1. Sancı

645 17 5
                                    


Göz kapakları aralandığında gözlerinin neden bu kadar yandığını anlamak için bir süre düşündü. Resmen alev alev yanıyordu, uyandığını birkaç uzun nefes alışverişten sonra fark etti. Neden uyandığını anlamlandıramadan tavanı izliyordu, göğsünde hafif bir sızı hissetti.

Gerçek dünyaya dönmesi neredeyse bir dakikasını almıştı. Telefonunun çaldığını o anda fark etti. Alarma mı uyanmıştı? Saatin kaç olduğunu anlayamadı yine bir süre. Telefonu ısrarla çalmaya devam edince birden kendine geldi ve ekrana baktı. Saat 10.32'ydi. Geç kalmıştı. Siktir geç kalmıştı. Sınıftaki en yakın arkadaşı olan Berna onu arayarak uyandırmış, bir önceki gecenin verdiği tüm huzursuzluğun silinmesine sebep olmuştu.

Hızlıca telefonuna davrandı ve Berna'nın onu hafif azarlayan çokça hayal kırıklığı barındıran sesine karşılık mahcup sesiyle özür dileyip hemen hazırlanıp geleceğinin sözünü verdi.

Yatağından güçlükle kalktı, sanki dün gece yaşananlar duygusal olaylardan değil de dayak yemesinden kaynaklıymış gibi tüm vücudunu acıtıyordu. Sanki gerçekten canı yanıyordu. Aslında içindeki ateşin sönmesini beklemiyordu ama gözlerini zorla uykuya teslim ettiğinde bir şeylerin onun için değişmesini umuyordu...

Yaklaşık yarım saatlik bir duş alma ve hazırlanma sürecinden sonra hazır bir şekilde ayna karşısına geçip buruk bir gülümsemeyle kendi yansımasına baktı. Gözleri dün gecenin zor geçtiğini gösteriyordu, Berna ona kızsa da ondaki değişimi hemen fark edecekti. Bu sefer de ona şefkatli yaklaşımı yüzünden Mert'in kalbinde sızı oluşturacaktı fıstığı. Ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu, kafası yine allak bullak olmuş bir süredir aynada kendini izlediğinin farkına annesinin ''Yakışıklı koçum benim'' sesiyle varmıştı.

Aslında dün gecenin mimarlarından birisi de annesiydi. Bunu çok sonradan anlayacaktı.

''Olmuş muyum annem?'' dedi hevesli bir şekilde, ''Çok yakışıklı olmuşsun kuzum benim'' diyip boynundan öpüp büyükçe bir nefes çekip tatlı bir inlemeyle güzel koktuğunu da ima etmişti annesi. ''Anne hemen çıkmazsam Berna beni öldürecek, çok geç kaldım. Arabayı ben alıyorum, babama sen söylersin'' dediğinde annesinin suratında yine o hin sırıtış vardı. ''Üzme benim güzel Berna'mı'' demişti. Ne kadar anlatsa da annesi Berna'nın onun sevgilisi değil en yakın arkadaşı olduğunu bir türlü kabul etmiyordu.

Yola düştüğünde aslında Mert'in kendisine olan kırgınlığı yine göğsüne oturmuştu. Annesini hayal kırıklığına uğratacağını biliyordu. Hatta sadece annesini değil, bütün tanıdıklarını üzecekti. Tek sebebi de kalbi, istekleri ve arzularının başkasına göre değil kendisinin bile söz geçiremediği hatta bilemediği durumlara göre olmasıydı.

Ne zaman kendimi düşüneceğim diye titrek bir nefesle düşüncelerini üflüyormuş gibi ağzından nefes verdi. Sahiden ne zaman bitecekti bu başkalarına göre yaşama olayı? Hayatı boyunca hep başkalarından kaçmıştı, kaçtığını sanmıştı. Dün gece bunu anladı Mert, kendinden kaçtığının farkında değildi. Hep başkasından kaçtığını sanırken aslında tek yaptığı şey kendinden, istediklerinden ve çizmek istediği yollardan kaçmaktı.

Yarım saat kadar süren bu yolda binlerce fikir geçmişti aklından. Hepsinde de kendini haksız çıkarmayı başarmıştı en sonunda. ''Siktir'' dedi kendi kendine fısıldar gibi. Derin bir nefes alıp arabadan çıktı. Derse girmeye hiç niyeti yoktu. Zaten yarısı bitmişti bile. Fakültelerinin kantinine oturup beklemeye başladı.

Diğer derse girene kadar Berna'nın ona nutuk çekeceğinin farkındaydı. Cebinden yarısı boşalmış sigara paketini çıkarttı, dudağına yaklaştırdığı pamuk kısmı dudaklarıyla iyice kavradı. Ateşi çaktığı anda gözlerini kapayıp derin bir nefes çekti, kafası hala allak bullaktı. Sigara dumanını verdiği ilk nefeste o kadar çok şey düşünmüştü ki; sanki çıkan dumanla birlikte beyninin bir kısmı da uzaklaşıp gitmişti.

Kül Tablasıyla SevişmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin