[16]

338 20 15
                                    

Hastaneden çıkmıştım, büyü mattheo'ya isabet ederken bana da geldiği için 3 gün baygın yattığımı söylemişlerdi. Benim için o üç gün sanki üç saniye gibiydi. Mattheo ne yazıkki o lanetten kurtulamamıştı. Cenazesine bile gidememiştim, aklıma geldiği her dakika ağlayacak gibi oluyorum. Sinirden çıldırıyorum. Rowena yakalanıp yeniden azkaban'a gönderilmişti. Bu içimi birazcık soğutsada hala çok kötüydüm.

Pansy, draco ve diğerleri bana çok destek çıkıyorlardı. Annem çoğu zaman evde olmuyordu, pansy ve diğerleri beni sık sık ziyarete geliyorlardı. Okulu bırakmaya karar vermiştim, annem ne kadar çok devam etmemi istesede kendimi derslere verememiş ve okulu bırakmıştım. Oysa ki mezun olmama son iki ay kalmıştı.

Mattheo ile nişandan önceki gün çektirdiğimiz fotoğrafa bakıyordum sürekli. Fotoğrafta ben mattheo'ya dil çıkartırken o beni kendisine çekip öpüyordu.

Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Yas tutmadan geçirdiğim bir gün bile yoktu. Yine evde yalnız olduğum günlerden birinde kapım beklenmedik bir şekilde çaldı.

Pansy ve diğerleri okuldaydı, annemde yoktu. Kim olabilirdi ki?

Kapıyı açtığımda draco'yu gördüm.

"Hogwarts'da olduğunu sanıyordum" dedim.

Draco hafifçe tebessüm etti, "Hasta olduğum için izinliyim" dedi. "İçeri gel" dedim. "Bir an hiç demeyeceksin sandım" şakaya vurarak güldü.

İçeri geçip oturduk, kanepede duran resimi gördü. "Aylardır yasını tutacak kadar çok seviyordun demek" dedi. Konunun sonunu anladığım zaman konuştum "Draco lütfen, yine başlama" dedim.

Elinde olduğunu yeni farkettiğim bir kutuyu bana doğru uzattı, "Senin için aldım, seveceğini düşünüyordum" dedi.

Uzattığı kutuyu alıp açtım, üzerinde minik minik çilekler olan bir pasta vardı içinde. Çilekli pastayı çok severdim, bilerek mi almıştı yoksa bu bir tesadüfmüydü diye düşünerek ona baktım. Adeta düşüncelerimi okumuş gibi konuştu, "Günlüğünde çilekli pastayı sevdiğini okumuştum" dedi.

"Günlüğümü tek tek okudunuz mu?" dedim gülerek. Aklıma mattheo'da gelince gülümsemem soldu, bunu farkederek konuştu. "Evet, okumuştuk"

"Pekala" dedim kalkarken, "Ben pastayı tabaklara koyup geliyorum" dedim. "Yardım etmemi ister misin" dedi. "Pek yardıma gerek yok ama sen bilirsin" dedim. Arkamdan geldiğini farkettim. Tabiki yardım edecekti, bana sürekli yardımcı olmaya çalışıyordu.

Tabaklara uzandığım sıra boyumun yetişmediğini farkettim. "Draco-" tam arkamı dönmüşken burun buruna geldik. Yakınlığımızdan dolayı nefes alış verişlerini duydum. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı kokumu içine çekerek. "Parfümünü yeniden sıkmaya başlamışsın" dedi. Geri çekilerek konuştum "Tabakları alır mısın"

Aniden gelen sesle sıçradım. Sanki birisi cama taş atmış gibiydi. Draco korktuğumu farkedince bana döndü "Sakin ol, ben buradayım" dedi.

Camdan dışarıya baktı kimse varmı diye. Ama kimsenin olmadığını gördü, "Kuşlardır sanırım" diyerek geçiştirdik. Sanırım öyleydi.

Tezgahın üzerine oturarak pastayı yemeye başladım. Draco halime kıkırdadı, "Ne ?" sordum kaşlarımı çatarak. "Çok iştahlı yiyorsunda" dedi gülerek. Ona aldırmada devam ettim.

"Bugün ki psikiyatri randevuna beraber gitmek ister misin?" dedi. "Olabilir, zaten saati yaklaşıyor" dedim duvardaki saate bakarken.

Pastalarımızı yemeyi bitirdikten sonra hazırlanmak için odama çıktım, draco beni aşağıda bekledi. Yanına indiğimde beraber psikiyatri kliniğine gittik. Sanırım biraz erken gelmiştik. Bekleme salonunda bizim dışımızda kucağında kundakla bir bebek taşıyan bir kadın olduğunu gördüm. Kadın ağlayan bebeği susturmaya çalışıyordu.

Alnından akan terleri silerek konuştu minik bebeğe "Lütfen yapma bebeğim, anneciğini üzüyorsun" 

Dayanamayıp yanlarına gittim.

"Yardım etmemi ister misiniz" diye sordum sevecenlikle. Kadın bana baktı, "Çok teşekkür ederim" dedi ben bebeği kucağından alırken. Bebeği annemin küçükken beni salladığı şekilde salladım kucağımda. "Sabahtan beridir çok huysuz" diye konuştu annesi. Yavaşça bir ninni mırıldandım. Bebeğin ağlaması yavaş yavaş azalmaya başladı. "Ah tatlım, bunu nasıl yaptın" kadın şaşkınca bana sordu. Ona ninni mırıldanırken sadece gülümsedim.

Köşedeki sekreter kadının ismini okudu, "Esme chavez, randevu saatiniz geldi"  

Kadın bana baktığı sırada konuştum, "Siz gidin, ben onunla beklerim" dedim. Kadın bana minnettar bir şekilde gülümsedi ve teşekkür ettikten sonra içeri odaya girdi.  

Draco yanıma geldi gülümseyerek, bebek gözlerini kapatmış uykunun tatlı kollarına bırakmıştı kendisini.

"Eline çok yakıştı" dedi. Ona güldüm. Kadının seansı bittikten sonra çıkıp geldi, "Çok teşekkürler yine" dedi bebeği kucağına alırken. "Önemli değil" dedim.

"Normalde kucakta sallanmayı pek sevmez ama seni çok sevmiş anlaşılan" dedi kadın sessizce kıkırdarken.

"Biraz öyle gibi" dedim.

Benim ismim okunduğunda içeri girdim. Her zamanki gibi yine sıkıcı geçmişti bu seans. Psikolog sıkıcı sıkıcı kendimi bırakmamam gerektiğinden ve hayata devam etmem gerektiğinden falan bahsetmişti. Can sıkıntısıyla dışarı atmıştım kendimi seans bittiğinde.

Draco beni eve geri bıraktı ve geri gitti. Yine kalmıştım tek başıma.

Tam yukarı çıkacağım sıra kapı zilinin çaldığını duydum. Sanırım draco geri dönmüştü.

Kapıyı açtığımda kimse yoktu. Kapıdan uzanıp bakacağım sıra çıplak ayağıma bir şeyin batmasıyla acıyla inledim. Geri çekildiğimde yerde siyah bir gül gördüm. Eğilip aldım ve etrafa bakındım. Draco mu bırakmıştı acaba? Sanırım oydu. İçeri geri girdim. Beni izleyen kişiden habersiz...

~

Draco ertesi hafta beni yine psikiyatri kliniğine götürmüştü. Seanstan çıktıktan sonra geçen seferki kadını gördüm. Sanki beni bekliyor gibiydi, beni görünce hemen ayaklandı.

"Merhaba" dedi gülümseyerek.

"Merhaba" dedim ona karşılık verirken.

"Birazcık konuşabilir miyiz?" sordu.

Draco'ya baktım, "Tabiki" dedim. Draco kapıya çıktı, kadınla kenara oturduk. "Sizin oğlumu nasıl şefkatle sakinleştirdiğinizi gördüm" dedi kadın.

Gülümsedim, kadın devam etti. "Doğumunda babasının ölüm haberini aldım, onu kimsesiz bir şekilde dünyaya getirdim" gözünden bir yaş süzüldü. "Henüz altı aylık, doğumdan sonra kısa bir sürelik ömrümün kaldığını öğrendim. Onu bırakacak kimsem yok, yetimhanenin soğuk duvarlarında kimsesiz büyümesin diye bütün akrabalarıma ulaşmaya çalıştım ama kimse kabul etmedi" dedi.

Yüzümdeki ifade yerini hüzüne bıraktı, çok üzülmüştüm şuan. Dilim tutulmuş gibiydi. "Sizden bunu istemem doğru değil belki ama üzgünüm, oğlum klaus'u evlatlık alabilir misiniz?"

Bu çok büyük bir sorumluluktu, farkındaydım. Düşündüm, aklıma psikologumun dedikleri geldi. Belkide bu minik klaus benim yeniden yaşama sebebim olabilirdi. Belkide beni yeniden hayata bağlardı. Yetimhanede soğuk duvarlar arasında sevgiden yoksun bir şekilde büyümesini istemezdim hem, o çok küçüktü henüz. Kim bilir ona nasıl davranırlardı. Fazla düşünmeden kararımı vermiştim. "Tabiki" dedim gözümden yaşlar akarken. Kadın gülümsedi, "Çok ama çok teşekkür ederim, ona iyi bir annelik yapacağına eminim"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 15 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Köle ❜ Mattheo RiddleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin