:)

18 2 27
                                    

Cümlem ile Yongbok ufak bir kahkaha atmıştı.

"Sen benden mi çekiniyorsun?"

Gülen sesine karşılık kaşlarımı çatıp ona döndüm.

"Ne alakası var be!"

Beni geçiştirirmiş gibi elini salladı.

"Tamam tamam ben anladım. Neyse."

Merdivenden birkaç basamak aşağıya indikten sonra seslendi.

"Chan Hyung! Başka oda varmı? Bu odada tek yatak var."

Aşağıdan gülüşme sesleri arasından ses yükseldi.

"Maalesef!"

Diğerleri en iyi odaları seçmiş ve bizi markete yolladıkları yetmezmiş gibi tek yatağı olan odayı bize vermişlerdi. Şansıma oflarken bıkkınlıkla odaya girdim. Hepsi Yongbok un suçuydu. Başta aynı odada kalmamızı istemeseydi bunlar olmayacaktı.

Bavulumu odanın bir köşesine koyarken inceltmiş olduğu ses tonunu işittim.

"Sen benimle uyumak istemiyor musun Haneul-shi?"

Ona dönerek göz devirdiğimde yine kıkırdamıştı. Bu kadar gülecek ne vardı yahu.

"Bende sana zevkle sarılacağım ve uykuya dalacağım."

Yüzümü buruştururken üzerimi değiştirmek için banyoya gelmiştim. Kapıyı sertçe kapatırken derin bir nefes aldım. Benimle uğraşmaktan zevk alıyordu resmen.

Sıcak olduğu için yine yazlık bir kombin yaparak banyodan çıktım. Odaya döndüğümde Yongbok un bir telefon görüşmesi yaptığını görmemle sessizliğimi korudum. İngilizce konuşuyordu. Fazla gelişmemiş olan ingilizcemle ne dediğini anlamasamda ailesi ile konuştuğunu düşünüyordum.

Aşağıya inmek istemediğimden yanına oturarak onu bekledim. Yüzü bazen ciddi, bazen ise mutlu oluyordu. Ne olduğunu anlamasamda merak etmiştim. Telefonu kapattığında bana dönmesi ile sordum.

"Bir sorun yok değil mi?"

Kafasını iki yana sallarken cevapladı.

"Tam tersi iyi bir şeyler olacak galiba."

Özeline girmek istemediğim için daha fazla soru sormazken başımı aşağı yukarı sallayarak anladığımı belirttim. O ise hala çapkın Yongbok tu. Bir elini destek almak için yatağa bastırırken bana doğru yaklaştı.

"Ne o? Sen benim için mi endişelendin yoksa?"

Tek kaşını kaldırarak sorduğu soruya göz devirerek ayağa kalktım.

"Ne münasebet."

Kapıyı açarak çıkacağım sırada cümlesi ile birkaç mırıltı eşliğinde onu onayladım.

"Yakında anlatacağım herşeyi... Umarım."

...

Yarınki maçlarımız için güç toplamak bahanesi altında bir barbekü partisi veriyorduk. Tabii parti denirse.

Chan etleri pişirirken Minho mezeleri hazırlıyordu. Birkaç kişide onlara yardım ederken Yongbok meşhur brownisinden yapıyordu. Kimisi heyecanını atamayıp kendini havuza atarken onları kenardan izlemek daha iyiydi. Üzerimi ıslatıp geri değiştirmek için fazla üşengeçtim. Minji beni çağırırken onu reddettim.

Salıncakta sallanmak daha keyifliydi bana göre. Beni bu keyfimden mahrum bırakan isim ise browniyi fırına atıp burnumun eşiğinde biten Yongbok oldu.

"Neden sende yüzmüyorsun?"

Omuz silktim .

"Islanmak istemiyorum. Fazla üşengecim."

Yanıma otururken konuştu.

"İstersen bende değiştirebilirim üzerini. Keyfince yüz."

Ayağımla ayağına vururken sinirli sesimle yanıtladım.

"Sapıklaşma."

Buna sadece kahkaha atarken ayağa kalktı. Ben ise ne yapacağına bakarken talihsiz bir şekilde kendimi kucağında buldum. Daha onu sorgulamaya kalmadan ise onun kucağında sudayken buldum kendimi. Hızla ondan uzaklaşırken suyun yüzeyine çıkıp saçlarımı yüzümden çektim. Ardından ona yandan bir bakış atıp kızların yanına yüzdüm.

"Sen iflah olmazsın..."

...

Yemek yemeden önce üzerlerimizi değiştirmek için ikimizde sırılsıklam odaya çıktığımızda sesini işittim.

"Üşeniyorsan hala teklifim geçerli."

Masada bulduğum peçete rulosunu ona atarken yeniden göz devirdim.

"Kapa çeneni."

Utanmazca gülerken kendimi banyoya attım. Bazen çok sinir bozucu olabiliyordu.

Üzerimi giyinip odaya girdiğimde onunda hazır olduğunu görmemle kapıya ilerledim. Aşağıdaki herkes çoktan yemeğe başlamıştı. Bende hızla otururken acıkmış olduğumu fark ettim. Etler cidden güzel pişmişti.

Doyduğumu hissettiğimde diğerleri gibi arkama yaslandım. Yemekler bittiğinde ise diğerlerine yardım ederek sofrayı toparladık. Sıra tatlıya gelmişti. Kimileri salonda otururken kimileride bahçede kararmış olan gökyüzünü izleyip sohbet etmeyi tercih etmişti.

Tabaklamaya yardım ettiğim için salonda yer kalmamıştı. Diğerleri gibi bahçeye ilerlediğimde yerdeki puflardan birine geçtim. Sohbete kulak gezdirirken özlemiş olduğum tat için çatalımı browniye batırdım. Aldığım tat bana deja vu yaşatırken yanımdaki hareketlilikle oraya döndüm.

"Çok beğendin tatlıyı galiba."

"Hakkını yiyemem , brownin yine çok lezzetli."

Yüzündeki tebessüme bakarken bende burukça gülümsedim. Düşündüm. Acaba ayrılmasaydık nasıl olurdu? Yine mutlu olur muyduk? Birbirimizi hala sever miydik?

Bunları düşünmek canımı sıkıyordu fakat kendimide düşünmekten alıkoyamıyordum. İştahım kaçmıştı. Yavaşça yerimden kalktım.

"Nereye?"

"Uyuyacağım."

"Tatlın? Yemeyecek misin?"

"İştahım kaçtı."

Tabağımı mutfağa bırakıp odaya çıkarken aklımdaki düşünceleri def etmeye çalışıyordum. Odaya varır varmaz geceliklerimi alıp kendimi banyoya attık. Dişimide fırçalayıp geri odaya döndüğümde sadece uyumak istiyordum. Yatakta oturan Yongbok u görene kadar.


Yine taslaklardan bir bölüm
Kendinize iyi bakın
Öpüldünüzzzz <3

DEEP END || LEE YONGBOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin