Tahassür

62 6 65
                                    

Bazı anılar ateşe atar bizi bazıları ise o ateşin sıcaklığında dinlendirir bizleri. Birde istisnalar vardır canımızı en çok yakanlar, hatırlamak için her şeyimizi verdiğimiz ancak hatırladıkça da perişan olduğumuz. Ateşte yanmayan İbrahim gibi oluruz. Ateşin yakmayışı müfakattır ama ateşin üzerinde yanmayı beklemenin de bir acısı vardır yanmaktan daha çok yakan.

İzge'nin bulunduğu durumun da bundan pek bir farkı yoktu; idamı sağlaması ile bitseydi, bilmiyor olsaydı cehennemin ızdırabını hayatı çok farklı şekil alıyor olurdu. Kapıdan kovulmak için çaba sarf etmemiş olurdu. Pelesenk vurmuş dilindeki zehir ile kendisinden başkalarını yaralanmasın diye kendisini öldürmüş olmazdı.

Çerçeveye daha doğrusu çerçevenin içerisindeki fotoğrafa dalmış bakışlarını tilkilerinin tuttuğu gözyaşlarına bağlı ipleri bırakmasına izin vermeden tekrar döndü Başkan'a. Herhangi bir duygunun yüzüne ev sahipliği yapmasına izin vermeden. Dudaklarına yerleştirdiği gülüşü yine son kez babasına armağan ettikten sonra silmişti yüzünden.

"Öğrenmiş ol, bir şey değiştirecek mi sanıyorsun? Zamanında öğrendiklerinin babamı yaşatmaya yetti mi, bir işe yaradı mı istersen bunu da bir öğren. Bir şey değiştirir mi sanıyorsun? Baybars'a anlatmış olsan en fazla ne olur vereceğin zarar yine ona olur. Onun bana olan nefretinde büyüyecek bir yer kalmadı. Bir insan başka bir insanın nefretinden ölebiliyor olsaydı bunu kanıtlayan ceset bana ait olurdu. Senin öğrendiklerin, bildiklerin bir bana yaramadı Başkan. Herkesi kurtarmaya kendini adayan sen beni de kurban olarak adadın her seferinde. Ateşler içinde yanan bana bir damla can suyunu dahi çok gördün sen."

Masanın üzerindeki çerçeve ile bakışları buluşan bu sefer İzge olmadı. Duygularını gizlemeyi bilmiyor olsaydı belki çaresizlikten belki pişmanlıktan belki de özlemden kimbilir hangi duygunun esiri olmaktan çerçevede ki resme bakmaktan bunca zaman kaçmış olmazdı.

"Benim öğrendiklerim bir şey değiştirmedi ya da değiştiremedi değil
İzge. Senin baban benim de can yoldaşım olan o adam benim elimi her yerde itmeseydi attığım her adımda yolumu kesmeseydi değişirdi. İzin verseydi belki doğrusu ile belki yanlışı ile değiştirirdim ben bu sonu. Ama kendi kaderini engelleyip yeni bir kader yazmaya çalışan adamın kaderini ben nasıl değiştirseydim. Bana 'bırak kendi yazdığım kaderin sonuçlarına kendim katlanayım' dediği için ben durdum."

Kafasını yüzüne yerleştirdiği histerik tebessümü ile iki yana salladı yavaşça İzge. Yerinde çaresizce oturmaya katlanamadığı için o da ayaklandı karşısındaki adam gibi. "O katlanmadı ama o kadere sadece. Onun yazdığı kaderin sonuçlarını biz çektik. Sadece o canı ile ödemedi bu kaderin sonucunu benim de hayatım sonlanarak ödedim ben bunun sonucunu. Annem sevdası ile ödedi, Baybars -benimle- ne kadar reddetse de ailesi ile ödedi. Sadece kaderi o yazdı sonuçlarını hepimiz ödedik. O sadece kadere karşı geldi. Kendi kaderini kendi yazmadı sadece o benim hem kaderimi hem tüm hayatımı, geleceğimi yazdı."

Ne kadar içinden geçse de bu cümleler kurmadı hiçbirini. Dilindeki zehiri yeniden akıtmamak için kesti yine dilini zamanında elleri titremeden hayat damarlarını kestiği gibi.

"Neyse ne bu saatten sonra bir şey değişmez zaten. Sen yine de Baybars'tan uzak ol. Ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın ona ancak benden zarar gelir. Aslında zarar vermek olmayacak asla ama o bunu her zaman olduğu gibi öyle bilecek. O yüzden ne yanlışlıkla olmasına katlanırım ne de başka türlü sen yine de dikkat et."

Konuşma ikisininde içindeki hüzünü,mazinin acısını ortaya çıkardıktan sonra son buldu. Acının ürpertisinin vurduğu rüzgarın vücudunu titretmesine izin vermeden çıktı odadan İzge. İnsanların bakışlarının üzerinde olduğunu bildiğinden yansıtmadı duygularını. Ancak odadaki adam ona tezat yanlız başına kalışının verdiği özgürlük ile titreyen elleri ile masaya tutunarak konuşma sırasında geriye ittiği sandalyesine oturdu.

DİLHUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin