12. Bölüm

2.4K 34 0
                                    

Yarı sarhoş kafayla etrafıma baktım. Tam düşmek üzereyken beni belimden tutan kişinin yüzünü seçmeye çalışıyordum. Sanırım bu Altay'dı. Açıkçası biraz utanmıştım çünkü tam olarak sarhoş değildim. Ama ayık da değildim. Belimi tutan Altay'ın boynuna kollarımı dolayarak doğrulmaya çalıştım. Çok mahcup olmuştum. "Hocam çok özür dilerim." Zar zor ayakta duruyordum. Kaç bardak içtim hatırlamıyordum fakat aklıma değil de daha çok bedenime etki etmiş gibiydi. Altay bu hâlim hoşuna gitmiş gibi gülümsüyor, bir yandan kolumdan beni tutuyordu. "Sorun değil Nefes, fakat bir yere oturmazsan seninle hep bu şekilde kalacağız." "Kalalım," demiştim fısıltıyla. O ise belli etmemeye çalışsa bile şaşırmıştı. Benden böyle bir şey beklemiyor gibiydi. Bir eli kolumda bir eli ise belimdeydi. Benim kollarım ise onun boynuna dolanmış bir şekildeydi. Etrafıma baktım herkes kendi çapında dans ediyordu. Sedef bile beni unutmuş dans ediyordu. Uzaktan beni ve Altay'ı kıskançlıkla izleyen adamı gördüm. Yemek teklifini kabul etmiştim. Pişmandım fakat bir yemek yenecek ve bitecekti her şey. Kafamı bu saçma düşüncelerden uzaklaştırıp. Altay'dan ayrılmak için kollarımı serbest bıraktım. Fakat onun eli halâ belimdeydi. Etraf çok karanlıktı. Loş bir ışık her yeri çok az aydınlatıyordu. Ya da bana öyle geliyordu. Çünkü şu an dünya dönüyordu! Uzaktan bizi izleyen Emre ortalıklarda yoktu. "Nefes, keşke hiç gitmesen." "Hocam, eğer elinizi belimden çekmezsiniz yanlış anlaşılacağız." Altay kendine geldi ve elini belimden çekerek bir adım geri gitti. "Pardon." Gülümsedi ve arkasını dönüp gitti. Ben tek kalmıştım. Yani herkes dans ederken ben tek kalmıştım. Yavaş yavaş yürüyerek öğretmenlerin bulunduğu yerdeki sandalyelerden birini aldım. Hala başım dönüyordu. Hatta şu an yer ayağımın altından kayıyordu. Sanırım uçuyordum ben. Bir saniye! Yere düştüm! Hemde kıçımın üstüne... Başım dönmeye devam ederken matematik hocam Derya geldi. Elimden tutup kalkmama yardımcı oldu. "İyi misin tatlım?" "Bilmiyorum ki, dünya uçuyor sanırım." Derya hoca meslektaşlarına doğru baktı. O bakışı anlamamıştım fakat hayırlı bir bakış değildi. Derya hoca beni elimden tutup kaldırdı. Yüzümü okşadı. "Nefes biliyor musun sen çok güzelsin." "Teşekkür ederim sizde öylesiniz." "Bu okula ilk geldiğin gün, seni İlk gördüğümde de bunu düşündüm. Biraz sessizdin İlk başlarda hiç hoşuma gitmiyordu bu ama sonradan sonradan açıldın. Deli dolu bir karakterin var. Şimdi gideceğine çok üzülüyorum. Sakın beni, bizi, arkadaşlarını unutma tamam mı?" Gözlerim dolmuştu. Emre'den kurtulacağım derken sevdiğim insanları unutmuştum. Derya hoca bazen gıcık olsa da ben onu çok seviyordum. "Hayır hocam, asla unutmam. Her zaman ziyarete gelirim. Bu okulda çok güzel anılarım var, nasıl unutayım ki burayı?" Gülümsedi. Ben de gülümsedim. Başım hâlâ dönüyordu. Kendimi zar zor bir sandalyeye oturtup başımı masaya koydum. Sanırım fazla içmiştim. Fakat neden sadece bedenim etkilenmişti anlamamıştım. Kafamı masadan kaldırmadan yatalı ne kadar oldu bilmiyordum fakat az olmuştu sanırsam. Herkes kendi yerine oturmuştu ve tatlı dağıtılıyordu. Sedef yanıma gelmiş endişeli gözlerle beni izliyordu. "Nefes'im, iyi misin?" Başımı zar zor kaldırdım. "İyiyim başım ağrıyor, uzun zamandır içmediğim için çarptı herhalde." Önümdeki tatlıya baktım. Çok güzel görünüyordu. Acaba yesem kusar mıydım? Neyse kusmam herhalde. Anneme mi sorsam ki? Ama kadını rahatsız etmeyim en iyisi. İçimde kendimle çelişirken Sedef düşündüklerimi anlamış gibi gülmeye başladı. "Nefes kendi kendine konuşma. İçinden söylediğini falan düşünüyorsan çok yanılıyorsun." Kahretsin ya! Neyse Allah'tan saçma sapan şeyler düşünmedim. "Gülme ya! Sence yiyeyim mi şu tatlıyı?" "Ye tabii kızım nolacak?" Sedef'ten onayı alınca yavaş yavaş yemeye başladım. Ayrıca yavaş yavaş kendime geliyordum. Biraz tuhaf hissediyordum fakat iyiydim. Tatlıdan sonra çay, kahve, Türk kahvesi gibi içeceklerden ikram edildi. Kendime daha çabuk ve daha fazla kendime gelebilmek için Türk kahvesi içtim. Sonunda tamamen ayılmıştım. Biraz daha dans edip eğlendikten sonra son olarak mezuniyet pastamızı kesip keplerimizi fırlatacaktık. Koca pasta geldiğinde herkes pastadan bir dilim kesmişti. Ardından keplerimizi fırlattık. Bu kadardı. Sanırım gerçekten mezun olmuştum. Kendime asla yediremiyordum. Çok tuhaftı. 4 yıl, +1 yıl sınıfta kalmayı geride bırakmış mezun olmuştum. Birkaç gün sonra üniversite sınavına girecek ve mezuna kalıp kalmayacağım belli olacaktı. Diplomalarımızı da almıştık. Son bir kez biraz daha eğlendikten sonra dağılmıştık. Annemi aramıştım. "Anne? Mezuniyet bitti ne zaman geleceksin?" "Nefes kızım çok özür dilerim acilen hastaneye gelmem gerekti." Üzülmüştüm fakat bu onun mesleğiydi. Olgunlukla karşılamam gerekliydi. Herkes gitmiş sadece birkaç öğretmen kalmıştı. Ben ise sandalyede oturuyor ve annemle konuşuyordum. Telefonu kapatıp ne yapacağımı düşündüm. Çantamdan cüzdanımı çıkarıp parama baktım. Bayağı bir param vardı. Yani taksi ile gidebilirdim. Tam numarayı yazacaktım ki birinin eli omzuma dokundu. "Nefes," arkamı dönüp baktığımda Emre'yi gördüm ve gülümsedim. "Efendim?" "İstersen ben bırakayım seni, paranı harcama. Ne dersin?" Birazcık düşündüm. Ona yük olmak istemiyordum ama taksiyi de beklemek istemiyordum. "Size yük olmayım ben, kendim giderim." Emre kaşlarını çattı. "Hayır ne yük olması? Ben bırakırım." Elini uzattı. Yalnızca ikimiz vardık. O yüzden hiç düşünmeden elini tuttum ve kalktım. Onunla birlikte arabasına doğru yürüyorduk. Buram buram gelen parfüm kokusu çok hoşuma gidiyordu. Arabasına geldiğimiz de kapıyı benim için açtı. Ardından kendisi de sürücü koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırıp sürmeye başladı. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. O kadar uykum gelmişti ki kendimi zar zor ayakta tutuyordum. "Evin nerede?" "Gülsoy semtinde hocam." Dayanamıyordum. Gözlerimi kapattım. Yaklaşık yarım saatlik bir yol vardı. Emre ise sanki inadına yavaş sürüyordu. Gözlerim kapanmıştı ve bilincim de gitmişti. Emre'ye pek güvemiyordum. Hatta hiç güvenmiyordum fakat uyku beni etkisi altına almıştı. Acaba bu adam yediğime veya içtiğime uyku ilacı mı koydu? Sağı solu belli olmuyordu ki...

1 saat sonra

Gözlerim hafif aralandığında nerede olduğumu bilmiyordum. Uyku mahmurluğu ile etrafıma bakındım. Burası çok yabancı bir yerdi ve her yerde Emre kokuyordu! Neredeydim ben Allah aşkına. Yattığım yataktan doğrulup ayağa kalktım. Üstümdeki elbise ne haldeydi bilmiyordum fakat şu an umrumda değildi. Telaşla ayağa kalkıp kapısı kapalı odadan çıktım. Ne telefonum ne de çantam burada yoktu! Kapıyı açmak için kolunu çevirdim, neyse ki açılmıştı içeri gittiğim de duvarda dijital bir saat vardı. Saat 01.46'ydı. Emre koltukta yatıyordu. Onunla aynı evde kalmak beni ürkütüyordu. Bu adam takıntılı bir hastaydı. Emre'nin yattığı koltuğa doğru ilerledim ve diz çöküp seslenmeye başladım. "Hocam?" Birkaç kez tekrarlayınca uyandı ve yattığı yerden doğruldu. "Nefes neden uyandın?" Sabır! Adam beni benden habersiz kendi evine getirmişti ve neden uyandığımı soruyordu. "Hocam telefonum nerede? Annem beni çok merak etmiştir." "Hayır, annenle konuştum seni alacak." Cümlesini bitirdikten sonra beni süzdü. Gözleri bir yere takılmıştı. Göğüslerimle! Siktir ya! Nereye baktığını fark edince hemen gözlerini yumdu. Ben ise hiçbir şey yapmadım. "Ne zaman alacak?" Emre göğüslerime bakmamak için büyük bir mücadele veriyordu kendi içinde. Bu gülmeme sebep oldu. Emre ilk önce sorar gözlerle baktı daha sonra konuştu. "3 gibi geleceğini söyledi." Ne! 3 çok geçti! "Benim çantam ve telefonum nerede?" Emre sehpanın üzerindeki çantamı bana verdi. Annemden bir mesaj vardı. "Kızım keşke anahtarını alsaydın, öğretmenine de zahmet verdin. Kusura bakma yavrum işim yüzünden seni bugün gece 3 de alacağım. Çok üzgünüm bir tanem." Of Allah'ım ya. Kala kala Emre'ye kalmıştım. Ona baktıkça öpüşmemiz aklıma geliyordu ve fazlasıyla utanıyordum. Emre'ye baktığımda kafasını geriye atmıştı. Bir eli bacağının üzerindeydi. Damarlı eli çok hoşuma gitmişti. Hatta çok çok çok hoşuma gitti. Emre doğruldu ve bana bakmaya başladı. Ben ise hâlâ diz çöküyordum. Emre bana üstten üstten bakınca aklıma hiç de masum olmayan şeyler geldi. Onunda aklına gelmiş olacak ki sırıttı. Hemen ayağa kalkıp yanına oturdum. Acıkmaya başlamıştım karnım guruldamasın diye içimden dua ediyordum. Emre sonunda kendine gelmişti. "Acıktın mı?" Tam zamanında! Utanarak konuşmaya başladım. "Biraz." Z'yi uzatarak söylemiştim. Sanırım artık Emre'ye ısınmaya başlıyordum. Emre ayağa kalktı ben de ne yapacağımı bilmeyerek kalkmıştım. Birlikte mutfağa gitmiştik. Çok çekiniyordum, hem de deli gibi. Ama belli etmemem gerekirdi. Yani fazlasını Emre bana doğru döndü. "Ne yemek istersin?" "Bilmiyorum ki, ne olursa artık." "Peki o zaman, ben bir şeyler getireceğim." İnsanlar şu an uyuyordu ben de hocam ile birlikte ne yiyeceğime karar vermeye çalışıyordum ya! Of Allah'ım sana geliyorum. Utançtan gebereceğim gerçekten. Emre telefonla konuşuyordu. Muhtemelen sipariş veriyordu. Ben ise telefonumdan Sedef'e olanları anlatıyordum.

Bölüm aralıklarını biraz uzattım çünkü şu an sınav zamanımdayım. Ayrıca okunma sayılarının 100'ü geçmesini de bekliyorum. Keyifli okumalar. 🫧🎀💋

Zaaf // VPN ile erişim sağlayın! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin