15. Bölüm.

166 14 4
                                    

Merhaba Biriciklerim. 🩵🤍

Efsane bir bölümle sizlerleyiz. Çok tutmadan hemen geçelim bölümümüze.

Bölüm sonunda görüşürüz. 🦋

Bölüm Şarkıları: Xece - Kefa Min ji tere te.
Hayko Cepkin - Ölüyorum.


                                        🦋

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


                                        🦋

                                                    (Yazardan…)

Beklemenin en zor demleri nelerdir? Neleri beklerdi ki insan?

Karnı acıktığı zaman bir çocuk, annesinin eve gelmesini beklerdi sabırsızlıkla. Sınava giren bir öğrenci, notunu beklerdi büyük bir stresle. Girdiği ortamı sevmeyen bir genç, o ortamdan uzaklaşmayı beklerdi hızla.

Ancak bir farkı vardı şu an odasında tek başına bir rakı masasında oturan Fêrat’ın. O, annesini, alacağı notu yahut girdiği ortamdan uzaklaşmayı beklemiyordu.

Fêrat’ın kördüğüm kalbi, Sevil’i bekliyordu.

Karanlığına ateş olan, düşüncelerine hayal olan, akan kanına damar, seven kalbine kördüğüm olan Sevil’i bekliyordu, Fêrat.

Eli, yarısını bulmuş rakı bardağına giderken yamacındaki radyoda çalan şarkıya eşlik ediyordu içten içe.

“Kêfa min ji tere tê, difirim gava tû tê, (Senden hoşlanıyorum, uçarım sen geldiğin vakit)
Roja kû ez te nebînim, we çi bi halê min tê, (Seni görmediğim gün, hâlim nice olur)
Ko mirinek min hebe, wê ji hezkirirna te be, (Eğer bir ölümüm olsa, o da senin sevdandan olur)
Cineta ku bê te be, min navê wê cinnetê. (Sensiz bir cennet olsa, beni atma o cennete.)”

Sevil’in yokluğunun birinci ayı henüz yaklaşırken onlarca asır yitip gitmiş gibi hissediyordu, Fêrat.

Çünkü onun tabiatına aykırı olan tek şeydi, Sevilsiz bir gün geçirmek.

Sevil, yoktu. Hiçbir şekilde haber alamıyordu ondan. İki arada bir derede o bedbaht günde aldığı o telefonu kaç kez aramıştı, açmamıştı hiçbirini Sevil.

Günler geçiyor, Fêrat’ın içindeki acı daha da artıyordu. Çünkü Fêrat, korkuyordu. Sevil’e herhangi bir zarar gelmesinden ölesiye korkuyordu.

Aniden odasının kapısı açıldığında puslanmış bakışlarını rakı bardağından çekti, gördüğü kişiyle ise elini bardaktan usulca çekti ve sıktığı çenesini rahat bıraktı. Ferzan –en küçük amcası- yavaş adımlarla odanın içerisine doğru ilerlemeye başladığında odanın dört bir yanını sarmalamış o yakıcı anason kokusunu alabiliyordu. Ferzan, Fêrat’ın karşısındaki ahşap sandalyeyi çekip otururken, Fêrat alelaceleyle mahcup bir şekilde masanın üzerinde duran rakı şişesini ve bardağını almaya çalışırken titreyen elleri arasına bardak hapsolamadı; elleri arasında kaydı, yere düştü ve parçalara ayrıldı.

ÜNZİLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin