Giriş

22 5 5
                                    

İnsanoğlu karanlığı her zaman kötü ışığı ise iyi olarak gördü. Halbuki karanlık, ışığa hiçbir şey yapmazken ışığın her fırsatta karanlığı katlettiği gerçeğini görmediler çünkü ışığın parlaklığı onların gözlerini kamaştırmıştı.

Gökyüzü siyaha boyandı. Nokta gibi gözüken aslında kocaman olan yıldızlar karanlığı katletmeye başladı. Yıldızlar demetinin parlaklığına siren ışıkları karışıyordu.
Siren ışıkları üzerime yansıdığı halde ben hâlâ gökyüzündeki yıldızların karanlığı katledişini izliyordum. Siren sesleri şimdi kalbimin sesinden daha yakındı bana. Tüm bu ölüm kalım mücadelesinin ortasında bir yıldız kaydı, dilek tuttum.

" Umarım beni bulamazlar. "

Cuma
14.15

Telefonumun çalmasıyla uyandım. Bulanık görüyordum. Esnediğim sırada telefon sustu. Telefonu elime aldığımda tekrar çaldı, numara kayıtlı değildi açmak istemedim meşgul'e atıp telefonu kapatıp masaya koydum. Aradan bir dakika geçtiğinde telefonum tekrar çaldı, önemli olduğunu düşündüm ve açtım.

İlk ses karşı taraftan geldi.

"Alo" erkek sesiydi.

"Kimsiniz?"

"Önemi yok, beş dakikaya hazır ol."
Dedi emir veren sesiyle.

Beni bulmuşlardı. Pes etmeyecektim, Dün uyuyakaldığım için üzerimde dün giydiğim kıyafetlerim vardı. Yüzümü görmüşlerdi, 5 dakikaya hazır olmam biraz imkansız gibiydi, Yataktan fırlayıp banyoya gittim. Musluğu açıp akan suyun soğukluğunu elimde hissederken aynadan yüzüme bakıyordum. Sadece saçımı görmemişlerdi, kafamdaki peruğu çıkartıp saçlarımı açık bıraktım. Yüzümdeki dünden kalan makyajımı yüzümü yıkayarak çıkarttım. Vaktim yoktu hemen dolabıma kısaca göz gezdirip elime gelen ilk siyah askılı elbiseyi üzerime geçirdim.

Botlarımı elime alıp yatağımı itekledim. Gizli kapıyı açıp hızlıca merdivenden inip gizli kapıyı kapattım. Etrafı ağaçlarla çevrili bahçeye küçük gizli kapıdan çıktım. Etrafı kolaçan ettikten sonra evimin önünde duran siyah Mercedes'i fark ettim. Onlara gözükmeden bahçeden çıktım.
Biraz koştuktan sonra kendimi dışarı attım. Botlarımı giyip koşmaya başladım. Yaklaşık beş dakikadır koşuyordum ve karşıma AVM çıktı. Hemen içeri girip tuvalete gittim. Çantamı açtığımda içinde sadece para olduğunu gördüm. Bununla sadece kıyafet alabilirdim. Çantamı biraz daha kurcaladığımda kırmızı rujumu buldum. Mutluluktan uçacak gibi olmuştum ama buna bile vaktim yoktu. ruju dudaklarıma sürdükten sonra yanaklarıma sürüp yaydırdım. En azından bir rujla az da olsa makyajımı tamamlayabilirdim. Yanımda duran kadın bana garip bakmaya başladı. Elindeki eyeliner'a baktım ve gülümsedim. "Kullanabilir miyim?"
dediğimde kafa sallayıp eyeliner'ı uzattı. Aslında burada rahattım buraya girseler çok dikkat çekerlerdi. Eyeliner'ı çektikten sonra teşekkür edip tuvaletten çıktım. Kombinim güzeldi ama rahat olmam lazımdı. Bir mağaza girip eşofmanın olduğu yere koşup gri bir eşofman aldım. Bedenine bakmadan kazak bakmaya gittim. Siyah kazağıda aldıktan sonra kabine girip üzerimi değiştirdim. Bu elbiseyi ne yapacağımı bilmediğim için kabinde bırakıp çıktım. Rahattım beni tanıyamazlardı. Evimin yakınından geçmeyi düşündüm. AVM'den çıkıp evime doğru yürümeye başladım. Telefonun kilidini açıp saate bakacaktım ama telefonuma baktığımda çaldığını gördüm. Telefonum sessizdeydi. Yine bilinmeyen numara arıyordu. Kulaklığımı takıp telefonu açtım.

"Buyrun?"

"Bize nerede olduğunuzu söyleyin."

"Siz kimsiniz ki?"

"Siz daha iyi bilirsiniz Lavin Karaaslan"

"Sizi görebiliyorum." dediğimde gözleri kocaman açıldı. Etrafına baktı. Beni fark ettiğinde ona baktığımı anladı ve dudaklarını hareket ettirip sessizce "hayır." dedi. Telefondan ne dediğini duyabiliyordum. Kafasını yavaşça salladı ve yok oldu. Üzülmedim çünkü beni yakalasaydı o da bana üzülmezdi. Evimin etrafına baktım. Kimsenin olmadığını anlayıp eve girdim. Odamdan hızlıca sırt çantamı alıp dolabımdaki kıyafetleri koydum. Yanıma not defterimi aldım ve evden çıktım. Yeni bir eve ihtiyacım vardı, ve yaklaşık bir saat sonra dersim vardı. Hukuk okuyordum. Hayalim, adalet olmayan bu ülkeye adalet'i getirmekti.
Bunu tek başıma yapamayacağımı biliyordum. Karanlığın içindeki ışıkları söndürüp gerçekleri insanlara gösterene kadar durmayacaktım. İnsanların gözleri ışığın parlaklığına o kadar alışmıştı ki artık kötülüğe karşı kör olmuşlardı. Kötülüğün hükmettiği bu dünyada buna göz yumanlar insan olamazlardı. Her geçen gün karanlığa dişlerini geçirmek isteyen birer canavardı onlar.

Evden çıktıktan sonra gökyüzüne baktım. Kapkara bulutlar sanki bu iğrençliği örtmek için toplanıyordu. Yüzüme düşen ilk yağmur damlası ile gerçekliğe döndüm. Yağmurun yağdığını fark eden insanlar kaçışmaya başlamıştı . Halbuki yağmur onlara zarar vermezdi. Yağmur onları hayatta tutan nice şeylerden birisi olduğu halde insanlar ondan kaçardı. Yağmurun altında, Fethiye sokaklarında yavaşça yürümeye başladım. İnsanlar ya kafelere ya da dükkanlara giriyorlardı. Yağmur şiddetini arttırıyordu. Yavaş adımlarla Hukuk fakültesine doğru yürüyordum. Dersten çıktıktan sonra kalacak yer işine bakacaktım. Hukuk fakültesine yaklaştığım zaman yağmur dinmişti. Saçlarım ve üstüm ıslanmış olmasına rağmen çok umursamadım. Hukuk fakültesinin bahçesinde kimse yoktu. Bu ülkeye adaleti getireceğine inanan insanlar yağmurda ıslanmaktan korkuyorlardı. Okulun etrafında bir tehlike olup olmadığına bakarken bahçede gezinen birisini gördüm. Onlardan birisi miydi? Hayır... ıslak saçları ve deri ceketi ile okulun bahçesinde ıslanmış bir kedi yavrusunu ısıtmaya çalışıyordu. O kesinlikle onlardan birisi olamazdı. Dikkatli bir şekilde hukuk fakültesine girdikten sonra soyunma odasına yöneldim. Dersimin başlamasına 20 dakika kalmıştı. Çantamdan mor bir kazak ve altıma da siyah kargo pantolon giydikten sonra kantine indim. Yağmurdan kaçan sözde adalet savaşçıları burada toplanmış kahve içiyorlardı. Kendime bir kahve alıp boş masalardan birisine oturdum. Kantin baya büyüktü ve yarısına kadar doluydu. Kız peşinde koşan avcı erkekler kızların masalarında pusuya yatmış bekliyorlardı.

Aralarından esmer birisiyle göz göze geldim. Göz kırpıp yanındaki kıza gülümsedi. Gözlerimi devirdim. Kahvenin kokusunu içime çekip ayıldıktan sonra bir yudum içtim. Kahvenin sıcaklığı dilimi yakarken sürekli etrafı gözlüyordum. Bana göz kırpan esmer çocuk hızlı adımlarla yanıma geliyordu. Ters bakışlarımdan rahatsız olmadığını belli ederek elini uzattı. Amacı beni kendisine düşürmekti.

" Selam! "

Gözlerimi devirerek kahveme odaklanmaya çalıştım.
Amacını anladığımı fark edince elini biraz daha uzattı. Kaşlarımı çattım "Çek elini" dedim dişlerimin arasından. Kaşlarını kaldırarak gözlerime baktı, elini yavaşça çekerken sandalyeyi alıp yanıma oturdu.

" Bu yüzsüzlüğün nereden geliyor? "

Afallamış bir şekilde yüzüme baktı.

" Seni hiç görmedim yeni misin? "

" Seni ilgilendirmez. "

Pes etmeyecek gibi gözüküyordu. Bugün yeterince olay yaşamıştım ve bir ergenle uğraşmak istemiyordum. Ayağa kalktım ve kahvemi aldım.

" Rahatsız ettim sanırım? "

" Evet. "

Kantinin kapısına doğru yöneldim. Arkamdan seslendi.

" Adını söyle bari. "

Arkama bakmadan kantinin kapısına geldim. Tam çıkacakken karşımda birisi belirdi. Benden uzun olduğunu kafamı yüzünü göremediğim zaman fark ettim. Arkamdaki manyak canımı sıkmıştı bu yüzden asabi bir sesle bağırdım.

" Çekil be! "

Bağırmamla bir adım geri çekilen kişinin yüzünü şimdi görüyordum. Islak saçları, yeşil gözleri ve deri ceketi ile karşımda duruyordu.

Adaletin BüyüsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin