Mecrûh

64 9 77
                                        

İçi kan ağlamak dediğimiz şey mecazi olmalıydı değil mi?

Açtığından beri görmeyen gözleri şimdi siyah beneklerle de olsa görmeye başlamıştı yerde oluşmuş ufak kan gölünü. Kan ağlayan ruhu daha fazla sığmamış mıydı bedenine de dışarı akmıştı artık. Neredeydi bunun mecazı?

Gözlerini kapamadı, kaparsa bilincini tekrar yitireceğini biliyordu. Gözünün önündeki benekler görüşünü zorlasada ellerini yere yaslayarak kalkmayı denedi. Ancak dönen başını hesaba katmamıştı. Tekrar çakıldığı yer ile kapanmak isteyen gözleri daha da zorladı onu.
Birkaç saniye mühlet tanıdıktan sonra kendine yatağın tahta ayağına tutundu bu sefer kalkmak için. Daha yavaş hareketlerle kalkarak sırtını yatağa yasladı.

Gözünün önündeki benekler daha da artsa da gördü bayıldığı an nedeninin arkasında kalmış olan bereyi. Yitirmek üzere olan bilinci ile yaptığı son hamle babasının beresini kan gelmesin diye arkasına almak olmuştu. Kan olmayan eli ile dikkat ederek tekrar aldı eline bereyi ancak göğsüne yaslamadı v yaka tişörtün açıkta bıraktığı göğüs kısmını da ince bir çizgi misali kan kaplamıştı. Alnından ince çizgilerle yol izleyerek hiç kurumadan her seferinde kendini yenileyerek göğsüne kadar gelmişti kan.

Gittikçe kendine gelmek yerine daha da kötü olacağının bilinci ile yavaş yavaş ayaklanmaya başladı. Elindeki bereyi tekrar yatağın üzerine bıraktıktan sonra çıktı odadan. Banyo kapısını açarak son kalan demleri ile odayı temizlemek için malzemeleri alarak tekrar geri döndü odaya. Bu halde ne kadar olabilirse o kadar hızlı hareketlerle temizledi odayı. İşi bittikten sonra ise oyalanmadan kitledi odanın kapısını ve adım atmaya mecali olmayan bacaklarını sürükleyerek çıktı evden.

Arabaya kadar bayılmamak için büyük bir çaba sarf ettikten sonra kararan gözü ile başını yasladı direksiyona. Bu şekilde araba kullanırsa kaza yapmama ihtimali yoktu biliyordu. Korktuğu şey kaza da ölecek olması değildi ya da yaralanacak oluşu, herhangi birine çarparak kaza yapmaktan korkuyordu.

Senelerce savaşın tam ortasında yaşadıktan sonra ölümü de yaşamı da bütün ızdırabı ile görmüştü. Ölüm değildi belki ama yaşam cehennemin kendisiydi. Ölmeden cehenneme gitmek insanı ölüme özendiriyordu, ölümü arzuluyordu insan cehenneme gidip gitmeyeceğini bilmeden bir umut cennetin hayalini kuruyordu. Bir insanın cehennemden çıkıp belki tekrar cehenneme gitme ihtimali olan bir kumar için yalvarması çaresizlik tam olarak buydu işte.

Kaza yapıp bir masumun canı ile oynama ihtimalini göze alamadı. Kendisini ordaki masumun yerine koymuyordu da asıl masum kendisiyken. Başkalarının omuzlarına yüklediği günahları o kadar uzun zamandır taşıyordu ki benimsemişti artık kendi günahları niyetine.

Son kalan kuvvetleri ile telefonunu çıkarıp ezberinde olan numarayı girmeye çalıştı. Ancak düşünmekten aciz olmayarak sabahtan beri ona işkence eden zihni hatırlamaktan aciz oluvermişti. Hatırlamak için gözlerini kapatacağı sırada bilincini kaybetme riskini göze alamadı ve ön cama dikerek bakışlarının hatırlamayı bekledi. Ne kadar geçtiğini bilmediği sürenin sonunda son iki hanesini de sonunda hatırladığı numarayı girdi tuşlara.

Açılan telefon ile karşındaki arkadaşının konuşmasına izin vermeden atladı söze.

"Baybars'ın evdeyim. Şuurum her an kapanabilir uzun süreli bir kan kaybı yaşadım, bayılma anında ne kadar kan kaybettiğim hakkında pek bir fikrim yok ancak yüksek miktar da olduğunu tahmin ediyorum. Bu şekilde araç kullanmak istemedim sen birini yolla..."

Durumu hakkında yaptığı küçük çaplı muhasebe sonrası verdiği kısa ve öz bilgiler senelerce başkan tarafından aldığı eğitimler ile savaş yerindeki kazanımlarının sonucuydu. Durumu geçen seferki bıçak yarası gibi bir şey olsaydı kendi başına halledebilirdi. Bu kadar kan kaybetmemiş olsaydı da bir şekilde başa çıkabilirdi durum ile ancak fazla kan kaybına müdahale etme şansı pek yoktu.

DİLHUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin