o anlatmaya devam ediyordu.

"Bazen radyo tiyatrosu olur, bazen de şarkı çalar ama sadece ulusal sanatçıların şarkılarına izin var. Bir de hava durumunu falan veriyorlar işte."

"Güzel, sorun yok." Tekrar onayladığımda bu sefer soruyla karışık söylendi.

"Kalem kağıt neden istedin onu anlamadım. Mektup yazsan bile gizli de olsa gönderebileceğini sanmıyorum. Hiç denemesen de daha iyi çünkü mümkün değil ve ağır ceza alırsın."

"O yüzden değil." Yüzbaşıyla bir süredir kurulu olan göz temasımızı bozup gözlerimi kaçırdım. "Yazmak hoşuma gidiyor. Ne olursa, yazmayı seviyorum ve sonunda kağıtlar çöpe gitse de boş boş yazmak kafamı dağıtıyor."

Yüzbaşı karşımda duran küçük kare masanın önündeki tahta sandalyelerden biri çekip bana doğru döndürdü ve birkaç metre uzağıma oturdu.

fatal flaws  ➵ ◛ °minsung √Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin