Bu bölüm Tuğçe'ye ithafen...Nereye gittiğimi bilmeden yürüyorum. Bazen bilmeden yaşamalı insan.
Nereye, ne zaman, nasıl gittiğini bilmeden. Arkandaki acılardan bir an olsun sıyrılıp gitmek.. Huzur verir insana.
Canım yanmıştı. Kalbim acıyordu. Mustafa beni çok kez kırmayı başarmıştı.
Küçükken de böyleydi. Kalpsiz gibi gözükürdü. Kimseyi umursamazdı. Kafasına göre yaşamayı severdi. Beni nasıl sevdiği hala inanamıyorum. Tek bildiğim şuan bana karşı kinden başka bişey beslemediği. Bana bakarken ki o nefret dolu bakışlar kalbime bi ok misali saplanıyor. Kırıldım. Hemde fazlasıyla...Küçükken sinirlendiğimde hep buraya gelirdim. Ayaklarım beni buraya getirmişti. Ne zaman sinirlensem, üzülsem, kırılsam buraya gelir gözlerim şişene kadar ağlardım. Kimsenin gelmediği, terkedilmiş harabe bi evdi burası. Istanbul da çok zorluk çektim. Sinirlendiğimde gidecek bir yerim yoktu. Yatağıma uzanır ağlardım. Sessizce...
Bu benim canımı sıkardı. Insan bağıra bağıra ağlamak ister. Bende öyle. Bağırmadan ağlamak beni rahatlatmazdı. Aksine içimde tonlarca duygu birikirdi. Ve şimdi burdayım. Istediğimi kadar ağlayabileceğim yerdeyim...
Bıraktım.. yıllardır içimde tuttuğum gözyaşlarını bıraktım. Yağmur misali akıp giden gözyaşlarıma aldırmadan bağıra bağıra ağladım.-Kalbim çok kırıldı.
-Canım çok yanıyor.
-Mustafa'yı çok seviyorum.
-Artık dayanamıyorum
İşte içimdekileri söyleyerek rahatladım. Yaklaşık yarım saat kadar daha ağladım. Gözyaşlarımı silip ellerinden destek alarak kalktım. Eve dönmeliydim. Içimden hiç gitmek gelmesede gitmeliydim.
Mustafa'nın ağzından;
Küçükken Meryem'im kırıldığı zaman buraya gelirdi. Bende arkasından... Sanırdı ki bi tek o gelir buraya, bi tek o ağlardı burda. Bilmiyordu ki o her buraya geldiğinde duvarların arkasında onunla beraber ağlayan küçük bir çocuk vardı. Onunla beraber ağlayan, onunla beraber kırılan, onunla beraber üzülen...
Sessizce ağlardım... Onun gözyaşları yaraya basılan tuz gibi yakardı canımı. Seviyordum, seviyorum. Onu çok ama çok seviyorum. Sinirliyim. Çünkü beni unutmuştu. Istanbul'a gittiğinde bi kere bile aramamıştı. Hadi diyelim aramadı. Mektup bile yazmamıştı. Bugün kulağını açıp gösterdiğinde gözlerime inanamamıştım. Nasıl olmuştu? Kim yapmıştı ? Bana ' bi tek izleri olan sen misin? ' demişti. Benim o kesikle ne alakam var? Kulağının üçte biri kesikti ve kötü görünüyordu. Kim kıyabilmişti benim Meryem'ime. Meryem küçükken yaptığı gibi rahatlamak için bağırmaya başladı. Bunu yapmak onu rahatlatıyordu.- Kalbim çok kırıldı.
- Canım çok yanıyor.
- Mustafa'yı çok seviyorum.
- Artık dayanamıyorum.
Ne demişti o ? Mustafa'yı çok seviyorum mu demişti? Meryem beni hala seviyormuydu? Ama bu... Eğer sevseydi arayıp sorardı. O zaman neden? Meryem ayağa kalktığında hemen tekerlekli sandalyemi hareket ettirdim. Bodrum katında bulduğum bu tekerlekli sandalyeyi çıkarana kadar anam ağladı. Sırf Meryem'in peşinden gidebilmek için tekerlekli sandalyeyi çıkarttım bodrumdan.
Meryem'in ağzından;
Eve gittiğimde anahtarı girişteki koltuğa fırlattıktan sonra banyoya girip bi duş almam gerektiğini farkettim. Odama gidip gereken şeyleri aldıktan sonra banyoya girdim. 10 dakikalık bir duşun ardından kurulanıp giyindim. Odadan çıktığımda Gülsüm ile karşılaştım. Hafif tebessüm ettikten sonra:
-Selamun aleyküm Gülsüm'üm.
- Aleykümselam Meryem'im. Nasıl geçti okulunun ilk günü? Arkadaşlık edindin mi?
İçimden her ne kazar "ya nedemessin baya harika bi gündü. Ilk gününden devamsızlık yaptım' demek geçsede:
- Güzeldi, alıştım canım.
- "Meryeeeemm"
Mustafa'nın sesiydi bu. Cevap vermedim.
- Yaa Meryeeeemm.
Mecburen cevap verdim. Yoksa susacağı yoktu.
- Efendim?
- Bi bakar mısın?
- Hayır.
- Meryem lütfen çok susadım.
- Abimin neyi var neden kendi almıyo suyunu?
Gülsüm'ün sorusu paniklememe sebep olsada:
- " Yok bişey abini bilmiyomusun gıcıklığına yapıyo işte. Neyse ben veriyim suyunu.
-"Normalde kalk kendin al derdin?"
- Şeyy zaten vazgeçtim. Hadi sana hayırlı geceler.
Odama girip kapımı kapattım. Gülsüm'ün odasına girmesini bekledim. Eminim şuan Mustafa susuzluktan ölüyordu. Acıdım haline. Sonuçta insandı. Aradan 45 dakika geçince Gülsüm'ün çoktan uyuduğunu düşünüp odadan çıktım. Kapıyı sessizce açıp odamdaki sürahiden doldurduğum suyu Mustafa'nın odasına götürdüm. Kapıyı tıktıkladıktan sonra:
- Mustafa, benim Meryem aç kapıyı.
Ses gelmeyince kapıyı zorlamaya çalıştım bişey olduğundan korktum. Kapıya doğru kendimi yaslayarak açmaya çalışırken kapının aniden açılmasıyla Mustafa'yı ve kendimi yerde bulmam bir oldu. Allahtan üstüne düşmemiştim. Yerden kalkınca cam bardağın kırıklarının elime battığını hissettim. Acı bi inlemeyle yerden doğrulup elimi üflemeye çalıştım.
- Yahu sen ne kadar sakar bi kızsın.
- Sende kapıyı aniden açmasaydın.
- Bakıyım eline.
- Gerek yok. Asıl sen tut kolumuda yerden kalk.
Kolumu uzatıp kalkmasına yardımcı oldum. Ayağa kalkınca beni kendisine çekti. Şuan utancımdan yerin dibine giricem. Mustafa ile 2 saniye göz göze kalınca hemen elimi çekip kafamı yere indirdim. Yerdeki kırıkları toplamak için eğildiğimde
- Bırak Meryem sonra toplarsın önce elini saralım. Kötü görünüyor.
- Gerek yok.
-Meryem sandalyeye otur ve sargı bezini getirmemi bekle.
-Gerek yok dedim Mustafa.
- "Eğer bir daha gerek yok dersen Gülsüm ve Sümeyye'yi uyandırırım. Odama izinsiz girip, beni taciz ettiğini söylerim." tek nefeste söylediği bu cümle gözlerimi kocaman açmama neden olmuştu.
-Yuh Mustafa. Tamam oturuyorum.
- Bekle.
-Bekliyorum zaten.
-"Sakar olduğun kadar çenende düşük. Hiç değişmemişsin." bunu söylerken ecza dolabının kapağını kapattı.
-Sende egoist olduğun kadar da gıcıksın.
-Sus be kadın sus.
Önüme diz çökerek elimi avucuna aldığı sırada Gülsüm'ün tarif edemediğim bakışlarıyla karşılaştık:
- Ne oluyor burada?
