Ehvenişer

70 9 75
                                        

Lal olan dili konuşmasa da, bakışları ile anlattı derdinin aşktan olduğunu bilmeden.
Zaman akışa bırakıp giderken yoluna çıkan bataklığa bıraktı aşkı.
Almak isteyen saplandı sonu belirsiz bataklığa.
Zamanla yuttu bataklık içinde duran aşkı.
Bir daha da konuşulmadı insanlık dilinde aşk türküsü.

İnsan sağır etse de kulaklarını aşkın türküsüne, yüreklerinden bir fısıltı gezinmekteydi gönüllerinin saklı bahçesinde.
Bir beyaz sevda kuşu kanat çırpıyordu durmaksızın.
Ama insanoğlu sade kulaklarını sağır etmekle kalmamış kör etmişti de gözlerini aşka, görmez olmuştu sevda kuşunu.

Kulakları diğer insanlardan farklı olmayan Tuğra ve İzge'de de durum çok farklı sayılmazdı. Aslında tesadüf mü, Tuğra'nın bakışlarını kadının gözlerinden çekememesinden mi bilinmez sık sık göz göze gelişlerinde derinleri görebilselerdi şayet gözleri kör kılınmayanlardan olurlardı.

"Peki çok ısrar etmiyorum sıyrık olduğu için bu seferlik ama yine de zorlama." Belgin sandalyesine oturduktan sonra yaranın telaşından ilgilenemediği İzge'ye döndü.

"Ben bir telaşla girince odaya tanışamadık sizinle de kusuruma bakmayın lütfen. Belgin ben karşınızda oturan gıcık adamın kuzeni oluyorum." Oturduğu koltukta hafifçe öne kayarak elini uzatmıştı konuşmasının bitmesi ile.

Kendisine uzatılan eli tutarken karşılık verdi İzge'de aynı samimiyetle. "İzge ben de memnun oldum. Hiç sorun değil. Ben de avukatı oluyorum kendisinin, malum başı da beladan çıkmayacak gibi duruyor. Ayrıca gıcık olduğuna katılmadan edemeyeceğim."
Kendisini izleyen adama dönmüştü elini Belgin'in elinden çekip cümlesini sonlandırdıktan sonra. " Kusuruma bakmıyorsunuz dimi Yüzbaşı? Mesleki deformasyon malum doğruyu söylemeden duramıyorum, üzerinize alınmayın lütfen." Yüzüne yerleştirdiği alaycı gülüş ile adamın dakikalardır beklediği şeyi yapmış ve bakışlarını buluşturmuştu.

Kendisine söylenen lafı gülümseme ile karşılamıştı Tuğra'da. "Ne kusuru Avukat Hanım siz diyorsanız doğrudur malum avukatımsınız dediğiniz gibi. Ayrıca hani ben burdayım ya ben gidince mi beni gömseniz ikinizde bu işten zevk alıyorsunuz bence, bu gidişle devam edecek bu gömme işi. Çıkma mı ister misiniz?"

Belgin karşında oturan ikilinin bakışmasını konuşmayı devralarak kendine çekmişti. "Seni gömecek birini bulmuşken kaçırmam canım. Çıkmak istiyorsan kapı orda sen bilirsin." Eli ile kapıyı göstererek bitirdi cümlesini.

"Çok isterdim aslında ama işlerim var. En yakın zamanda ben beklerim bu sefer. Davetsiz misafir oldum biraz. Ama ne zaman müsait olursanız beklerim. Ya da bu sefer haber vererek elimde bir kahve ile uğramak isterim." Samimi bir tebessüm ile Belgin'e hitaben tamamladığı konuşmasının ardından ayaklanmıştı kabanını koltuktan aldıktan sonra.

"Çok memnun olurum her zaman müsaitim ama kahveye de hayır diyemeyeceğim valla kahveyi isterim." Aynı sıcaklık ve tebessüm ile Belgin'de ayağa kalktıktan sonra cevaplamıştı İzge'yi.

Tuğra ise karşında konuşan iki kadını kollarını göğsünde birleştirmiş yüzlerindeki gülümsemeden kendisine de pay biçmiş bir şekilde izlemekteydi.
İzge'nin odadan çıkışı ile Belgin aklına gelen şeyle hızla Tuğra'ya döndü.

"Ben numarasını da almadım kızın nasıl ulaşıp senin dedikodunu yapacağım şimdi. Tuğra sen de numarası var mı ? Nasıl olmasın ki zaten sen bu bakışlarla bakıyorken ezberlemişsindir bile numarayı kesin. Bana da verir misin canım kuzenim valla çok bir şey yapmayacağım hani en fazla seni gömerim belki yaptığı yanlışın farkına varır da gençliğini yakmaz diye o kadar." Belgin'in bir çırpıda ve tek nefeste konuşmasına alışık olan Tuğra gözlerini yumup sabırla beklemişti bitirmesini.

DİLHUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin