Her şey hazırdı. Kalbim deli gibi çarpıyordu. İçimde tarif edemediğim bir korku vardı. Çakır ya bana kızarsa?
Yok ben galiba yapamayacaktım. Çakır gelmeden gidecektim.
Aptalık etme!
Çakırı kaç kere daha terk edeceksin?"Bu sefer terk etmek istemiyorum." Dedim kendi kendime.
Burada kalmam gerekiyordu. Çakıra her şeyi anlatmalıydım. O bunu hak ediyordu. Burada kalıp bekleyecektim. Bedenim titrese bile bunu yapacaktım.
Her şeyi göze almıştım. Şuan sadece çakır yoktu. Bu içimdeki heyecan duygusunu yenebilsem her şey çok güzel olacaktı. Bununla yüzleşmem gerekiyordu.
Telefonumu çıkarıp oyalandım. Bir sandalyede tek başına oturmak güzeldi.
Telefonumdaki ses kayıtları hala duruyordu tam dinlememiştim. Yazı şekline döndürünce ekrana kızgın bir şekilde baktım. Gökşin hep benim hakkımda konuşmuştu.
Sağır bir kızın aramızda ne işi var?
Bu cümlesi beynimin içinde dönüp durdu. Bunun gibi cümlelere hayatım boyunca alışmıştım. O yüzden en iyisi takmamaktı. Ben bir zamanlar duyuyordum. Beş yaşına kadar sevdiğim şarkıları dinleyip dans ederdim. Babamın bana akşam anlattığı masallarla uyurdum ve yine babamın erkeksi sesiyle erkenden uyanırdım.
Babamın sesini özlemiştim.
Onun sesini hatırlıyordum."Can çiçeğim kalk hadi"
"Babacım biraz daha uyuyabilir miyim?"
"Annen yine garip garip hareketler yapıyor."
"Ne gibi?"
"Saçlarımı taradı sonrada bilmediğim bir yağla masaj yaptı. Yağın kokusu çok kötüydü." Babam yüzünü buruşmuş gibi yapınca küçük ellelerimle yüzüne dokundum. Kirli sakalları elime batıyordu. Babamı çok seviyordum. Benimle bir arkadaş gibiydi."Saçların çok parlak bende istiyorum. Babacım" dedim çocuksu bir sesle. Burnumu hafif sıktı ve beni göğsüne bastırdı.
"Annen garip biri ama ona aşığım. Ayrıca saçlarım parlak olsun diye o yağı saçıma sürmedi. Kafamın kel kalmaması için." Dedi ve gülmeye başladı.
"Kel kalmamak için ne demek?"
"Saçlarının hiç olmaması. Yaşlanınca saçlarda gidiyor. Cimcime seninle keloğlan izliyoruz ya oradaki çocuk gibi."Dehşet içinde gözlerimi açtım ve ellerim sarı saçlarıma gitti.
"Babacım ben yaşlanınca kel mi kalacağım?"
O gün babam bana çok gülmüştü.
Gözlerim dolu dolu olunca gökyüzüne baktım.Babamın mezarına hala gidemiyordum. Buna cesaret edemiyordum. Annem her gün onun ölüm yılında kurutulmuş gül gönderirdi. Bende annemin doğum gününde anneme kurutulmuş gül verirdim. Annem özel günlere önem verirdi.
Doğum gününü her yıl kutlardı.
Annemin sevindiği tek şey o kurutulmuş güllerdi. Babamın doğum gününde ise Annem babama canlı gül alırdı. Ölen birine verilen hediye tekrar yaşayan bir insana hediye olarak veriliyordu. Bu hiçbir zaman değişmeyen bir döngüydü.
Ben babamın doğum gününde onun çok sevdiği deniz kabuklarını alıp saklardım. Babama vermeyeceğimi bile bile bunu yapardım.
Annem onları da atmıştı. Bizim için gül önemliydi. Hem canlı hemde kurutulmuş hali bana acı veriyordu.
Burnuma gelen kokuyla arkama baktım.Ata çakır beyoğlu gelmişti. Beni baştan aşağıya doğru süzdü. Gözleri dolmuş mavi gözlerimde takıllı kalmıştı. Yanına gidip elini tuttum ve gözlerinin içine baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sağır kukla
RomanceSağır bir genç kız ve seri bir katilin hikayesi... Sara Topal, beş yaşından sonra geçirdiği bir kazadan dolayı hiçbir sesi duymuyordu. Şiir yazmak için bir sokağa girdi. Tek istediği sadece ilham alacağı bir cümleyi defterine yazmaktı ama işler hiç...