15. Bölüm

2.3K 26 39
                                    

Hâlâ karar veremedim, Emre mi Altay mı? İçimden bir ses Altay diyor ama Emre'den de vazgeçemiyorum. Sizlerin sevdiği karaktere göre hikâye'deki kötü adamı seçeceğim. Sonda çok büyük bir sürpriz var sonuna kadar okuyun!

Alacaklarımı aldıktan sonra Altay'a döndüm. Bana değil yere bakıyordu. İkimiz birlikte çıktık. "Nereye gideceksiniz?" Bana bakmadan konuştu. "Eve gideceğim bir taksi çağırıp, istersen benimle gelebilirsin." "Benim, arabam var. İsterseniz ben sizi bırakırım." Altay şaşkınlıkla bana baktı. "Ehliyetin var mı ki araban olsun?" Kaşlarımı çatıp sinirle ona baktım. Ne yani olamaz mı? Küçümsüyor resmen beni! "Var tabii ki olamaz mı?" Sinirle çantamdan ehliyetimi çıkartıp dibine soktum. "Bakın!" "Sakin ol Nefes." "Küçümsediniz beni!" "Hayır, saçmalama. Şaşırdım sadece." "Neyse tamam. Gelecek misiniz?" Düşünmeden cevap verdi. "Geleceğim."  Birlikte Alışveriş merkezinden çıkıp arabamı park ettiğim. Yere gittik. Kilitleri açtıktan sonra ikimizde aldıklarımızı arka koltuğa koyduk. Ben sürücü koltuğuna yerleştim. Altay ise sağ koltuğuma. Tam arabayı çalıştıracakken Miraç aradı. "Nefes gel al beni." "Yarım saat veya bir yirmi dakika bekle oradayım. Hazırlanmaya başla hatta." "Neden?" "İşim var Miraç geleceğim soru sorma bir." "Tamam kızım Allah Allah!" "Görüşürüz canım öptüm." "Çok bekletme beni!" "Tamam be!" Altay bana bakıyordu. Kıskanıyor muydu bana mı öyle gelmişti? Umarım bana öyle gelmiştir. Abim olarak görüyorum onu. Belki o da beni kardeşi olarak görüyordur. Konuşmak ve konuşmamak arasında kalmıştı. Altay ile 2 saniye bakıştık. Ardından arabayı çalıştırdım. "Eviniz nerede?" "Beyaz Mahallesi'nde." Dediği yere sürmeye başladım. Camları indirdim. Telefonumu Altay'ın eline verdim. "Şunu arabaya bağlar mısınız?" Dediğimi yaptı. Kendi kafasına göre bir şarkı açtı ardından telefonu koydu. "Erkek arkadaşınla mı buluşacaksın?" "Evet." Altay bozuldu. "Sevgilinle mi yani?" "Hayır. Çocukluk arkadaşım o benim." Ufağından bir mutluluk gördüm sanki. Bir iki saniye Altay'a bakıp tekrar yola çevirdim bakışlarımı. Daha vardı. İkimiz de sessizdik. "Acıktım ya." Kendi kendime söylediğim şeyi duymuştu. Güldü. 10 dakikalık sessizlikten sonra Altay'ın telefonu çalmaya başladı. "Alo?" "Efendim Nil?" "Anneme mi gideyim?" "İlk bir üstümü değişseydim keşke." "Tamam, geleceğim hemen." Hızlandım. Altay fark etmiş olacaktı ki gerilmişti. "Yavaş olur musun Nefes?" "Hayır çok az kaldı." Cevap vermedi. 5 dakika sonra vardığımız da beni durdurdu. "Burası." İnmesi için bekledim. "Teşekkürler." Arkadan eşyalarını alırken cevap verdim. "Rica ederim. İyi eğlenceler." Gülümsedi. Sanırım bu bir cevaptı. Arka kapıyı kapatınca cebinden anahtarını çıkardı. Ben ise müziğin sesini açtım biraz. Ardından U dönüşü yapıp hızla uzaklaştım. Miraç'ın evi buraya yakın olduğu için hemencecik vardım. Miraç ben geldiğim sırada elindeki çöpleri atıyordu. Kornaya bastım. Miraç korkuyla sıçradı. Ben ise bir kahkaha attım. Miraç sinirli ve hızlı adımlarla geliyordu. Gülmekten karnıma ağrılar giriyordu. Miraç sinirle kapıyı açıp sağ koltuğa oturdu ve bana bakmaya devam etti. "Ulan gelmişiz 20 yaşına hâlâ evden çıkarken elimize çöp tutuşturup istemeyince terlikle dövülüyoruz ya!" Nefes almadan gülüyordum. Çocuk gibi söyleniyordu. "Gülmesene kızım! Bak çok sinirliyim parçalarım seni! Ayrıca sür artık şu arabayı. Şu an bu mahalleyi yakacak kadar sinirliyim!" Bir dakika kadar daha güldüm. Gülmem azaldığında arabayı sürmeye başladım. Miraç telefonumu almış şarkı açıyordu. Birden şok içerisinde ekrana baktı. "Nefes Emre arıyor!" Streslendim. Arabayı sağa çektim. "Bak sessiz ol, benimle nasıl konuştuğunu duy sen de hoparlöre alacağım. Sakın konuşma gebertirim seni ha!" "Tamam kızım! Aç artık adam ağaç oldu!" Telefonu açtım. "Nefes." "Hocam?" "Hocam yok diyorum sana Nefes!" "Noldu Emre?" Miraç bana bağırmasına sinirlenmiş, hatta yumruğunu sıkıyordu. Ana kuzusu gibi gözükse de Miraç tam bir dövüşçüydü. Ve en az Emre kadar güçlüydü. "Cuma mı perşembe mi?" "Neden soruyorsunuz?" "O gün yemek yiyeceğiz." Derin bir nefes verdim. Miraç'a baktım. Miraç çok sessiz bir şekilde perşembe diyordu. Onun bu haline gülmemek için kendimi zor tutmuştum. "Perşembe olsun ya?" "Pekâlâ. Neredesin sen?" "Dışarıda." "Neden sesin hiç dışarıda gibi gelmiyor Nefes?" "Arabanın içerisindeyim çünkü?" "Ne arabası Nefes?" O kadar sinirli bir şekilde sordu ki yutkunamamıştım. "Kendi arabam! Ayrıca boğa gibi nefesini soluyup durma! Sinir oluyorum." Miraç gülmemek için camı açmış kafasını camdan çıkarmıştı. "Sana bu dediğini ödeteceğim Nefes. Bekle sen!" "Tabii canım." "Nefes!" "Of sustum. Neyse araba kullanıyorum kapatmam lazım." "Peki, dikkat et Nefesciğim." "Tamam, görüşürüz hocam." Konuşmasına fırsat vermeden kapattım telefonu. "Nefes ben sana diyeyim, bu adam ruh hastası!" "Ben de öyle düşünüyorum." "Nerede olduğunu anlamaya çalışıyor, ben bu adamın şizofren olduğunu düşünüyorum. Acaba olabilir mi ne dersin Nefes?" "Abartma! Evet yani normal değil, orası kesin fakat kafasında kurmuyor." Korkuyla Miraç'a baktım. "Yani kurmuyordur değil mi?" "Bilmiyorum Nefes, bence sen her şeye karşı dikkat etmelisin. Ayrıca bu adamın sana karşı olan büyük bir Zaaf ve takıntısı var." Haklıydı. Onun bana karşı içinde bir şeyler vardı. Bu insanı çoğu zaman felakete sürükleyen bir şeydi. Sonu kötü olan bir şeydi. Arabayı tekrar çalıştırdım orta hızda sürmeye başladım. "Kızım sen ne kadar iyi araba sürüyorsun öyle." "Herhalde oğlum." Miraç yol boyu telefonuna baktı. Nereye gidecektik? "Nereye gidelim Miraç bir fikrin var mı?" "Of yemek mi yesek? Annem kafamı kırdı yemek yemediğim için!" Güldüm. "Ne yiyeceğiz?" "Tavuk pilav!" Miraç heyecanla söylemişti. "Allah'ın sporcusu nolacak?" "Sus be zilli. Sen de anca ye, iç, yat!" "Oğlum benim genetiğim iyi spora ihtiyacım mı var?" "Allah'tan kum saati fiziğin var. Yoksa neyle övünürdün?" "Ya sus!" Gözümü yoldan ayırmıyordum. Eskişehir Pilavcısına gelmiştik. Güzelim arabamı park ettim. Camları vs. Kapatıp kilitledim arabayı. Miraç'ın koluna girmiştim. Miraç siparişleri vermişti. Siparişler gelene kadar havadan sudan konuştuk. Siparişler geldikten sonra da Miraç aydınlanma yaşamış gibi ağzı doluyken bana baktı. 'Ne?' anlamında kafamı salladım. Bir dakika işareti yaparak beklememi istedi. Sonunda yuttuğunda konuştu. "Ne giyeceksin kızım sen? Ayrıca annene ne diyeceksin?" "Sınıftaki kızlarla son bir kez akşam yemeğine çıkacağız diyeceğim." "Kanıt isterse?" "Sedef'in shop yeteneği devreye girecek."  Pilavımdan bir kaşık aldım. "Nasıl gideceksin?" "Emre alır herhalde. Eşek değil ya." Miraç güldü. "Çok Shrek izliyorsun galiba." "Tabii oğlum." "Neyse onu bunu boşver ne giyeceksin?" "Sence ne giymeliyim? Bir erkek olarak yorum yapman gerek." "Ben senin yerinde olsam beyaz mini bir elbise giyerdim. Ama sade olması gerek." "Bir saniye sen niye benim yerimde oluyorsun?" "Şaşırdım bir an sus!" Sessiz bir kahkaha attım. "Gülme Nefes yeter! Bunaldım ha." Gülmemi durdurduğumda tekrar konuştu. "Bak şimdi. Senin benimle birlikte aldığın beyaz hafif bol, belini saran göğüs dekolteli bir elbisen vardı hatırlıyor musun?" Ben varlığını unutmuştum bu elbisenin. Miraç en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordu. "Abi ben o elbisenin var olduğunu unuttum. Sen dekoltesini, beli sarışını bile hatırlıyorsun!" Miraç göz devirdi. "Hatırlarım tabii. Sana ben aldırmıştım onu. Ve birlikte almıştık. En önemlisi de benim güzel zevkime dayanarak aldın!" O günü yeni yeni hatırlıyordum. Bana zorla aldırmıştı o elbiseyi. Çok güzel bir elbiseydi fakat nerede giyecektim? Kısmet Emre'ye çıktı. İkimiz de yemeğimizi bitirdikten sonra hesabı ödedik. Gerçi benimkini Miraç ödedi. Ama dostlukta paranın lafı olmaz. Arabaya doğru ilerlerken konuştum. "Tatlı yiyelim mi?" "Delirdin mi ya? Sporcu adama denir mi bu!" "Sus. Denir tabii. Kır şu inadını da yiyelim." Miraç birkaç saniye düşündü. "Of tamam, ama bir daha olmasın lütfen." Arbaya bindik. Hızlıca her zaman tatlı aldığım yere geldik. Ne yeseydim ki? Hepsi çok güzel! Dayanamıyorum. "Ne alalım ya?" "Triliçe! Bayrağıdır yemiyorum. " "Evet! Ben pasta da istiyorum bir dilim." "Obez misin Nefes yuh!" "Sus. Bölüşür yeriz." Miraç siparişleri verdi. Bu sefer dışarıdaki bir masaya oturduk. Fakat çok sıcak olduğu için tekrar içeri geçtik. Takılarımız gelince Miraç tekrar konuşmaya başladı. "Saçını nasıl yapacaksın?" "Salık bırakırım herhalde." "Bukle bukle yap." Gözlerimi açtım. "Sen nereden biliyorsun bukleyi?" "Eski sevgililerim sağ olsun." Pislikçe güldü ve göz kırptı. "Malsın oğlum sen." Tatlılarımız da bitirmiştik. Şişmiştim. Araba sürecek hâlim yoktu. "Senin ehliyetin var mı?" "Yok ne yazık ki." "Biraz bekleyeceğiz o zaman. Çok mayıştım ben." "Bekleyelim o zaman kaza falan yapma da Allah korusun."
15 dakika öylece bekledik. 15 dakika sonunda kendime geldim. En yakın benzinliğe girip depoyu fulledim. Yolda falan kalmamak önemli sonuçta. Araba aylardır yatıyordu. "Şimdi napalım?" "Bence artık evlere dağılalım yoksa ben şuraya bayılacağım." Dediği gibi evlere dağıldık. Gider gitmez ne yapacağımı düşünerek uyudum.

Zaaf // VPN ile erişim sağlayın! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin