Geçti, Müge.
Geçti güzelim.
Geçti, ben yanındayım.
Kulağımda bu cümlelerin tınısı ile ne kadar süre öyle kaldığımı bilmiyordum. Tek bildiğim yorgunluktan bitap düşene kadar ağlamaya devam ettiğimdi. Bir noktada sanırım gözlerimde yaş bitti. Yoksa hiç durmayacak gibiydim. Tabii derdim de çoktu.
Mesela yanan evime ağladım.
Eşyalarımın çalınmasına ağladım.
Yangınla hırsızlık arasında nasıl bir bağlantı olduğunu bilemediğim için korkumdan ağladım.
Kaya'nın sözleri aklıma gelince Pekmez'e iyi bakamadığım için ağladım.
En çok da bu kadar çok şeyle baş etmek zorunda oluşuma ağladım.
Beni sarıp sarmalayan sıcak kolların arasında ağladım.
İlk aşkımın, haftalardır konuştuğum hatta hoşlandığım adamın göğsünde ağladım.
O kadar uzun süre sadece ağladım ki dünyanın gerçekliği silindi, saydamlaştı. Benliğimden kopup gitmiş gibiydim. Sonra nasıl olduğunu bilemiyorum ama yavaş yavaş azaldı ağlamam. Yavaş yavaş kendime geldim. Kaçmak için kendimi parçaladığım sorunlarımı bir bir tekrar hatırladım. Ama bir anda bastıran Ankara yağmurları nasıl sağanak başlayıp zamanla yavaşlıyorsa beni boğan keder de öyle kademe kademe azaldı ben kendime gelirken.
Tamamen geçmedi, ama azaldı.
Yavaş yavaş nefes alabilmeye başladım. Soluklarım düzene girince de artık bilincim açıldı. Kendime geldim. Nerede olduğumu, ne yaptığımı bilmeden dakikalardır ağladığımı da işte bu şekilde fark ettim.
Gözlerimi sabitleyebildiğim ilk an bir tişört ve kendi parmaklarımı gördüm. Tişörtün sahibini görmek için kafamı kaldırdığımda masmavi gözlerle karşılaştım. Berrak, duru ve engin bir deniz gibiydi gözleri. Baktıkça göğsümün genişlediğini hissettim.
Bir şey dememişti. Ben de konuşma gereği duymadan çenemi indirdim geri. Hala ellerim Kaya'nın tişörtüne sarılmış vaziyetteydi.
Bakışlarımı biraz daha aşağı kaydırdığımda fark ettim; neredeyse kucağında oturuyordum, o ise evin antresine çökmüş durumdaydı. Bu ne ara olmuştu, bilmiyordum.
Ben, durumu anlamaya çalışırken sıcaklığına sarmalanmaya devam ediyordum. Çünkü elleri hala sırtımda ve saçlarımda geziniyordu.
Her ne kadar bu anın verdiği güvene uzun uzun sığınmak istesem de bir anda kim olduğumuzu, nerede olduğumuzu tam ve net bir şekilde hatırlattı bana beynim.
Bulunduğumuz konumun saçmalığını anlayıp panikle geri çekilmeye çalıştım. Ama yapamadım. Çünkü belimi kavrayan sıcak eller bana mani oldu. Sıcak nefesi, şakağımdaki saçları havalandırırken yumuşacık bir sesle konuştu.
"Müge dur, sakin ol. Bir atak geçirdin ama şimdi iyisin. Müsaade et, kaldırayım seni yerden."
Sesindeki şefkat içimde bir yerleri ezdi. Hiç sahibi olamayacağım bir şefkatin hissini tatmama izin vererek yeterince kırgın değilmişim gibi kalbimi olabilecek en iyi şekilde bir kez de o kırdı.
Görüşüm bulanıklaştı bir kez daha. Yine ağlıyordum. Gözlerimden süzülen yaşları silmek için hızlıca çektim parmaklarımı tişörtünden. Bu sırada o da kucağında benimle birlikte ayağa kalktı.
Bez bebek gibiydim onun için. Hiç zorlanmamıştı. Ben hâlâ göğsüne gömdüğüm kafamla etraftan saklanırken sakin adımlarla bizi salona götürdü. Yumuşak bir yüzeye bıraktı beni. Zor da olsa kollarımı ondan çekince beni kanepeye oturttuğunu anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7. Evde Yangın Var
RomanceMüge, annesini karşısına alarak İstanbul'dan çocukluğunun şehri Ankara'ya taşınır ve ilk geceden sokakta kalır. Son parasıyla tuttuğu kıymetli evi, daha içinde bir gün bile geçiremeden, yangında kül olmuştur. Bunun üzerine Müge, geçici bir süre için...