🐛8.Bölüm🦋

1.6K 362 393
                                    

🐛8

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🐛8.Bölüm🦋
___________________________________________________________________________________________________
Aman etme bana bu nazı, gel bize bazı bazı. Aman yar ben seni alırdım, baban gelseydi razı!
___________________________________________________________________________________________________


O gün Yıldırım'ın yanından ayrılmış evinin olduğu sokağa dek nefessizce koşmuştu Asya. Hem aklı, hem kalbi öyle allak bullak olmuştu ki köşe başında beklerim dediği Günseli'yi dahi unutmuştu. Nihayetinde sokağa girmiş, elindeki testiler ile bahçe duvarına soluk soluğa yaslanmıştı. Deli oğlan! Ne ederdi böyle ? Sözlü adamın gelinlik yaşta kızın yolunu kesmesi, onunla böyle eğleşmesi olacak iş miydi? Allah vere de kimse görmüş olmayaydı. Yoksam vallahi adı çıkar, değil maraba parçasına, beş çocuklu dul herife dahi varamazdı.

Solukları düzene girene dek kalakalmıştı o duvar dibinde. Yıldırım'ın ona yaklaşması, gözlerinin ta içine uzun uzun bakması, hala burnunda hissettiği kokusu... Niçin yapardı bunları? Niçin yüreğini parça parça etmek böyle hoşuna kaçardı? Ona sevdalansın diye mi çıkardı yoluna? Peki ya sevdalanırsa? Yarın öbür gün Şahbanu ile evlendiğinde bu gariban maraba kızına ne olacağını hiç mi düşünmezdi? Evet kibirliydi. Lakin bu kibirden de başka şeydi, saf kötülüktü! Hala tuttuğu testilerini sızlayan avuçlarıyla yere bırakıp ellerini göğüs kafesinin üzerine yaslamıştı. Acırdı yahu! Gözlerinin içine bakan kömür tanelerinin başka bir kıza bakması ve dahi ömrü billah bakacak olması kalbini acıtırdı. Korktuğu başına gelmişti işte. O kibirli, burnu Kaf Dağı'nda kalmış bey oğluna sevdalanmıştı.

Günseli elinde testilerle koşa koşa sokağa girene dek oracıkta kalmıştı genç kız. Ahretliğinin elma yanaklarını ve güm güm atan kalbini fark ettiğinde az evvel n'olduğunu söylememiş, köpek kovalamış ancak kurtulmuşum diyerek köşe başında bekleyememe sebebini açıklamıştı. Nitekim Günseli'nin bu duruma çokta kafa yoracak mecali yoktu. Halil ile ayaküstü de olsa ilk kez konuşmuş, ilk kez yüz yüze bakışmışlardı. Çok söz etmiş olmasalarda delikanlının diyemediklerimi yazmışım diye eline mektup sıkıştırması yetmişti elini kolunu salındırmaya. Sonrada Ramazan davulu gibi gümbürdeyen kalbiyle koşup gelmişti işte.

-Bakındım. Vallahi bakındım ama civarda başka dut bulamadım. N'olur naz etmeseniz?'

O gece tıpkı küçüklüklerinde yaptıkları gibi evdeki herkes uyuduğunda bahçede buluşmuş, koca erik ağacının dalına oturup ay ışığı altında Halil'in mektubunu okumuştu iki genç kız. Bazı anlarda susup kalmışlar, bazı anlarda birbirlerine bakıp gülümsemişlerdi. Esasen Halil denen oğlan bu mektubu kimse omuz vermeden yazdıysa pek özel bir yüreğe sahipti. Hatta öyle ki Asya bi'ara okuduğu bazı satırları köşe başında gördükleri çocuğun yazdığına inanamıştı. Nihayetinde mektup bitmiş, Günseli derin bir iç çekişle zarfı bluzünün içine sokuşturmuştu. Bir şey sormamıştı Asya ahretliğine. Ancak genç kızın hali ve tavrından bu mektubun ucunu yakıp geri vermeyeceği, hatta bir cevap yazacağını hissetmişti. Şimdiyse evdeki işlerini bitirip yeniden çökmüştü gizli sandığının başına. Tırtılları yine getirdiği yaprakları yememişlerdi. Açlıktan ölmelerinden o kadar korkuyordu ki, sandığın kapağını açarken tutuyordu soluğunu. Derken bahçeden canhıraş bir ünleyiş işitmişti.

K O Z A L I K I Z I K 🦋🐛Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin