'3 gün sonra'
-Ramazan Bayramı Arefesi.Gözlerini araladığında annesi telaşla odasından çıkmış arkasından da ''Sakın tekrar uyuyakalma!'' diye bir de fırçalamıştı Mert'i. Mert bugünün bu ev için ne kadar önemli olduğunu biliyordu ama yine de yorgunluğuna direnmekte zorlanıyordu. Belki de direnmek istemiyordu. Bazı acıların direnmekle geçmeyeceğini çok iyi anlamıştı Mert artık direnmiyordu. Lakin bu farklıydı ve uyanması gerektiğinin farkındaydı. Derin bir nefes alıp iyice gerindikten sonra battaniyesinden yavaşça sıyrılıp telefonunu kontrol etti. Saat daha 7'yi çeyrek geçiyordu.
Elini yüzünü yıkarken evdeki telaşlı sesin iyice hareketlendiğini fark etmişti artık. Ev ne kadar hareketliyse kendisi o kadar hızlı hareketlerden uzaktaydı. Mert elini yüzünü soğuk suyla yıkayıp dişlerini fırçaladığı sırada annesi hızla kahvaltı sofrasını hazırlamış, yorgun bedenini hiç umursamadan oradan oraya koşturmuştu. Mert lavabodan çıktığı sırada evin dış kapısı açıldı ve babası elinde 2 ekmekle içeriye girdiğini gördü. ''Günaydın oğlum, iyi uyudun mu?'' dediğinde bakışını babasının yüzüne çevirip sadece başıyla onaylamakla yetinmişti Mert. Babasıyla her zaman az iletişim kurmaya çalışıyordu ama özellikle babası ona iyi davrandığında hiç kuramıyordu. Göğsündeki daralma hissinden kurtulamadığı gibi babasının şefkatli sesi de onu baskı altında hissettirmeye yetmişti.
Kahvaltıları ailenin telaşına nazaran çok daha sessiz sakin geçmişti. Üçü de aşırı ağır hareketlerle kahvaltısını yapıyordu, bu bir gelenek haline gelmişti artık. Mert kafasını kaldırıp önce annesinin yorgun suratına sonra ise babasının ifadesiz suratına baktı. Kendisinin nasıl göründüğünü çok merak ediyordu, yorgun mu ifadesiz mi yoksa dağılmış mı?
Bu sofra hep böyle hüzünleri kaldırmak zorunda mıydı? Hiç mi mutlu bir aile tablosunun içerisinde olamayacaklardı? Her zaman mı bu zorluklara göğüs germeleri gerekiyordu bu ailenin? Mert ne kadar ailesi ile çoğu şeyi paylaşamayacak kadar uzak hissetse de bu düşünceleri her zaman aklından geçirir, sonra da kafasını savururcasına düşüncelerinden sıyrılmaya çalışırdı.
Sofradan kalktıklarında ağır adımlarla üçü de odalarında giyinmeye başladılar. Mert ne kadar renkli ve süslü giyinmeyi sevse de oraya bu şekilde gidemeyeceğinin farkındaydı. Aslında böyle özel günler olmadığında hep renkli giysilerini giyerdi, siyah renk böyle zamanlarda onun içini boğuyordu.
Odadan çıktığında ''Ben çıkıyorum, dışarıda sizi bekliyorum'' deyip bir cevap beklemeden aşağı indi Mert. Bahar havasının yumuşak serinliğini derince içine çekti. Eline aldığı sigara paketinden bir dal çıkarttı ve hızlıca yakıp günün ilk dumanının içine nüfuz etmesi için uzunca bir süre dumanı üflemedi. Yaklaşık beş dakika kadar sonra ise babası indi ve o da sigarasını çıkartıp yaktı. Arzu hanım indiğinde ise tam olarak hazırlardı. O anın fotoğrafını çekti Mert beyninde. Simsiyah giyinmiş bir aile, matem havasını herkese göstermek istercesine sessiz sessiz bağırıyordu. Kimsenin ne göresi ne de duyası yoktu. Bu durumun onlar da bilincindeydiler.
Arabaya yöneldikleri sırada babası Mert'in omzuna elini koyup durdurdu ve elindeki anahtarı oğlunun avucuna koydu. Mert önce şaşırsa da hiçbir tepki vermeden kabullendi. Babası Mert'in araba kullanmasını hiç istemezdi, yanında kullandığında da her şeyi bir hata olarak görüp kavga edene kadar uğraşırdı. Lakin Mert bu sefer bu şekilde olmayacağının bildiği için anahtarı alıp sürücü koltuğuna geçti.
Arabayı çalıştırıp sürmeye başladığında sakinliğini korumuştu ama içindeki yangın da artıyordu iyice. Trafik ışıklarında durduğunda önce babasına baktı kısa bir süre. Babası hala ifadesiz bir yüz ile yolu izliyordu. Oğlunun kendisine baktığını fark ettiğinde ise oğluna çevirdi yüzünü, gülümsedi. Bir saniye kadar bir süreydi. Mert önüne döndü, yeşil ışıkla birlikte ilerlemeye başladı ama o bir saniyelik göz göze gelişteki acıyı içine çekti. Neden o kadar acı vardı o gözlerde? Duymak da istemiyordu, bilmek de. Lakin hepsi göz önünde duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kül Tablasıyla Sevişmek
Romansa''Beni korkutuyorsun, lütfen git artık'' dedi. Sesi istemsizce çatlamıştı. Korkuyordu, ne düşünebileceğini bilemiyordu çünkü. İçindeki bitmek bilmeyen karmaşayla uğraşan Mert, kendisini hiç beklemediği bir anda duygusal bir mücadelenin içerisinde b...