1 Bir sıcak simit meselesi

112 12 8
                                    

Yeni bir gün, yeni umutlar ve yeni hayaller. Bahar gelmeye başlamış, odaya sızan gün ışığı içeriyi mayhoş bir havaya bürümüştü.

Dün bütün gün evle uğrasmanin verdiği yorgunlukla iyice yatağa gömüldü. Yaz geldiği için annesi memlekete gitmiş, erkek kardeşiyle evde aylarca sürecek yalnızlığı başlamıştı.

Kocaman adam olmuştu. Kendi işinin sahibiydi ama evde bir o kadar küçük bir çocuktu. Evlenip ayrilsaydiya artık bu evden. Karisi toplardı artık arkasını. En azından biraz rahat ederim diye düşündü genç kadın. Erkek kardeşinin olmadığı bir dünya hayal ederek.

Tekrar çalmaya başlayan telefon alarmı ile gözlerini oluşturup, kardeşine küçük çaplı bir küfür savurarak kalktı yatağından.

Banyoya girip gündelik işlerini halledip saçlarını taradı, hafif bir makyaj yapip odasına döndü. Altına dar bir kot pantolon geçirip üzerine kalın askılı beyaz tşörtü giydi. Bahar gelmesine rağmen havalar sabah serin oluyordu. Dolaba uzanıp ince triko siyah hırkasını ve çantasını alarak odadan çıktı.

İşe gitmeden evvel caddeye bir kaç ay önce açılan kafeye uğrayıp sıcak simit almayı ihmal etmiyordu. Pek hazır şeylerle arası olsada bu simitlere karşı koyması imkansızdı.

Kafeye doğru adımlarken son bir kaç yılını değerlendirdi. Bu süreçte babasını beklemediği bir zamanda kaybetmişti. Aradan geçen neredeyse iki yıllık süreçte acısı hala derin ve tazeydi.

Annesi, erkek kardeşi, ablası ve abisiyle yolunda giden hayatları vardı. Ablası evli abisi ise onlarla yaşamıyordu.

Abisi annesini ilk evliliğinden di. Genç kadının annesi ve babasi büyük bir aşk yaşamış, babasının askere gitmesiyle birlikte annesini başkasıyla evlendirmislerdi.

Ilk evliliğinde kısa bir zamanda ihaneti yasayan kadın, kucağında küçük oğluyla baba evine dönmüştü. Bunu duyan babası elinde silahla annesinin kapısına dayanmış, ya benimle kaç ya beni öldür deyip geçte olsa vuslata ermişti.

İşte bu vuslatın ikinci meyvesi olan bu genç kadın Hülya.

Genç ve güzel bir kadın. Otuzlarının başında, güzel kahve gözleri. Açık kestane uzun saçları olan, ülke ortalamasına göre ideal bir boya sahip bir kızdı. Güzel ve biçimli bir fiziğe vardı. Dolgun pembe dudaklarını biçimli burnu tamamlarken, sus çizgisinde dudağının hemen üzerindeki beni ona ayrı bir hava katıyordu.

Hayatına bu güne kadar onlarca insan girmiş, fakat hiç birinde huzuru yakalayamamıştı. Annesinin ve baskalarinin yapmış olduğu çöp çatanlik girişimleri daima boşa çıkmıştı.

Tabi bunda genç hanımın seçiciliği ve mükemmeliyetçiliği oldukça etkiliydi. Dobra konuşmayı sever hakkına hakkini verirdi.

Kafasındaki düşünceleri def ederek sabahın serin havasını ciğerlerine çekti. Yolu adımlarken burnuna dolan kokuyla kafeye yaklaştığını hissetmişti. İştah kabartan kokuların eşliğinde kafeden içeriye girip tezgahın arkasındaki ellili yaşlarda olan hafif kilolu uzun boylu kadına

"Günaydın. " diyerek selam verdi kocaman gülümseyerek.

"Günaydın. Hoş geldiniz." Diyerek karşılık verdi, kadın karşısında duran hoş kıza bakarak.

Burası bir nevi fırın sayılırdı. Içeride ekmek çeşitleri, pasta ve çöreklerle doluydu. Kapı ve tezgah arasında sıralanmış bir kaç tane masa ve sandalye mevcuttu. Çay veya kahve eşliğinde oturup bir şeyler atistirabileceginiz güzel ve ferah bir mekandı.

Hülya buraya ilk açıldığı zamanlarda arada bir uğrar bir şeyler alırdı. Daha sonra sıcak sıcak çıkan simitlerin neredeyse tiryakisi olmuştu. Hafta sonları bile kardesini buraya zorla gönderir, müptelası olduğu tattan kendini mahrum bırakmazdı.

"Simit alabilirmiyim lütfen. " diye tezgahtar kadına sorarken bir taraftanda çantasından cüzdanını bulmaya çalışıyordu.

Sabahları tam bu saatte simitler çıkmış olmalıydı. Fakat bu kez tezgahtaki kadın mahcupca gülümseyerek.

"Beş dakikaya kadar cikacaklar, eğer beklerseniz size yardımcım olacagim" diyerek arka taraftaki imaletheneye açılan kapıdan içeriye doğru geçti.

Hülya, peki dercesine omuz silkti. El mahkum bekleyecekti. Işin ucunda sıcak simit vardı. Beklerken telefondan sosyal medyasina bir göz attı. Dün geceden bestinin attığı sayısız reelslere şöyle üstün körü bir göz gezdirip, daha sonra bakarım diye telefonunu çantasına geri attı. 'Bu kız üç çocuk annesi, bunca vakti nereden bulupta o arsız videoları atabiliyor' diye düşünmeden edemedi.

Başını kaldırıp tezgaha baktığında, kadının elindeki tepsiyle içeriye girdiğini gördü. Kadın hemen bir tane simiti kese kaģidına sararak poşetledi ve Hülya ya uzattı. Simiti alan genç kadın ücretini ödeyip teşekkür ettikten sonra çıkışa yöneldi.

Kapıya adimliyor, bir taraftanda elindeki bozuklukları cüzdanına koymakla uğraşıyordu. Derken kapının aniden açılmasıyla genç kadın başını kaldırdı ve aynı anda burnu ve alnı sert bir gövdeye çarptı.

Çarpmanın etkisiyle hafif geriye savrulan genç kadın, yarim adım uzağında duran adama sinirlice bir bakış attı.

Iri ve geniş bir gövdesi vardı. Giydiği gömleğin altından kasları belli oluyordu. Genç kadından neredeyse yirmi otuz santim kadar uzundu. Koyu kahve siyaha çalan saçları kavruk bir teni gece kadar karanlik gözleri vardı genç adamın. Gömleğin yakasından boynuna doğru uzanan bir gül dövmesine sahipti. Hafif kirli sakalları onu tekinsiz gösteriyordu.

Başının üzerinden genç kadına ifadesizce bakıyordu. Ama Hülya tıpkı bir boğa kadar sinirlenmişti şuan. Adama son kez gözlerini devirerek baktı. Tiksinirmiş gibi. Bir adım sağa atarak çıkışa yönelip oradan ayrıldı.

'İnsan bir özür diler değil mi. Ne olacak öküz! Bakır köy artık adinin hakkını vermeye başladı, tımarhaneye dönüşüyor yavaş yavaş.' Içinden söylenerek yoluna devam etti.






NAZENDE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin