Sayın tatlı okuyucularım kuzenimin kitabı "COOL'UN ÇOCUKLARI" okumanızı tavsiye ediyorum.Tam üzerime eğildiği sırada kapı çaldı ve son bir kez bakışlarını üzerimde gezdirdikten sonra kapıya yöneldi. Allah'ım sana şükürler olsun. Ya elimdeki çakıyı farketseydi. Çok şükür ki kapı çalmıştı. Gelenin kim olduğunu göremedim çünkü beni kapının görmeyeceği bir yere bağlamıştı. Ama seslerden anladığım kadarıyla öğle yemeği için otel görevlisi gelmişti. O sırada çakıyı daha bir kuvvetli bir şekilde kullanmaya başladım. Şuan kopmak üzere olduğunu anladım. Gökhan kapıyı kapatıp içeri girdi. Yatağın üzerine kendini attıktan sonra omuzunun üzerinden benimle konuşmaya başladı:
"Meryem?"
Kafamı önüme eğip konuşmak istemediğimi belirttim.
"Tamam sen bilirsin. Ama bundan sonra benimle beraber yaşayacağın için alışman gerek. Böyle kaçarak nereye kadar gitmeyi düşünüyorsun?"
Kafasını cama doğru çevirip uyumaya başladı. Çok fena horluyordu. Anlamıyorum benden ne istiyor? Daha 1 ay olmadı beni tanıyalı. Bu kadar mı çok sevmişti beni? Düşüncelerimi bir kenara koyup ipi tamamiyle kestim. Şuan ellerim bağlı değildi fakat bir sorun daha var. Ben buradan nasıl kaçıcam? Kapı kilitli ve kilit Gökhan'ın yanında. "Ya Allah" çekip her şerrin sonunda bir hayır vardır dedikten sonra ayaklarımda ki ipi de ellerimle çözdüm. Ayağa kalkmamla sendelemem bir oldu. E tabi kaç saattir bu iplerle burada oturuyorum. 1-2 dakika sonra kendime geldim ve ayağa kalkıp parmak ucunda Gökhan'a doğru ilerledim. Anahtar Gökhan'ın sırtının altındaydı ama ucu görünüyordu.
Alabilirim.
Yapabilirim.
Yapmak zorundayım.
Elimi anahtarın bulunduğu bölgeye bastırarak bir çukur oluşturdum. Bu sayede Gökhan'a değmeden alabilirdim. Anahtarı almıştım sonunda. Şimdi sıra kapıyı açmada. Kapıya doğru ilerledim. Kapının önüne geldiğimde Gökhan'ın kolumu tutmasıyla irkildim.
"Hiçbir yere gidemessin Meryem"
Hayır. Buraya kadar geldim ve geri dönemem. Ben annemin ve babamın inatçı keçisiydim. Ve vazgeçmeyeceğim. Ani bi hareketle Gökhan'ın hassas bölgesine tekmeyi geçirdim. O yerde kıvranırken ben kilidi açıp koşmaya başlamıştım. Bu sırada telefonumu çıkarıp Mustafa'yı aramaya karar verdim. Ama yok. Yine o Derya açarsa cinnet geçirebilirdim. Gülsüm'ü aradım. Ilk çalışta açtı:
"Alo Meryem??!!!"
"Gülsüm bak dinle şuan Yunanistan'da bi oteldeyim ve ismi..."
Ismi neydi ya buranın? Lobide ki bir kadına sordum ve isminin Aristoteles Oteli olduğunu ögrendim.Elimden telefonumun çekiştirilmesiyle yakalandığımı anladım. Beni kolumdan çekiştirerek odaya çıkardı.
"Bunu yapmayacaktın Meryem"
"Gökhan artık bırak beni nolur. Ne istiyorsun benden? Sıkılmadın mı?
"Kusura bakma ama sen kaşındın Meryem. Bunu yapmak istemezdim ama senin rahat duracağın yok."
Bunu dedikten kemerini açmaya başladı. Yarabbim yardım et!! Çığlık atmaya başladım ama eliyle ağzımı kapattı ve suratıma bir tokat geçirdi ki beş parmağının izi kaldığına adım gibi eminim. Yerde geri geri emekleyerek kaçmaya çalıştım. Pantalonunu indirip tişörtünü çıkartmaya çalışırken odanın kapısı çaldı. Eğer burdan kurtlursam 30 rekat şükür namazı kılacağım. Gökhan kapının çalmasını umursamadan tişörtünü de çıkardı. Ama kapıda ki her kimse gitmeye niyeti yok gibiydi. Gökhan üzerime doğru yürürken gözyaşlarım durmaksızın akıyordu. Kapı da ki yine kapıyı çalınca Gökhan derinden bir "offf" çekti ve 'Ne var' diye seslendi.
Oda servisiymiş. Gökhan her ne kadar istemiyorum desede adam gitmeye niyeti yoktu. Gökhan sinirli sinirli kapıya doğru gitti. Kapıyı hafif aralayıp bakınca sert bir yumruk yiyip yere düşmesi aynı anda olmuştu. Mustafa!! Mustafa gelmiş. Mustafa'm gelmiş. Mustafa bana doğru gelirken içeri giren yaklaşık 15-20 kişide Gökhan'ı dövmeye başlamışlardı. Ben hala ağlıyordum. Bu şoku nasıl atlatacağım peki? Mustafa beni yerden kaldırdı. Ben tam ilerlemeye başlayacakken kolumdan çekip beni kollarının arasına aldı. Şuan huzurun kollarındayım. Bende nefsime yenik düşüp sımsıkı sarıldım ve artık sesli ağlamaya başlamıştım."Şşşş.. geçti Meryem'im geçti.. ağlama artık bak ben burdayım."
"Mustafa.." bir hıçkırık kaçırdım.
Beni daha sıkı sardı. Ama artık çıkmalıydım kollarından. Kendimi geriye ittiğim sırada yüzüme Mustafa'nın gözyaşı düştü. Ağlıyor muydu? Mustafa benim için ağlıyor muydu? O küçükken yere düştüğünde bile kimsenin yanında ağlamazdı. Gider sessiz bir yerde kimsenin olmadığı zaman ağlardı. Ve şuan benim için ağlıyordu. Tabi ağlar Meryem. Kuzenisin sonuçta. Hemen heyecanlanma. Elimle gözyaşını sildim ve zorda olsa konuştum:
"Gidelim artık."
Kafasını salladı ve önüne geçerek yürümeye başladım. Odaya çoktan polislerde gelmişti ve Gökhan'ı götürmüşlerdi. Mustafa dayakçı arkadaşlara teşekkür ettikten sonra yürümem için işaret etti.
"Annemler?"
"Hepsi şuan İstanbul'da. Seni getireceğime söz verdim. Yoksa o kadar önemsemezdim."
"Bende diyorum eski Mustafa nerde kaldı?"
5 dakika daha kibar olamazdı dimi?
"Şimdi ilk uçakla dönücez."
Telefonunu cebinden çıkarıp biriyle konuşmaya başladı. Telefonu kapattıktan sonra bana dönerek:
"Ilk uçak 2 saat sonra."
"O zamana kadar nerde beklicez?"
"Havaalanında"
Tamam anlamında kafamı salladım. Bi taksi çevirip havaalanına geldik.
Mustafa taksinin parasını ödedikten sonra kafasını çevirip gelmemi bekledi. Önüne geçip havaalanına girdim. Uçağı beklemek için bi cafeye oturduk."Bişey istiyomusun?"
Aslında ne kadar aç olsamda şuan hiç birşey yemek istemiyordum.
"Hayır."
Garson siparişleri almak icin masaya geldi:
"Bize iki tane sandiviç ve iki tane de meyve suyu"
Türkçe anlıyormuydu ki bu garson?
"Bişey istemediğimi söyledim. Karnım aç değil"
"Sana istediğimi kim söyledi?"
"Iki kişilik sipariş verdin.."
"Ben yiyicem zaten"
"Iyi afiyet olsun."
Siparişler gelince iştahla birinci sandiviçi yemeye başladı. Meyve suyunu da bitirdi. Dilimi ağzımın kenarında dolaştırdım. Çok güzel yiyordu yaa.
"Ister misin? Bak ikinciyi de yerim yoksa"
"Yok saol."
Sen bilirsin dermiş gibi omuzlarını silkti. Tam sandiviçi ağzına atacağı sırada elinden kapıp bi ısırık aldım. Ne yapayım guruda bi yere kadar.
Oohh çokta güzelmiş. Ben hızlı hızlı yerken Mustafa'nın kıkırdamasına aldırmadan meyve suyundan kocaman bi yudum aldım. Sonunda doymuştum. Sırf bu sandiviçten yemek için bi daha kaçırılabilirdim. Ahh hiç hatırlamak istemiyorum. Şuan Mustafa sayesinde biraz olsun unutmuştum. Uçağa daha 1 saat vardı. Dinlenme koltularına gittik. 2 dakika sonra Mustafa'nın koca kafası omuzuma düştü. Ne kadar itsemde tekrar düştü. Amma da ağırmış yaa!
O uyuya kalmışta ben uyuyamaz mıyım? O kadar yorulmuşum ki ne ara uyuduğumu unutmuşum.
...
...
...Gözlerimi hafifçe araladığımda başımıza üşüşmüş 4-5 tane insan gördüm. Şuan Mustafa'nın göğsünün üzerinde kafamı koymuş ve.. ve ellerimi dolamıştım. Hemen doğruldum ve saate baktım 6 veya 7 dakika kalmış. Hemen Mustafa'yı uyandırdım. Başımızda ki insanlar bize çektikleri fotoğrafları göstermeyi çabalıyorlardı. Ne kadar tatlı çık..
Ne düşünüyorum yaa.
Biz şuan geç kalmıştık. Başka bişey düşünemezdim. Ikimizde ayaklandık ve bineceğimiz uçağa doğru koşmaya başladık. Allah'tan yetişmiştik. Yerlerimize oturduk. Yolumuz uzundu. Bu sefer kafamı Mustafa'nın tersine çevirip uyumuştum...