Sabah boynuma konan öpücüklerle uyanmıştım. Yiğit uyandığımı görünce bana ufak bir tebessüm gönderip işine geri dönmüş, boynumun ve yüzümün her yerini öpmüştü. Kendimi tutamayıp kıkırdadım ve çenesini tutup yüzünü yüzüme yaklaştırdım.
"Günaydın." dedim sessizce.
"Günaydın." dedi benim gibi fısıldayarak. Dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum ve kendime çekip göğsüme yatırdım. Sanırım dünyanın en huzurlu sabahına uyanmıştım.
"Saat kaç." dedim saçlarıyla oynarken.
"Daha çok erken. Sabahın 4'ü." dedi. Güldüm.
"Hayatım yalan sana hiç yakışmıyor."
"Boşver daha çok vaktimiz var. Böyle kalalım." dedi homurdanarak.
"Ama işe gitmemiz gerek." dedim çocuğunu avutan anne gibi. Bir an aklıma Yiğit'in çocukken belki de hiç avutulmamış olma ihtimali geldi ama bu güzel sabahı bunları düşünerek bozmamak için hızla kendime geldim.
"Biz komutanız. Her sabah erken gitmemize gerek yok, yardımcılar halletsin bir kerecik." dedi ve bir koluyla beni sarıp kendine çekti.
"Hiç bırakasım yok. Aybars içtimayı halleder, zaten cezalıydı. Bugün birkaç saat geç gidelim."
"Aybars neden senden bu kadar korkuyor?" dedim dünden beri aklımda olan soruyu sorarak. Omuz silkti.
"Korkmak değil de saygı diyelim. Beni abisi olarak görüyor. Ben de onu kardeşim olarak. Sen Atakan'dan ne kadar çekiniyorsan o da benden o kadar çekiniyor. Emir öz kardeşim ama ikisi arasında bir seçim yapmam gerekirse hiç düşünmeden Aybars derdim. Bizimki böyle bir ilişki."
"Dün sen olmaz deseydin oturup ağlayacak gibi bir hali vardı."
"Ben de onu bildiğim için üzerine gitmedim. Yaptığı hata da olsa ben ona destek olurum. Sana olan hislerim konusunda beni en çok destekleyen kişi Aybars'tı. Şimdi de ben onu destekleyeceğim. Benim onayım onun için önemli olduğundan o kadar gerildi o salak."
"Vay be Aybars destekledi demek. Kimler desteklemedi?" dedim merakla. Yiğit derin bir nefes aldı.
"Zafer sürekli salak salak konuşuyordu." diyince ister istemez gerilmiştim. Yiğit bunu fark etmiş olacak ki kafasını kaldırdı ve bana baktı.
"Neyse. Ne yapsak biz acaba evi komple Aybarslara mı versek? Ben her sabaha böyle uyanmak istiyorum." dedim gülümseyerek. Yiğit'in gözleri parladı.
"Olur olur. Süper olur!" dedi heyecanla. Gülüp yattığım yerden doğruldum ve ayağa kalkmaya çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü henüz adım atamadan Yiğit beni kolumdan tutup kucağına çekmişti.
"Kaçıyor musun?" dedi ve dudaklarımı öptü.
"Kaçıyordum." dedim.
"Kaçamazsın, bırakmam." dedi ve beni sırtüstü yatağa yatırıp üzerime çıktı.
"İstesem kaçarım da..."
"Ee?"
"Şimdi canım istemedi." dedim ve dudakların kapandım. Yiğit'in nefes alışverişeri hızlanırken sanki yıllardır birbirimizi görmüyormuşçasına öpüşüyorduk. Ellerim ensesinden saçlarına doğru çıkarken biraz daha kendime çektim. Benden ayrılıp üzerimdeki pijamayı tek hamlede çıkaran Yiğit'in gözleri koyulaşırken dudaklarımı ısırdım. Tekrar bana doğru yaklaşırken odaya dolan telefon melodisiyle gözlerini yumup küfür mırıldanan Yiğit elini uzatıp yanımdaki komidinden telefonunu aldı.
"Ne var?!" diyerek telefonu açınca gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Hay ananı- Tamam geliyoruz!" diyip telefonu kapattı ve yatağa attı. Birkaç saniye bana baktıktan sonra güçlükle yutkundu ve ayağa kalktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖREV
ActionBiz adımız gibi özgür bir timdik. Hür Timi. Kendi kurallarımızı koyardık. Bu askeriye işleyişine ters olduğu için de sürekli azar işitirdik. "Hangi tim geliyor komutanım?" "Sancak timi." kaşlarım havalandı. O sancak timinin komutanıydı. Kapı çaldı...