Önüm arkam sağım solum her bir yanım resmen Kaya'lar ile çevriliydi. Kaya'ların birini unutayım desem bir diğeri zuhur ediveriyordu.
Bu kadar çok Kaya gerçekten gerekli mi ya!
En azından hayatımı kurtarıp sonra da beni çocuk gibi azarlayan mavi gözlü yakışıklının da adı Kaya olmak zorunda mı?
Ya da bu yakışıklı abimin ev arkadaşı, en yakın arkadaşı ve de benim çocukluk aşkım olan Kaya olmak zorunda mı?
Kaya kıtlığı mı var ya tüm Kaya'lar aynı adam çıkıyor!
Durduğum yerde topuklarımın üzerinde ileri geri yaylanırken kafamdan bunlar geçiyordu. Çaktırmamaya çalışsam da tanıdığım Kaya'ların dörtte üçünü aynı potada eritmeyi başarmış bu beyefendiye ister istemez uzun uzun bakasım geliyordu.
Arada da beni bu ana getiren şeyi sorgulama ihtiyacı hissediyordum.
Kabus gibi geçen bir günün sonunda tek dileğim yumuşak bir yatakta kendimi uykunun sıcak kollarına bırakmak ve bugünü hiç yaşamadığım alternatif bir gerçekliğe ışınlanmaktı. Ancak tabii ki bu talebim karşılıksız kalmıştı. Çünkü ben, kendi kendimi faka bastırmıştım.
Ne vardı yani "Hem en kötü ne olabilirdi ki?" dediysem.
Karmamın bu kadar hızlı işlemesi gerekiyor muydu gerçekten!
Ya ben acaba kime ne yapmıştım da başıma bunlar geliyordu!
Aklımı oynatmayı yalnız kaldığım ilk fırsata bırakıp bulunduğumuz ana döndüm. Çünkü, bu anın Kaya'sı olan Kaya ile biz, birbirimize, yerli dizilerdeki sakız gibi uzayan tamamen karşıdakine odaklıyım ve şöyle temizinden bir on dakika durup ekran süresi dolduracağım bakışı atmakla meşguldük.
Bu arada Kaya'nın gözlerinin en az iki beden büyüdüğünü söylemek de yalan olmazdı.
Yarım saat önce bana aklından zorun var diyen adama da bakın hele!
Kaya'nın bu dumur oluşu ne kadar hoşuma gitse de şöyle bir sorunumuz vardı; abim tam olarak yanı başımızda duruyordu. Ki, o saniye durmakla da kalmadı dana, olanca gücüyle sanki son lokması boğazında kalmış gibi sahte sahte öksürdü.
Ne oldu abiciğim, ev arkadaşının bana kilitlediği bakışları mı durdu boğazına diye zevzek bir çıkış yapmamak için ellerimi yumruk yapıp tırnaklarımı avuçlarıma sapladım.
Hepsine hükmeden tek Kaya, hala öküzün trene baktığı gibi bana bakarken abim tekrar devreye girdi. Ancak bu defa boğazını temizlemekle yetinmedi. Bir anda Mete'nin gür sesi apartman boşluğunda yankılandı.
"ALOOOOOOO! Oğlum ne bakıyon lan öyle bön bön! Alooooo! Kime diyorum bilader dikildin kapıya türbe taşı gibi!"
Kaya refleks olarak irkildi. İçimden derin bir oh çektim.
İşte adamı böyle bozarlar!
Kolaydı ne yapacağını bilemeyen bir genç hanımı azarlamak!
Oh olsun, OOOH!
İç sesim oh çekmeyi bırakıp abime tezahürata başlamadan Kaya çok hızlı toparlandı.
"Oğlum ne bileyim birden kapıda seni yanında Irmak'tan başka bir kadınla görünce basiretim bağlandı."
Abim suratını buruşturarak elini çekil dercesine salladı.
"Ne diyorsun oğlum sen ya! Bir yol ver artık, dik dikil belim ağrıdı!"
Kaya hızlıca kapının eşiğinden bir adım geri attı. O geriye doğru giderken kapıyı da kendisi ile birlikte çekip abimle ikimizin geçmesi için yeterli alanı yarattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7. Evde Yangın Var
RomanceMüge, annesini karşısına alarak İstanbul'dan çocukluğunun şehri Ankara'ya taşınır ve ilk geceden sokakta kalır. Son parasıyla tuttuğu kıymetli evi, daha içinde bir gün bile geçiremeden, yangında kül olmuştur. Bunun üzerine Müge, geçici bir süre için...