1. 𝑩𝒐̈𝒍𝒖̈𝒎- 𝒀𝒂𝒏𝒍𝜾𝒔̧ 𝑩𝒊𝒍𝒊𝒏𝒆𝒏 𝑮𝒆𝒓𝒄̧𝒆𝒌𝒍𝒆𝒓

90 9 67
                                    


Yine gizli suikast dersimden çıkmış odama doğru yürüyordum. Ama önüme aniden bir beden çıktı. Sonra da yere kapaklanan bir adet ben... Kafamı kaldırıp karşımdaki silüete baktım. Karşımdaki Alex'ten başkası değildi. "Ne o sahte kraliçe. Tahtımı aldığın yetmedi birde yürüdüğüm yollara mı göz koymaya başladın". Her fırsatta kehanetimi yüzüme vuruyordu. Buna artık alışmıştım. "Evet hakiki prens artık yürümeni de engelliyorum" diye çıkıştım. Bana ters ters baktı ve "Çekil yolumdan velet!" Diyip uzaklaştı. Bu halleri bana çok zevk veriyordu. Onun tahtını çalıp-(çalmadım) sinirlerini bozmak hoşuma gidiyordu. Yüzümdeki gülümsemeyle odama çıktım. Kimsenin haberi yoktu ama ben gizlice suikast dersleri alıyordum. Gelecekte bana lazım olacağından adım gibi eminim. O iki hakiki varislerden daha iyi savaştığımı çok iyi biliyordum. Onları karşıma getirseler yere sermem 10 dakikamı almaz. Şimdilik bunlardan daha önemli işlerim var. Babamın bu dünyadan göçüp gitmesine çok az kalmıştı. Bunu rüyalarımdan biliyordum. Kehanetimin iyi yanlarından biri diyebiliriz. Bu yüzden abilerimi nasıl durduracağımı,sefer planlarını ve savaş planlarını düzenlemek gerekiyordu. Çalışma masamın başına geçtim ve çalışmalara başladım. İlk olarak krallıkların haritalarını çizdim. Nerelere sefer yapabiliriz,nerelere savaş açıp galip gelebiliriz onları planladım. Çalışmaya devam ederken kapım çalındı. Hemen kağıtları masanın bir kenarına sıkıştırıp '
"Girin!" Diye seslendim. Kapıdan en sevdiğim muhafızım Poyraz girdi. "Majesteleri?" Diye seslendi. "Gir Poyraz müsaitim" artık söyleyeceği cümlelere kadar ezberlemiştim. "Majesteleri size kötü bir haberle geldim". "Kötü haberler ne zaman biter ki Poyraz?" Haklıydım. Asla bitmezlerdi. Sizi en ummadık anınızda yakalar ve sizi yıkardı. Toparlanmanıza izin vermeden yenileriyle gelirlerdi. "Kralımız Hiro rahatsızlandı." "Eee Poyraz ben şifacı mıyım? Bana niye söylüyorsun git şifacılara haber ver." Dedim. "Şifacılara haber verildi efendim. Ama sizin de bilme hakkınız olduğunu düşündüm." "Tamam muhafız teşekkür ederim. En kısa zamanda ziyarete gelirim. İyi günler!" Diye Poyraz'ı uğurladım. Daha sonra biraz nefes alabilmek için ormana doğru yürümeye karar verdim. Tabi ki hançerimi unutmadım. Hemen bir kemer yardımıyla hançerimi bacağıma bağladım ve rahatlığını kontrol ettim. Ardından dışarıya çıktım. Ormana girdim ve yürümeye başladım. Bir de düşünmeye... Birden arkamdaki çalılıktan bir ses geldi. "Neydi o" diye söyledim. Eğer bu sesi duyan başka bir varis olsaydı umursamayıp yoluna devam ederdi. Ama ben savaşçı bir varis olduğum için bunu asla yapmazdım. "Çalının içinde ki o salak kimse çabuk dışarıya çıksın. Yoksa hançerimin tadına bakar" dediğim an bacağımdaki hançerimi çektim ve çalıya doğru yaklaştım. "Sana diyorum!" Diye seslendim. "Son kez söylüyorum. Ya çıkarsın ya da yaralanıp bu ormanda can verirsin" dedim. Çalıdan nefes nefes bir vücud çıktı. Tanıdık biriydi. Yüzüne baktığımda şaşkınca "Aaron?" Dedim. Oda aynı şekilde "Evera?" Dedi. İkimizde şaşkındık. Aaron benim bu hayattaki en güvendiğim insandı. Çocukluk arkadaşım... Fakat 5 yıl önce Aaron'un ölüm haberini aldık. Bu yüzden 4 ay boyunca yemek yememiş ve 3 yıl boyunca yas tutmuştum. Ama,sonrasında Poyraz gelmişti ve acımı biraz da olsun dindirmişti. "Aaron sen ölmemiş miydin? Yoksa ben mi sizi çok sevdiğim arkadaşıma benzetiyorum". Duygularıma yenik düşemezdim. Karşımdaki Aaron değil de düşman krallıklardan bir asker de olabilirdi. Hançerimi kaldırdım. Her an kalbinin ortasına hançerimi saplayabilirdim. "Dur Era benim!". Era demişti. Bu oydu. Bana sadece o Era derdi. Ama bunu öğrenmeleri çok da zamanlarını almazdı. Hala şüpheci davranıyordum. "Çabuk bana herşeyi anlat. Ben senin karşı krallıktan bir muhafız olmadığını nereden bilebilirim?" "Sakin ol Era benim. Size ölüm haberim geldi. Ama bunu baban istedi. Hepsi onun planıydı. Beni sürgün etti ve herkese öldüğümü söyledi". Söyledikleriyle şok oldum. Babam bunu nasıl yapabilmişti? Benim en değerlimi, Aaron'u  nasıl sürgün edebilirdi? "Sen niye geldin peki? Nasıl buraya geldin? Bu zamana kadar hayatta nasıl kaldın?" Sorularımı sıraladım ve cevaplarını bekledim. "Buraya senin hiç hoşlanacağın bir nedenle gelmedim Era". Biraz sustu ve konuşmaya devam etti. "İntikamımı almak için geldim Era"
"Ne intikamı Aaron?"
"Kendi İntikamımı Era. Ben aylarca ormanda vahşi hayvanlarla yaşadım. Neler çektiğimi bilemezsin. Onca şey yaşadım. Hep güçlü durdum. En sonunda da kendi krallığımı kurdum. Ve şimdide buraya kendi intikamımı kendim almaya geldim. Burada benden başka birini görebiliyor musun? Hayır. Çünkü tek geldim. Binlerce muhafızla gelmem delikanlılığa sığmazdı". Dedi.
"Aaron... Babam zaten ölüm döşeğinde 1 hafta sonra bu hayata gözlerini yumacak. Kehanetim sayesinde bunları görebiliyorum. Abilerimin de tahtımı çalıp bana savaş açmalarına 1 hafta kaldı"  Mutsuzca iç çektim. Daha sonra Aaron konuşmaya başladı "Merak etme Era. Benim krallığımda istediğin kadar kalabilirsin. Hatta al krallığımın yarısı senin olsun. Yeter ki sen üzülme. Ama senin intikam almak isteyeceğini adım kadar iyi biliyorum" Diyip sırtımı sıvazladı. "Öncelikle çok teşekkür ederim Aaron ve doğru söylüyorsun o intikamı alacağım" dedim ve sırıttım. "Aaron benim malesef ki gitmem lazım. Babamı ziyaret edeceğimi söylemiştim" bunu söylerken ister istemez dudağım büküldü. Ona yeni kavuşmuşken ondan ayrılıyordum. "Tamam Era ben hep buradayım unutma. Beni muhafızlarına şikayet etmezsin umarım" dedi ve kahkaha atmaya başladı. Bende kahkahasına eşlik edip "Evet söyleyeceğim. Yaşadığın son saatler" gülmeye devam ederken zoraki bir şekilde ayağa kalktım. "Görüşürüz Aaron" dedim ve sarayın yolunu tuttum. Sarayın içinde istemeye istemeye yürüyordum. Odama gitmek için nelerimi vermezdim. Ama babamı ziyaret etmem gerekiyordu. Babamın kaldığı odanın önüne geldim. "Muhafızlar nasılsınız?" Hep bir ağızdan "İyiyiz,sağolun majesteleri" dediler. Sonra da içlerinden biri kapıyı açtı. Derin bir nefes aldım. Ardından en yapmacık ifademi bürünüp odaya adımımı attım. Babamın yatağının tam önünde durdum ve "Sevgili babacığım nasılsınız? Rahatsızlanmışsınız. Duyduğum da çok üzüldüm" diyip elimle alnımı ovuşturdum. Lena bu hallerimi kahkaha atmamak için ağzını eliyle kapatmış,kıpkırmızı olmuştu. Çünkü numara yaptığımı çok iyi biliyordu. Babam bir kaç kez öksürdü ve "Evet kızım rahatsızlandım. Sanırım artık tahtı sana emanet etme zamanım geldi" dedi.
"Aaa babacığım sakın öyle şeyler söyleme. Böyle birşey olmayacak. Şifacılar sayesinde birkaç güne iyi olursun" diyip tebessüm ettim. Aslında bunların tam tersini düşünüyordum. Babamı hiç sevmiyordum çünkü annemle tehdit yoluyla evlenmiş ve ona kötü davranmıştı. Aynı halka davrandığı gibi. 𝐺𝑒𝑏𝑒𝑟𝑠𝑒𝑑𝑒 𝑘𝑢𝑟𝑡𝑢𝑙𝑠𝑎𝑦𝑑𝚤𝑚 𝑘𝑒𝑠̧𝑘𝑒.
"Burada başımda bekleyip kalabalık yapmana gerek yok Evera. Odana gidebilirsin" 
"Tamam babacığım birşey olursa yapmaya hazırım" diyip sahte tebessümümü bir kez daha yolladım. Ardından kapıya doğru ilerledim. Kapıyı tıkladım ve açılmasını bekledim. Birkaç saniye sonra muhafızlar kapıyı açtı. Muhafız eliyle dışarı çıkmamı işaret edince odadan çıktım. Ve koridorlarda ilerlemeye başladım. Katları çıktım,çıktım,çıktım. Sonunda odama ulaştım. Odam sarayın en üst katındaydı. 𝗭𝗶𝗿𝘃𝗲𝗱𝗲𝘆𝗱𝗶𝗺. Kapıdaki muhafızlara selam verip odama girdim. Bedenim burada, bu odadaydı ama ruhum... Ruhum,düşüncelerim,duygularım hepsi Aaron'dan ayrılırken yanında kalmıştı. Acaba şuan ne yapıyordu? Üşüyor muydu? Acıkmış mıydı? Susamış mıydı? Nasıl hissediyordu? Aklımda ki bu sorularla odamda  öylece dikilemezdim. Aaron'un yanına gitmeye karar verdim. Odamdam çıktım ve muhafızlara " Muhafızlar ben ormama yürüyüş yapmaya gideceğim sorun var mı? Gidebilir miyim? Diye sordum. İçlerinden biri "Elbette gidebilirsiniz majesteleri bir sorun olmaz. Ama isterseniz size eşlik edebilirim"  "Gerek yok muhafız, teşekkür ederim" diyerek gülümsedim. Sonrasında bütün katları teker teker indim. Son kata gelince artık nefes nefeseydim. Ne halt vardıda beni en üste yerleştirmişlerdi. Koşar adımlarla ormana Aaron'a rastladığım çalılığa doğru ilerdim. Onu gördüğüm çalılığın yanına gelince durup "Aaron?" diye seslendim. "Orada mısın?"  dememle çalıdan Aaron çıktı. "Sana her zamam burada olacağımı söylemiştim Era". Cümlesi tebessüm etmeme neden oldu.Her zamam böyle kibar,nazik bir adam olmuştu.
"Ne oldu Era? Kötü birşey mi oldu. Yoksa beni muhafızlarına mı şikayet ettin?" cümlesiyle kahkamı tutamadım. Gülmeye devam ederken "Hayır tabiki de sadece seni çok ama çok merak ettim" dedim. Bu sefer tebessüm eden ben değil oydu. Hatta yanakları bile kızarmıştı. Gülümseyerek "İyiyim merak etme" dedi. "Aaron?" dedim birden. "Beni hala küçükken, arkadaş olduğumuz zamanlarda ki gibi seviyor musun? Ve hala beni arkadaşın olarak görüyor musun?" Sorumla kaşları çatıldı. "Era!" dedi sertçe. Sonra benden intikam almak istermiş gibi "Seni arkadaş olarak görmüyorum Era!" dedi. Cevabıyla dudaklarım büzüldü. Gözlerim doldu. Beni artık sevmiyor muydu? Ben derin derin düşünürken Aaron "Çünkü seni tatlı,küçük kız kardeşim olarak görüyorum" dedi. Bu sefer tebessüm edende bendim. Bir ben bir o sırayla tebessüm ediyorduk. Çok komik bir durumdaydık. "Tamam" dedim sadece. Ama midemde kelebekler uçuşuyordu.
                                      *
Aaron'la çimenlere oturmuş,yaklaşık 2 saattir sohbet ediyorduk. Anılarımızla kahkalarımız yükselirken birden sarayın kapısından çıkmış bize doğru gelen 5 muhafızı gördüm. "Aaron!" diye bağırdım. "Çabuk çıktığın yere geri gir geliyorlar!" Cümlem Aaron'a komik gelmişti galiba çünkü yerde kahkaya atıyordu.
"Ne gülüyorsun kuş beyinli girsene çalıların arasına muhafızlar geliyor!" Endişe ve kordu duygularım birleşmiş bana terler döktürüyordu. Tir tir titriyordum. Aaron'a baktığım da kafasını baktığım yöne çevirdi ve muhafızları görünce hemen çalıların arasına girdi. Birkaç saniye sonra muhafızlar tam önümde durdu. "Majesteleri burada ne yapıyorsunuz? Kime ya da neye gülüyorsunuz?" Diye sordu. "Galiba delirdim muhafız. Buraya oturdum ve karıncalara gülüyorum". Muhafız kendini gülmemek için zor tutuyordu. Yüzü aynı domates gibiydi. Kıpkırmızı.
"Neye gülüyorsun muhafız ilk defa mı deliren kraliçe görüyorsun?
"Yok majesteleri gülmüyorum. Sadece tükürüğüm boğazım da kaldı" dedi. Bu sefer gülen bendim. Ama ben onun gibi kendimi tutamadım. Resmen kahkaha attım.
"Ahh muhafız yalan konusunda çok acemisin. Bir ara gelde sana ders vereyim"
"Yalan söyleyebilmem için bana ders mi vereceksiniz" dedi. O kadar şaşırmıştı ki kendimi tutamayıp "Dikkat et muhafız bu sefer de şaşkınlıktan dilini yutacaksın" dedim. Diğer muhafızlardan biri "Bu çok iyiydi majesleri" diyerek yere çökmüş kahkaha atıyordu. "Seni gebertirim" dedi yalan söylemeyi bilmeyen muhafız.
"Ahh tamam tamam kesin kavgayı. Ne istiyorsunuz? Niye geldiniz?
"Saraydakiler sizi merak etti majesteleri bu yüzden sizi kontrol etmeye geldik"
"Şaka mı yapıyorsunuz!? Ben 5 yaşında bir velet miyim? Hayır. Ayrıca sizde biliyorsunuz suikastçılık eğitimi alıyorum. Kimse bana birşey yapamaz" diye isyan ettim. "Tamam da majesteleri ya karşı krallıktan düşman muhafızlar gelip sizi kaçırsa, haberimiz bile olmaz"
"Tamam muhafız bu kadar endişelenmeye gerek yok. Ayrıca bahçe nöbetçileri görürlerdi. Sen sonuca gel"
"Majesteleri açıkca artık saraya dönseniz iyi olur" diyip kafasını öne eğdi. Bana ufacık bir emir cümlesi bile kursalar mahçup oluyorlardı. Neredeyse utanç duygusu yüzünden kalp krizi geçirip öleceklerdi. "Muhafızzz" dedim en şımarık sesimle. Bunu bilerek yapıyordum. Çünkü isteğimi kabul ettirmem lazımdı.
"Emredin majesteleri"
"Muhafızzz ne olur biraz daha kalayım. 1 saate ne dersin?"
"Ama majesteleri" sesin de bıkkın bir tını vardı. Sanırım benden bıkmıştı. "1 saat çok fazla değil mi? 30 dakika bari olsun" dedi
"Tamam muhafız bana uyar. Görüşürüz!"
"Dikkat edin majesteleri" diye beni uyardı. Onu "He he" diyerek geçiştirdim. Muhafızlar saraya yaklaşınca "Aaron çıkabilirsin" diye seslendim. Ardından çalılıktan bir adet Aaron çıktı. Gülmekten kıpkırmızı olmuştu. Ve hala gülüyordu.
"Ne gülüyorsun kuş beyinli!" Diye çıkıştım. Aaron tepkimle iyice gülmeye başladı. Resmen yerde kıvranıyordu.
"Aaron! Benim şurada 30 dakikam var. 30 dakikamı senin kişnemeni izleyerek geçiremem!"
Beni duymuyor olmalıydı. Çünkü hala yerde kıvranıyordu.
"Off ben gidiyorum sana iyi kişnemeler. Sinir bozucu şey!" Diyip arkama döndüm. Tam bir adım atacaktım ki elimdeki baskıyla durdum. Aaron beni kolumdan tutup durdurdu. "Nereye gidiyorsun portakal kafa" dedi. Sırf turuncu saçlarım yüzünden bana 𝒑𝒐𝒓𝒕𝒂𝒌𝒂𝒍 𝒌𝒂𝒇𝒂 diyordu. "Sen ne ara kalktın be? Kişnemen bitti mi!"
"Bitti hanımefendi."
Bu kadar sinir bozucu olmak zordunda mıydı? Sinirden kaşlarım çatıldı damarlarımın belirginleştiğine emindim. Sinirlendiğimi anlayan Aaron "Kızma matmazel" dedi.
"Aaron!" Dedim sertçe. "Ben senin oyuncağın değilim. Eğer benimle oynamaya devam edersen hançerimin tadına bakarsın!" Diyip hançerimi ona doğrulttum. Artık o kadar sinirlenmiştim ki herşey yapabilirdim. Cümlemle gülüşü silindi. Bakışları sertleşti.
"Şakadan da hiç anlamıyorsun karıncalara gülen deli" diyip mızmızlandı. Ardından "Çürük portakal!" Diye ekledi. Bu lakabı da turuncu saçlara ve yeşil gözlere sahip olduğum için takmıştı. Tıpkı çocuk gibiydi. Ama benimle dalga geçmeyi de ihmal etmiyordu.  Bir süre sadece atışıp durduk. Kavgamız bitince çimlere oturup sohbetimize devam ettik. Yaklaşık 20 dakika sonra muhafızlardan biri "Majesteleri!" Diye seslendi. "Zamanınız doldu. Saraya dönme vakti" dedi.
"Ben gidiyorum kuş beyinli görüşürüz"
"Görüşelim çürük portakal"
Küçük bir tebessüm ederek ayağa kalktım. Saraya doğru yürümeye başladım. Sonra aklıma bir fikir geldi ve arkama döndüm. Aaron'a dil çıkardım. Önüme geri dönüp sırıtarak saraya doğru ilerledim. Sarayın önüne geldiğim de muhafıza selam verip içeriye girdim. Katları çıktım,çıktım,çıktım. Sonunda odama ulaştım. Her zaman ki gibi kapımda nöbet tutan 2 muhafıza selam verip odama girdim. Bunu yapmadan odama giremiyordum. Üzerimde ki rahatsız elbiseden kurtulup rahat,kadife geceliğimi üzerime geçirdim. Ardından bir bulutun üstün de uyuyormuş gibi hissettiren yatağıma girdim. Düşüncelerim ile baş başa kaldım. Sonra gözlerim yavaşça kapandı ve kendimi uykuya teslim ettim.
                                                 𝑩𝒐̈𝒍𝒖̈𝒎 𝒔𝒐𝒏𝒖...




                                                 𝑩𝒐̈𝒍𝒖̈𝒎 𝒔𝒐𝒏𝒖

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yeni bölüm haftayaaa

Ölümcül Taht (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin