🐛11.Bölüm🦋

1.4K 379 344
                                    

🐛11

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🐛11.Bölüm🦋
_____________________________________________________________________________________________________
Halkalı şeker çam fıstık, aman arpalar kara kılçık. Eğer beni seversen, aman al bohçanı yola çık!
______________________________________________________________________________________________________

Sabah erkenden uyanılmıştı o gün Hüseyin Efendi'nin hanesinde. Hatta belki de o gece hiç biri tam manasıyla uyuyamamış, nicedir baba evine gelemeyen Emin dahi ertesi gün olacakların burukluğu ile anasının serdiği döşekte dönmüş durmuştu. En zor durumda olan ise şüphesiz Eysan Hanım'dı. Aylardır Ankara'daki işinden izin alıp gelemeyen, oğlan kardeşinin düğününü dahi göremeyen ilk göz aydınlığı Emin'i kız kardeşini uğurlamaya gelmişti. Fakat şimdide tekne kazıntısı, ocağının bir tanecik gül güncası Asya'sı uçup giderdi yuvasından. Hal böyle olanda kadıncağız bir gidip düğünden sonra Ankara'ya dönecek oğlunu öpüp kokluyor, bir gidip gelin olacak kızını bağrına basıyordu. Bu manzaraya şahitlik eden diğer aile üyeleri ise gözyaşlarını tutamıyordu.

Güneşle başlamıştı koşturmaca. Avlu itinayla yıkanmış, gelini geçirmeye gelecek olan eşe dosta sunmak üzere yaptıkları hoşaflar soğutulmuş, öğlen olduğundaysa evin erkekleri cuma namazına gitmişlerdi. Asya ise tam da cuma vakti anacığının yardımıyla güzelce aklanıp paklanmış, sırma saçları çiçekli sularla taranıp lavanta yağıyla araları ince belikler halinde örülmüştü. Hatta Hülya küçüklüğünden beri çok sevdiği ancak koptuğu için takamadığı bir kolyesini bozup içindeki nazar boncuklarını görümcesinin belikleri arasına taktırmıştı. Gök gözleri sürmelenmiş, saçlarının salık tutamının arasından yere dek uzanan koca tutam gelin teli asılmıştı. Tüccar Sabri yeniliklere pek açık olan bir adam olmadığından Asya'ya yenilerin modası olan beyaz şehir gelinliklerinden almamıştı. Eski tarzda, koyu kırmızı kadife kumaştan altın sırmalarla işlenmiş bir bindallı satın alarak yollamıştı. Zaten Asya'da ona beyaz gelinlik özendiğini söylememişti. Gerçi Asya ona ne söylemişti ki? Tüccar Sabri henüz Asya'nın sesini doğru dürüst işitebilmiş bile değildi. Genç kız adamla aynı ortama girdiğinde bir ipek böceği tırtılı gibi kozasını örerek kendi içine saklanıveriyordu. Hülya eğilip bindallının altında saten kumaş sarkan iç elbise eteğini düzeltmiş, yeniden doğrulduğunda mahsunlukla avuçlarındaki soluk turuncuları seyreden cansız gök gözlere buruk bir tebessümle bakmıştı.

-Öyle güzel olmuşsun ki...'demişti samimiyet ve hayranlık dolu bir sesle mırıldanarak. Bir adım atıp genç kızın yarı açık duran avuçlarını sevgiyle kavramıştı. 'Hep gel olur mu Asya? Tez gel. Çok özleriz biz seni.'

Yengesinin dediğiyle gür kirpiklerini havalandırıp dalgın gözleriyle bakmıştı genç kadının yüzüne Asya. Tez gelmek mi? Hep gelmek mi? Bilmiyordu ki. Evleneceği adamın ona nasıl davranacağını da, onu ailesine sık sık getirip getirmeyeceğini de bilmiyordu. Kendi gelmeyi zaten beceremezdi. Gürsu'dan Kozalıkızık'a hangi araba kalkardı ki? Bide ya geldiğinde onu görürse? Düşüncesi dahi içine bir kor gibi çökerken başını sallamakla yetinmişti.

K O Z A L I K I Z I K 🦋🐛Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin