Yalnızca nefes sesleri duyulmaktaydı odada. İzge üzerindeki hastane kıyafetinden kurtulmak için üstünü değişmeye banyoya geçmişti. Tuğra ise İzge'nin çantasından çıkardığı plastik kelepçeler ile adamı yatağa kelepçeliyordu.
"Bırakın beni, bırakın."
Banyodan çıkan İzge adamın konuşmasından bıkmış Tuğra'nın, cevap vermediğini görerek cevapladı bağıran adamı. Ancak sözlü bir cevap olmadı bu.
Saatler önce Tuğra'ya fırlattığı yastığı koltuktan alarak sertçe yataktaki adamın yüzüne bastırdı. Elleri ve ayakları yatağa kelepçeli adam kurtulmak için haraketlense de hiçbir faydası olmuyordu haraketlerinin. Yastıkla adama yaptığı baskıyı azaltarak sözlü cevabını da verdi.
"Ya o sesini güzel güzel kesersin biz soru sordukça cevap verirsin ya da ben acımadan sonsuza kadar sustururum seni."
Baskıyı arttırarak tekrar sertçe adamın yüzüne bastırdı yastığı. Nefesinin kesilmeye başladığını anladığı an ise devam etti konuşmalarına.
"Anladın mı lan kansız köpek?"Adam yüzündeki baskının hafifletilmesiyle kafasını hızla sallayarak onayladı. İzge de aldığı onay ile yastığı adamın yüzünden tamamen kaldırdı. Yatağın yanında duran ve Tuğra'nın gece yarısı uyumak için geldiği sandalyeye bıraktı bedenini. Kollarını göğsünde bağlayarak bakışlarını kapıya yaslı bir şekilde onları izleyerek bitirmelerini bekleyen adama çevirdi.
"Muhabbetimiz de bitti ise artık başlayalım bence."
"Bitti. Anlat bakalım tasman kimde? Tasmanı tutan hangi gerizekalı benim telefonda operasyonla ilgili bir şey bırakmadığımı akıl edemedi?"
Adamın sessiz kalmaya devam etmesi ile Tuğra devraldı konuşmayı.
"Sessiz kalma hakkın olduğunu felan sanıyorsan yanılıyorsun. Siz daha iyi bilirsiniz Avukat Hanım bu arkadaşın böyle bir hakkı var mı?"Adamın alaycı tavrına eşlik ederek cevapladı soruyu İzge. "Malesef biz hakları insanlara tanıyoruz bu arkadaşa da insan demeye bin hacet malum, o yüzden böyle bir hakka sahip değil."
"Ne sanıyorsunuz siz kendinizi, ne diyorsunuz siz bana? Yaşatmam sizi."
Tuğra duvardan ayırdığı bedeni ile yatakta yatan adamın öbür tarafına geçti ve az önce kırdığı elini avucunun arasına alarak serçe sıktı. Odada yankılanan kırık kemiklerin sesi adamın acılı inlemesine karıştı.
"Kes lan sesini sana soru sormadıkça konuşmak yok demedik mi? Az önce o seni boğmadı bıraktı belki o kafanın içinde bir tuz tanesi kadar beyin vardır da konuşursun diye. Ama ben bırakmam ellerim boğazına sarılırsa senin nefesini kesmeden çekmem o yüzden ne biliyorsan anlat."
"Tamam, tamam anlatacağım. Kemik istedi."
Duydukları isim ile ikilinin bakışları birbirini bulmuştu.
"Peki o Kemik benim telefonumu uyurken nasıl alabileceğini düşündü tam olarak? Hadi Tuğra Yüzbaşının burda olduğunu bilmiyordu ulan ben uyuyunca uyanmıyorum da telefonumu mu alacaksınız? Pardon zaten uyanmamam için ilaç vermeye çalıştınız doğru."Son cümle ile ayrılan bakışları tekrar buluşmuştu ikilinin. Yaklaşık bir saat önce geldi akıllarına.
Bir saat önce
İzge ağırlaşan göz kapaklarını duyduğu sesler ile araladı. Sesi duyduğu yöne kafasını çevirdi ancak yastığına kolunu koymuş bir biçimde uyuyan Tuğra ile kendisini dip dibe bulmayı beklemiyordu.
Milim mesafe ilerisinde titreşen kirpikleri görmesi ile bakışlarını adamın yüzünden çekerek adamın arkasında bulunan hemşire önlüklü kadına çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLHUN
Fiction généraleVücudunu yeniden bir titreme sarmıştı. Cübbesi, elleri, gözleri her yeri kana bulanmıştı. Aynı rüyayı gördüğünü biliyordu bilmesine ancak uyanamıyordu. Uyanmak istediği de yoktu zaten rüyalarda buluşur olmuştu babasıyla. Daha doğrusu babasının cesed...