Dediğiyle bir lahza beklemeden defterini alarak gitmişti bey oğlu. Ardında dolu dolu olmuş gök gözler bıraktığını bilmeden öylece gitmişti. Genç kız ise bastırmıştı güceniklikle titreyen kiraz dudaklarını birbirine. Boğazından sesli bir yutkunuş geç...
Rivayet o'dur ki ; günler dünyaya hükmedecek Devlet-i Âliyye'nin hamurunun Prusa teknesinde yoğurulduğu günlerdir. Ulu Gazi Osman Bey Yarhisar'ı, Zisimo'yu, İznik'i ve dahi İnegöl'ü katmıştır boyunun topraklarına. Ancak gözü gayrı oradadır, Prusa'da ! Lakin Prusa'nın Türk'leşebilmesi için evvela Türk'lerle çepçevre kuşanması icap etmektedir. Bunun üzerine Ulu Gazi aracılık ederek Kızık Beyi'nin yedi oğluna, Karakeçili aşiretinin yedi kızını istetmiş, evlenen çiflere Keşiş Dağı (Uludağ) yamaçlarında yerler vermiştir. Hal böyle olunca evlenen yedi çiftin her birinden birer köy ortaya çıkmıştır. Bunlardan camisi olanına Cumalıkızık, hamamı olanına Hamamlıkızık, deresi olana Derekızık, değirmeni olanına Değirmenlikızık, vakti zamanında düşman kuşatmasından fidye vererek kurtulanına Fidyekızık, bayındır yani güzelleştirilmiş olanına Bayındırlıkızık isimleri verilmiştir. Günümüze ise evleri ve yapısı tastamam korunarak ulaşan bir tek Cumalıkızık olmuştur.
Peki ya kızıklardan biri daha tarihin tozlu sayfalarına karışmamış olsaydı?
Sene 1960 Bursa ~ Kozalıkızık Köyü
Uludağ ile Bursa ovası arasını tutan , ovanın yeşili ve bereketini, dağın suyunu ve serinliğini taşıyan murassa bir mücevherdi Kozalıkızık. Üzerinde bulunduğu İpek Yolu'nun kervanlarına top top ipekler, ipekli kumaşlar, ipek kilimler üretirlerdi. Adını da en çok dut yapraklarıyla beslenen ipek böceği tırtıllarının ördükleri kozadan almıştı.Köyün doksanlık ihtiyarları her daim ah çekerek anarlardı o günleri. Sonra Devlet-iÂliyyeyıkılmış, âli Osman'ın ilk payitahtı, kıymettâr gözbebeği, yeşil Bursa'sı düşman eline kalmıştı. Uludağ'dan süzülüp taş sokaklarında şıkırdayan buz gibi suları günlerce kırmızı akmış, çok canlar memleket sevdasıyla yitip gitmişti. İşte ne olduysa o vakit olmuş, Kozalıkızık da gayrı ipek üretilmez, adı gözler yaşarmadan anılmaz, ipek ustaları dokuma tezgahlarına dargın bakar olmuştu. Köyün tazelerine ise avlularının bir köşesinde gizli saklı ipek böceği büyüterek ah çekmek kalmıştı...
Elini ter basan ensesine atıp sıcak güneş altında derin soluklar çekerek beklemekteydi Doğu garajında delikanlı. Kozalıkızık'ın serinliğinden sonra Bursa ona cayır cayır yanar gibim hissettirmişti. Amma el mahkum bekleyecekti burada. Yahya Bey onu nicedir İstanbul'larda olan yeğeni karşılasın diye yollamamış mıydı buraya? Almadan dönecek hali yoktu ya! Derken güneşten kısılmış gözleri caddeden dönen beyaz otobüsü görmüş, çat pat okuma yazmasıyla üzerindeki İstanbul-Bursa yazılarını okuyabilmişti. Derhal seyirtmişti o yöne. Cebinden çıkardığı ütülü mendiliyle yüzünü gözünü terden arındırırken irislerini otobüsün açılan kapısından bir lahza ayırmamıştı. Bir kişi, bir kişi daha, iki kişi daha sayarken nihayetinde gözbebekleri siması hem yabancı , hemde bir o kadar tanıdık olan kişiye değivermişti. Yüzü aydınlanırken kollarını havaya kaldırarak sallamıştı ellerini.