🐛10.Bölüm🦋

1.6K 370 343
                                    

🐛10

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🐛10.Bölüm🦋
__________________________________________________________________________________
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar, aşrı aşrı memlekete kız vermesinler...
__________________________________________________________________________________

Koca bir hafta bey oğluna dilim dilim, sen yüzünden çektiğim zulüm düşüncesiyle bir sene, hayır hayır on sene gibi ufunetle geçmişti. Hatta geçmek bilmemişti de denebilirdi. O gece Asya'nın ardından acı dolu irislerle baktığından beri ne yerde ne gökte bulmuştu kendini. Konakla tomruk arası turlayan ayaklarında derman, dilinde söz, gözünde fer kalmamıştı. Onun bu halini evvela Huri hala fark etse de delikanlıdır diyerek üstüne varmamayı yeğlemişti. Hem Yıldırım bi'kederi olduğunda ona gelmez miydi hep? Kendini hazır hissettiğinde yine gelecekti nasılsa. Bekleşmek icap ederdi.

-Beyim oraya elli yazman lazım değil midir? Sen beş yüz yazmışsın.'

Duyduğu uyarıyla kalem tutan eli bir an duraksamış, yüzünde engel olamadığı ve niçin olduğunu bilmediği koca bir öfke belirmişti genç adamın. Yediği , içtiği, uyuduğu dahi zehir gelirken kimseyle uğraşacak hali yoktu. Hele bu karmaşık hesaplarla hiç! Kalemi burnundan üflediği hızlı soluklarla defterin üstüne fırlatmış, oturduğu sandalyeyi hışımla arkasına devirerek kalkmıştı ayağa.

-Al çok bilirsen sen yaz Murtaza!'demişti karşısındakini ayağının altına istermiş gibi öfkeyle. Dediğiyle bir an beklemeden elini arka cebine atarak yönelmişti ağaçlık alana. Solukları göğsünü hızlı hızlı indirip kaldırırken günlerdir kaç defa doldurduğunu bilmediği tablasını çıkarıp aceleyle bir tütün tellendirmişti. Evet, o gecenin sabahında ilk işi kendine bir tabla edinmek olmuştu. Ve bir lokma boğazından zor geçerken günlerdir tek besini cigara olup çıkmıştı. Onun bu halini gören Halil neye uğradığını şaşıran Murtaza'nın omuzuna işine bak gardaş, öfkesi sana değildir diyerek koşmuştu peşinden.

-Beyim! Beyim dur!'diye seslenmişti büyük adımlarla ardısıra gelirken. Nihayet cigarasını yakmak için duraksadığında ona yetişebilmiş, endişe ile kasılan çehresiyle gelip sıkıca tutmuştu kolundan. 'Beyim oğlan fena laf etmemiştir. Niçin celallenirsin?'

Halil dediğiyle gözlerini her geçen gün biraz daha sertleşen ve gülmez olan kan kardeşinin yüzünde gezdirmişti. Yıldırım dışarı karşı demir gibi bir adam olmuştu her daim. Küçükken bile kasım kasım kasardı imdi heybetli olan omuzlarını. Ancak sevdiklerine karşı eksik etmezdi hiç güler yüzüyle hoş sözünü. Ama günlerdir bambaşka bir adam olmuş çıkmıştı. O geceden beri. Kahvehanede çayını yarım bırakıp kendini dışarı attığı geceden beri. Nitekim o gece Günseli'nin camı önüne künyeyi bırakıp köşe başına geldiğinde duvara kederle yaslanıp dolu dolu gözlerle karanlık göğe bakarken bulmuştu onu. Burulmuştu gözbebekleri.

K O Z A L I K I Z I K 🦋🐛Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin