3. 𝑩𝒐̈𝒍𝒖̈𝒎- 𝑭𝒆𝒍𝒂𝒌𝒆𝒕𝒊𝒏 𝑩𝒂𝒔̧𝒍𝒂𝒏𝒈𝜾𝒄𝜾

21 6 4
                                    


Bugün babamın ölüm günü... Benimse koca bir savaşın ortasında kalacağımın başlangıcı...  Abim Alexander ve Neo benden tahtımı çalacaklardı. Bunu biliyordum...

Yatağımda oturmuş huzurla kitabımı okuyordum. Odama birden 10 muhafız girdi. Onlara tersçe bakmaya başladım.
"Kapıyı çalmayı unuttunuz sanırım. Neyse sorun yok. Sıkıntı ne? Niye odama daldınız?"
Cidden sinirim bozulmuştu. Ne hakla böyle odama dalıyorlardı. Muhafızlar sorumu cevaplamadı. Aksine iki muhafız kollarımdan tutup beni sürüklemeye başladı.
"Ne yapıyorsunuz! Hey size söylüyorum!"
Hem çığlıklar içinde muhafızlara söyleniyor hem de çırpınıyordum.
"Majesteleri çırpınmayı bırakmazsanız. Zor kullanmak zorunda kalacağım. Canınızı yapabilirim."
Muhafızın sesi buz gibiydi. Ayrıca kararlıydı da.
"Denesene aptal! Ben bu krallığın kraliçesiyim unutma."
"Artık değilsin."
Bu ses... Abim Alex'e aitti. Tahmin ettiğim gibi olmuştu. Abim tahtımı çalmıştı. Büyük ihtimalle Neo bu işlere karışmak istemediği için tahtı Alex'e bırakmıştı. Ben olsam bende aynısını yapardım. O andavalın çenesini çekmek yerine ölümü bile tercih ederim.
"Ne diyorsun Alex?"
"Eğer olanları anlayamayacak kadar aptalsan benim canım  kardeşim, anlatayım. Entrinnia Krallığı'nın kralı Alexander."
Muhafızlar beni zindana doğru götürüyordu. Asıl konuşmamı orada yapacaktım. Herşey planıydı. Olacakları bildiğim için sağlam bir plan yapmıştım.
"Sen öyle san zavallı abiciğim" diye fısıldadım. Sesimi kimse duymamıştı. Emindim. Zindana geldiğimizde beni kollarımdan tutarak sürükleyen muhafızlar, sanki cansız bir patates çuvalını fırlatır gibi bedenimi zindanın içine fırlattı. Yere çarpmanın etkisiyle ağzımdan bir inilti çıktı. Ellerim soğuk zeminle buluştu. Resmen canımın yanması umurlarında değildi. Zamanı geldiğinde hepsinden intikamımı alacaktım. Benim canımı nasıl yaktılarsa bende onların canını yapacaktım. Gereken tek şey zamandı...
"Nasıl hissettiyor ağabey?"
Alex şaşkınca "Neyden bahsediyorsun zavallı kraliçe" diye sordu.
"Bir varisim tahtını çalmak nasıl hissettiriyor? Zamanı gelince bende bu duyguyu her zerremde hissedeceğim de merak ettim."
"Ne o sende başka krallıktaki varislerin tahtını mı çalacaksın?"
Karşımda bencilce sırıtıyordu. Ama bilmediği birşey vardı. Ben onun tanıdığı Evera değildim...
                                    *
Soğuk zeminde, bacaklarımı kendime doğru çekmiş oturuyordum. Planladığım zindana atılmamıştım. Bu yüzden kargaşa çıkarıp bu zindandan diğer zindana geçmem lazımdı. Tüm gücümle tiz bir çığlık attım. Bir anlığına boğazım yırtıldı sandım. Çığlığımla beraber mahzene beş muhafız girdi.
"Bir sorun mu var majesteleri"
Konuşan muhafızı daha önce gördüğümü hatırlamıyorum. 𝐴𝑙𝑒𝑥'𝑖𝑛 𝑦𝑒𝑛𝑖 𝑖𝑡𝑙𝑒𝑟𝑖𝑛𝑑𝑒𝑛 𝑏𝑖𝑟𝑖 𝑜𝑙𝑚𝑎𝑙𝚤𝑦𝑑𝚤. Kendimi acındarabileceğim en yapmacık sesime ve mimiklere büründüm ve "Muhafız, bu zindanda kocaman bir lağım faresi var. Ne olur beni buradan çıkart. Kurtar beni. Sana yalvarırım. Farelerden çok korkarım" dedim. Elbette küçücük bir fareden korkmam. Bir hayvandan korksaydım suikastçı olmazdım... Muhafızlardan biriyle gözlerimiz buluştu. Bu oydu. Beyaz Şeytan.
"Böyle küçük bir sebep yüzünden zindanınızı değiştiremem majestelerini. Kusura bakmayın"
Tam kendimi savunacak ve muhafıza haddini bildirecektim ki Elam konuşmaya ani bir giriş yaptı.
"Kral Alex majestelerinin her emrinin yerine getirilmesini ve kılına bile zarar verilmemesini söyledi bunu unutma muhafız"
Sesinden tehdit yağıyordu. Zaten sert olan bakışları daha da sertleşmişti. Konu ben olunca canını bile vereceğinden emindim. Ayrıca şuan benim kurtarıcımdı. Ona bakıp küçük bir tebessüm yolladım. Muhafız oflayarak zindanın kilidini açtı ve "İstediğin bir zindan var mı prenses bozuntusu. Ya da sana özel, duvarları pembe heryeri çiçeklerle dolu yeni bir mahzen mi yaptıralım?" Sesi alaycıydı. 𝑆𝑎𝑛𝑎 𝑏𝑢𝑛𝑢 𝑜̈𝑑𝑒𝑡𝑒𝑐𝑒𝑔̆𝑖𝑚 𝑚𝑢ℎ𝑎𝑓𝚤𝑧... Zindandan çıkıp muhafızın yüzüne sert bir yumruk indirdim.
"Benimle düzgün konuşmayı öğrenirsen iyi olur muhafız"
Aşağısına tünel kaldığım zindanın önüne geldim ve sertçe "Aç şunu!" Diye hırladım. Muhafız ağız dolusu küfürle yanıma geldi. Burnundan kan akıyordu. Aslında o kadar da sert vurmadım diye düşündüm içimden. Muhafızın kapıyı açmasını bekliyordum. Ama muhafız kapıyı açmak yerine belindeki hançerini çekti. Ardından bana doğru hamleler yapmaya başladı. 𝐻𝑎𝑑𝑖 𝑎𝑚𝑎 𝑖𝑛𝑡𝑖𝑘𝑎𝑚𝚤𝑚𝚤 𝑎𝑙𝑚𝑎𝑑𝑎𝑛 𝑚𝚤 𝑔𝑒𝑏𝑒𝑟𝑒𝑐𝑒𝑔̆𝑖𝑚? Hançerin darbesiyle hayatta kalmayacağımı anladığımda gözlerimi kapatmayı tercih ettim. Ölümümü görmek istemiyordum. Bir kaç saniye bekledim. Ama ne bir hançer darbesi ne de bir acı vardı. Tek gözümü açtım ve şaşkınca etrafı incelemeye koyuldum. Beyaz şeytan muhafızı etkisiz hale getirmişti. Büyük ihtimalle tek bir tekmeyle muhafızı yere yığmıştı. Diğer üç muhafız tepkisiz halde ayakta dikilmeye devam ediyordu. 𝑂̈𝑙𝑢̈ 𝑏𝑖𝑟 𝑟𝑢ℎ 𝑜𝑙𝑚𝑎𝑙𝚤𝑙𝑎𝑟. Elam seçtiğim zindanın kapısı açtı ve kulağıma bir şeyler fısıldadı.
"Merak etmeyin leydim sizi buradan kurtaracağım"
"Benim için endişelenme muhafız. Çünkü mükemmel bir plana sahibim" diyip sırıttım. Elam diğer muhafızlara mahzeni terk etmeleri için emir verdi. Muhafızlarda itiraz etmeden emre itaat ettiler. Çünkü daha küçüktüler. Büyük ihtimalle muhafızlığa yeni başlamıştılar. 
"Planın umrumda değil. Ama seninle bende geleceğim"
Majesteleri,prenses hitapları sadece yanımızda birileri olduğundaydı. Tek olduğumuz zaman bunların hepsi yok oluyordu.
"Saçmalama Elam. Tabiki de gelmiyeceksin"
Bu aptala muhtaç olmamak için yerde baygın olan muhafıza eğildim. Elam'ın şüphelenmemesi için "Beni öldürmeye çalışan bu alçağın yüzünü daha yakından görmem lazım. Anlarsın ya... İntikam"
Son kelimeyi bastırarak ve en soğuk sesimle söylemiştim. O kelime benim hayata tutunma sebebimdi. Yerde hareketsiz yatan muhafızın yüzünü kendime doğru çevirdim. Amacım muhafızın yüzünü görmek değildi. Tüm zindanların kilidini açan o anahtarı almaktı. Muhafızın bedeni bana doğru dönünce hızla cebindeki anahtarı alıverdim. Saf muhafız bunu anlamamıştı bile.
"Tamamdır" diye neşeyle cıvıldadım.
"Prenses!"
Elam'ın sesini ilk defa bu kadar sert duyuyordum.
"Sana bende gelicem dedim. Ben yoksam sende yoksun. Seni o zindana tekrardan kilitleyip fareyle başbaşa bırakırım"
Sesi tehditkar bir tondaydı. Ama zavallı şey anahtarın bende olduğunu bilmiyordu. İsterse beni en uzak, en pis zindana koysun. Umrumda bile değil.
"Pekale Beyaz Şeytan. Senin dediğin olsun. Zindanıma geri giriyorum" diyip ilk hapsedildiğim zindanın içine girdim.
"O kabarık elbiseyle hiçbir halt yapamazsın prenses. Aklını kullan."
"Sen öyle san" diyip sinsice gülümsedim.
Elam mahzeni terk edeli bir saat olmuştu. Bense soğuk zemine oturmuş duvarla bakışıyordum. "Prenses" diye birses duydum. İlk önce delirdiğimi düşündüm. Ama kafamı yerde yatan muhafıza çevirdiğim de onun seslendiğini anladım. Yatmayı bırakmış, tıpkı benim gibi soğuk zeminde oturmaya başlamıştı. "Muhafız?"
"Kendini çok zeki sanıyorsun. Ama yanılıyorsun. Buradan kaçmana asla izin vermeyeceğim!"
"Senin iznine gerek yok muhafız. Merak etme"
Muhafızın yüzünde ki tehditkar ifade yok oldu. Bana zarar vereceğini sanıyordum. Fakat hiçbir şey yapmadı. Sadece dik dik bakıp oda Elam beni mahzeni terk etti. Bu gece buradan kurtulacaktım. Daha doğrusu evimden kaçıp intikam için geri dönecektim. Gereken tek şey zamandı. 𝐸𝑣𝑒𝑟𝑎'𝑦𝚤 𝑏𝑒𝑘𝑙𝑒𝑦𝑖𝑛
𝐵𝑒𝑛𝑖 𝑏𝑒𝑘𝑙𝑒𝑦𝑖𝑛
𝐻𝑒𝑝𝑖𝑛𝑖𝑧𝑖𝑛 𝑘𝑎𝑏𝑢𝑠𝑢 𝑜𝑙𝑎𝑐𝑎𝑔̆𝚤𝑚
                                                  3. 𝑩𝒐̈𝒍𝒖̈𝒎 𝑺𝒐𝒏𝒖...

Ölümcül Taht (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin