"Bu bölge tamemen size ait." dedi Mehmet albay masanın üzerindeki haritanın kırmızıyla işaretlenmiş kısmı göstererek. Sabah karargaha gittiğimizde içtimanın yarısında albay bizi acil harekat odasına çağırmıştı. Şimdi de bize görevin detaylarını anlatıyordu.
"11 kişiyiz." dedi Aybars düşünceli bir şekilde. Açıkçası düşünmekte haklıydı çünkü albayın 'sizin' diyerek gösterdiği alan çok genişti. Öyleki bugüne kadar Hür timiyle gittiğimiz alan tarama görevlerinin hiçbirinde bu kadar büyük bir bölgeye hakim olmamıştık ama her şeyin üstesinden gelebilirdik.
"Orası çok karışık." dedi Eren. Kafamı salladım. O bölgede yeni bir operasyon başlatmıştık ve güncel duyumlarımıza göre karışık bir bölgeydi.
"Evet ama sahada tek olmayacağız. Biz 4 numaralı bölgeye sahip olacağız ve haklısınız epey geniş bir alan. Ama yanımızda 2, 3 ve 6 numaralı bölgelerde yirmişer kişilik komando timleri olacak. Olası bir sıkışmada yardım isteyebiliriz çünkü onların konumları bizimkisi kadar sıkıntılı değil." dedim arkama yaslanarak.
"Evet yüzbaşı haklı, zaten iletişim halinde olacaksınız. İHA'lar da bu görevde bölgeleri kontrol edip bilgi verecek. Hazırlıksız olmayacağız." dedi albay.
"Tek bordo timi biz miyiz?" dedi Hasan.
"12 numaralı bölgede sekiz kişilik bir tim daha var ama birbirinize uzak kalıyorsunuz. Dediğim gibi siz sadece komandolarla iletişimde olacaksınız ama üstesinden gelirsiniz. Size güveniyorum."
"Komutanım yaralımız olursa buradan nasıl çıkış yapacağız?" diyen Burak bugünün en mantıklı sorusunu sormuştu.
"İlk müdehale yapıldıktan sonra araçla helikopterin inişine uygun bir yere taşınır. Sonrasında helikopterle gelir. Ama bu iş uzun sürer o yüzden ekstra dikkatli olmanız gerek." dedi albay. Sıkıntılı bir görevdi. Kaç gün süreceği belli değildi ama ben en az bir hafta diye düşünüyordum.
"Başka sorusu olan?"
"Komutanım mühimmat desteği nasıl gelecek?" dedim aklımdaki son soruyu sorarak.
"Mühimmat dururmuna göre her gün ya da iki günde bir timden tim komutanının belirlediği kişiler belirtilen koordinatlardan alacak." diyince sıkıntılı bir nefes verdim ve kafamı salladım.
"Şimdi gidip dinlenin. Gece 11'de buradan helikopterle gideceksiniz." dedi Mehmet albay ayağa kalkarak. Hepimiz odadan çıktıktan sonra hiç konuşmadan yürüyorduk.
"Albayı duydunuz. Gidin dinlenin ve 10'da burda olun." dedim.
"Emredersiniz komutanım!"
Eve geldikten sonra annemle, babamla ve abimlerle yıllar süren 'dikkat edeceğim' konuşması yaptıktan sonra Yiğit bana gelmişti. Annemlere de kızamıyordum aslında haklılardı. Özellikle annemin hayatı bizi beklemekle ve endişelenmekle geçmişti. Onun yerinde olmak istemezdim doğrusu. Evet kocası ve evlatları bu vatan için savaşıyordu ama ona kalan kısım çok daha zordu.
Bu görevde beni en korkutan nokta ise birine bir şey olmasıydı. En küçük bir yaralanma halinde bile çok kötü olurdu çünkü yaralıyı o sıcak çatışma alanından çıkarmak için en az üç kişi de beraberinde gitmeliydi. Bu da timden dört kişi eksilmesi demeketi. Biz belki hallederdik ama yaralının o kadar uzun bir sürede kan kaybetmesi hiç iyi olmazdı.
"Aşkım daldın gittin yine ya!" dedi Yiğit ellerimi tutarak. Birkaç saniye durup derin bir nefes aldım ve kendime geldim.
"Yok ya öyle bir genel düşündüm." dedim gülümseyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖREV
AcciónBiz adımız gibi özgür bir timdik. Hür Timi. Kendi kurallarımızı koyardık. Bu askeriye işleyişine ters olduğu için de sürekli azar işitirdik. "Hangi tim geliyor komutanım?" "Sancak timi." kaşlarım havalandı. O sancak timinin komutanıydı. Kapı çaldı...