17. Bölüm

1.2K 27 4
                                    

Dışarıdan gelen korna sesiyle uyanmıştım. Komodinden telefonumu alıp saati kontrol ettim. Bugün pazar günüydü ve annem muhtemelen bugünü evde geçirecekti. Annem uyanmış mı diye bakmak için odasında gittim fakat yoktu. Mutfağa baktığımda annemi kahvaltı hazırlarken görmüştüm. Annem beni fark edince gülümsedi. "Günaydın kızım." "Günaydın annem." "Gel hadi de bir şeyler ye." "Tamam, yüzümü yıkayım bir ilk önce." Hemen banyoya gidip yüzümü yıkadım. Ardından tekrar mutfağa gittim. Sandalyeye oturdum. Annem de ikimiz için çay koyuyordu. Annem sonunda oturduğunda kahvaltı etmeye başlamıştık. Bugün Miraç'la buluşacaktım. O yüzden hızla kahvaltı edip anneme yardım ettim. Daha sonra dişlerimi fırçalamak gibi birkaç işimi hallettim ve kısa bir duş aldım. Üstümü giyerken Emre aradı. Daha sonra dönsem bir şey olur muydu ki? Daha sonra dönecektim. Üstümü giymeye devam ettim. Pembe sade bir elbise giydim. Saçlarımı da kurutup kabarmaması için krem sürüp sprey sıktım. Saçlarımı çok seviyordum ve mükemmel olmalıydılar. Emre tekrar aramaya başladı fakat açmadım. Hatta tekefonun sesini kıstım, biraz kendimle ilgileneceğim kusura bakma. Ama ya önemliyse? İçim içimi yiyordu. Makyaj masamın başına geçtim. İlk önce güneş kremimi sürdüm. Ardından da rimel. En son da çok da kahverengi olmayan rimelimi. İşte hazırdım. Telefonu elime aldım. Arama ve mesaj kısmına baktım. Ruh Hastasından 38 cevapsız arama. Ruh Hastasından 26 yeni mesaj. Hassiktir. Hızla Emre'yi aradım. Kesin bir şey olmuştu. Emre ilk çalma da açtı. "Ne sikime açmıyorsun Nefes?!" Emre öyle bir bağırmıştı ki yutkunamamıştım bile. "Şey, üstümü giyiyordum." "Sen üstünü yarım saatte mi giyiyorsun?!" Hâlâ bağırıyordu. Buna dur demeliydim. Gözlerim dolmuştu. Haksız da sayılmazdı ama bana bağırmaya hatta bu şekilde eşek gibi anırmaya hakkı yoktu. "Emre, saçımı ve makyajımı da yaptım aynı zamanda." "Hayırdır Nefes nereye?" "Miraç'ın yanına gideceğim." "Ha Miraç için hazırlanıp süsleniyorsun sen!" Sesini asla alçaltmıyordu. Sinirle nefes alıp verişini duyabiliyordum. Burnundan soluyordu. "Saçmalama istersen Emre." Sesim titriyordu. "Neredesin şimdi?" Bir damla gözyaşım akmıştı. Bana sesini yükseltmesi beni çok kırmıştı. "Evdeyim Emre." "Çabuk bana geliyorsun Nefes." "Gelmiyorum Emre! Hatta seninle bir süre konuşmayacağım. Bana sesini yükseltemezsin!" "Kes sesini Nefes! Hak ettin." "Düzgün konuş benimle!" "Nefe-" konuşmasına fırsat vermeden yüzüne kapattım. Her yerden engelledim. Ağlamam artmıştı. Hemen Miraç'ı aradım. "Bensiz de duramıyorsun noldu yine? Alay ederek açmıştı telefonu. Ağlayarak konuşmaya başlamıştım. "Miraç, hemen buluşmalıyız." "Noldu kızım ne ağlıyorsun? Emre hastası mı bir şey yaptı?" "Bir şey yapmadı ama bağırdı. Hemen buluşmalıyız. Gerçekten çok kötü hissediyorum." "Tamam, araba mı süreceksin?" "Evet." "Beni al o zaman, çok uzağım ben sana." "Tamam hemen geliyorum." Aynaya baktım. Rimelim akmamıştı. Ne yazık ki şöyle bir durumda bile rimelimi düşünmek zorundayım. Annemin tuvalete girdiğini duydum. Fırsattan istifade hemen arabamın anahtarını ve çantamı alıp çıktım. Kapının önüne geldiğimde anneme seslendim. "Miraç beni bekliyor hemen gitmem lazım öptüm." "Tamam kızım dikkatli ol görüşürüz." Ayakkabımı giyip hızlıca çıktım. Garaja park ettiğim arabamı almak için garaja indim. Arabamı dikkatli bir şekilde çıkardıktan sonra garajın kapısını otomatik düğmeyle kapattım. Hızlıca Miraç'ın evine sürmeye başladım. Hâlâ ağlıyordum. Her şeye tahammül edebilrdim fakat bana bağırılmasına asla. Telefonum çalmaya başlamıştı. Emre arıyordu. Hırslanıp daha hızlı sürüyordum. 10 dakika da varmıştım. Miraç'ı aramak için telefonumu aldım. Emre defalarca kez aramış, ve bir sürü de mesaj atmıştı. Hiçbirini okumayacaktım. Miraç'ı arayıp inmesini söyledim. 5 dakika sonra gelmişti. Hızla sağ koltuğuma bindi ve endişeyle konuşmaya başladı. "Nefes noldu? İyi misin? Ne yaptı sana bu ruh hastası?" Ağlayarak anlatmıştım. "Ruh hastası adam! Kızım şu adamdan uzak dur. Baksana sana zarardan başka kattığı bir şey yok." Ağlamam durmuştu. "Haklısın, ama ondan uzak durmak, onunla konuşmayı kesmek istemiyorum." Miraç sinirle burnundan soludu nefesini ve alay edercesine güldü. "Neyinden uzak durmak istemiyorsun Nefes? Seni manipüle ediyor, ağlatıyor, oynatıyor! Bunlardan mı uzak durmak istemiyorsun." Arabayı sürmeye başladım. Orta hızda gidiyordum. "Bilmiyorum, Allah kahretsin ki bilmiyorum!" "Bilmiyorum değil, sağlıklı düşünemiyorsun." "Haklısın, bana takıntı yapmış birinden uzak durmalıyım." "Anladın sonunda. Nereye gideceğiz?" "Starbucks'a gidelim." Miraç bana baktı. "Bir kahveye 200 lira mı verelim?" Miraç'ın dede bir özelliği vardı. O da buydu. "E verelim oğlum nolacak sanki?" "Ah Nefes ah." Sızlandı. Dayanamayıp kahkaha attım. Salak bu çocuk! "Gülmesene kızım! Paramız cebimizde kalsaydı daha iyi olmaz mıydı?" "Nereye gidelim o zaman Miraç?" Miraç birkaç saniye düşündü. "Hatay döner mi yesek? Hem daha ucuz hemde karnımız doyar kızım! Az ekonomik ol." "Deli misin? Ya ben yeni kahvaltı ettim Miraç!" "Daha iyi bir seçenek bilmiyorum ben canım!" "Of tamam! Acıkmaya başladım zaten. Neredekine gidelim?" Miraç tekrardan düşündü. "Hatay Ateşi mi, Hatay Sosu mu var ya oraya gidelim." "Hatay Ateşi." Diyerek düzelttim Miraç'ı. "Her neyse işte." Cevap vermeden dediği yere sürdüm. Miraç'la havadan sudan sohbet ederken telefonum çalmaya başlamıştı. Gözümü yoldan ayırmadan konuştum. "Kim arıyor?" "Ruh Hastası." Güldüm. "Meşgule at." "Defalarca kez aramış ama emin misin? Takıntılı bu adam şimdi seni bulur sana bir zarar falan verir. Gerçi ben varken imkânsız da o. Sen yine de bir aç istersen." "Gerek yok, kudursun." "Peki sen bilirsin." Meşgule attı. Birkaç dakikadan sonra varmıştık. Arabayı park edip çantamı aldım. Miraç inmişti bile. Tam kapıyı açıp ineceğim sırada yere kapaklanıyordum ki, Miraç beni tutmuştu. "Dikkat etsene kızım! Önüne bak biraz." "Sus! Bilerek olmadı." "Sabır yarabbim." Miraç tuttuğu kollarımı bıraktı ve kolunu omzuma attı. Birlikte Hataycıya girdik ve siparişlerimizi verdik. Siparişler gelene kadar ikimiz de telefonlarımıza uğraştık. Siparişler geldikten sonra Miraç bir de içecek istedi. İçeceklerimiz de gelince konuşmaya başlayan Miraç oldu. Miraç'la yapmayı en çok sevdiğim şey yemek yiyerek konuşmaktı. "Bak bence Emre'yle bir buluş, ona artık onu istemediğini başından beri bunu yanlış bulduğunu söyle." Peki ben istemiyor muydum? "Bilmiyorum, kafam çok karışık. Ne yapsam zarar edecekmiş gibiyim adeta." "Hayır Nefes. Bu adamdan kurtulursan her şey çok güzel olacak bana inan. Zaten üniversiteye başlayacağız. Gerekirse aynı yerleri yazarız." Yapabilir miydik sahiden..? Belki de denemekte fayda vardı. "Neden olmasın." Dönerimden bir ısırık almış ve içeceğimden de bir yudum içmiştim. "Ne zaman buluşacaksınız bununla, yani herhangi bir plan yaptınız mı?" "Salı günü buluşacaktık." "Tamam o zaman salı günü açıklarsın." "Bana bir şey yapar mı?" "Sanmıyorum." İşler ne ara bu raddeye gelmişti, hiç anlamıyordum. Bu konu hakkında uzun uzun konuşmuştuk. Dönerlerimiz bittiğinde ise hesabı yine Miraç ödemişti. Birlikte tekrar arabaya bindik. "Tatlı mı yesek?" Arabayı çalıştırırken sorduğum soru Miraç'ı deli etmişti. "Senin yüzünden şu güzelim vücudum bozulacak ya!" "Bir şey olmaz sus. Yiyeceğiz." Miraç'ın konuşmasına fırsat vermeden arabayı her zamanki tatlıcımıza sürmeye başladım." "Yaktın beni Nefes!" Miraç sanki Emre gibi mi konuşuyordu, yoksa bana mı öyle geliyordu? Yaklaşık 10 dakika sonra varmıştık. "Ne yiyelim?" "Ekler!" "Bir de söyleniyordun pis sarışın! Pek isteklisin." "E ne yapayım kızım? Getirdin bir kere, yemezsem ayıp olur." Güldüm. Yine Miraç siparişi verdi. "Nefes salı günü ne giyeceksin?" O sorusunu sormuşken tatlılarımız gelmişti. "Sıradan bir şeyler giyer giderim ya." "Saçmalama kızım! Çok güzel ol da hatasının farkına varsın, seni kaybedip üzmek neymiş anlasın." "Sen var ya, ne sinsisin. Ama doğru diyorsun." "Akıllı olmak da sinsilik oldu ya, yazıklar olsun sana Nefes."

...

Sonunda eve gelebilmiştim. Saat 00.46'ydı. evet bu saate kadar ne yapmıştık? Arabayla turlayıp bir parka gitmiş ve saatlerce konuşmuştuk. Hayallerimizden, Emre'den, yapacaklarımızdan her şeyden konuşup bahsetmiştik. Annem uyuyordu. Ben ise işlerimi halledip yatağıma kuruldum. Emre'yi aramaya başladım. İlk çalışta açtı. Konuşmasına fırsat vermeden konuşmaya başladım. "Hiçbir şey söyleme ve beni dinle. Salı günü kimsenin uğramadığı Gülbahçesine gideceğiz, seninle konuşmam gerek. İtirazın var mı? Sanmam. Saat 20.00'da orada ol." Yüzüne kapattım. Muhtemelen şok olmuştu. Sinsice kendi kendime güldüm. İşte bu kadar. Kendi gücümü ona göstermeli ve kendi değerimin farkında olmalıyım.

Üzgünüm birkaç gün çok yoğundum. Açıkçası yorum veya vote görmeyince hevesim de gidiyor. Neyse. Keyifli okumalar.

Zaaf // VPN ile erişim sağlayın! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin