Beni bekliyordu.
"Birşey mi oldu Haneul?"
Kafamı olumsuz anlamda sallarken diğer taraftan yatağa oturdum. Uyumak istiyordum.
"Birşey olmuş Haneul. Anlatmak ister misin?"
"Uykum var."
Halsiz çıkan sesime oflayarak karşılık verdi.
"Hadi ama Haneul. Uyku değil sorun."
"Ne istiyorsun Yongbok? Sorunlarımı anlatacak kadar yakın olduğumuzu düşünmüyorum."
Sorunun biz olması daha çok sinirimi bozarken konuşmak zor geliyordu.
"Pekala, belki şimdi anlatmak istemiyor olabilirsin ama içini dökmek istersen hep buradayım."
Kavga etmek istemediğini belirtircesine konuyu kapatırken bende battaniyenin içine girerek uzandım. Bavulundan geceliklerini alıp banyoya girmişti. Gözlerimi kapatırken rahat bir uyku diledim. Yarınki maçta yorulmak istemiyordum.
Banyodan çıktığına dair seslen duyarken umursamadım. Benden uzakta uyuyabilirdi. Yatakta oluşan çöküntü ile uzandığını anlarken belimde ve sırtımda hissettiğim baskı ile gözlerimi araladım. Arkamdan sarılmıştı.
"Benden uzakta uyu Felix."
"Oh neden korece ismimi kullanmadın?"
Sorumu es geçtiğinde yeniledim.
"Buna mı takıldın cidden. Kollarını üstümden çek."
"Sana sarılarak uyuyacağımı söylemiştim oysaki."
Kolları dahada sıkılaşırken derin bir nefes aldım.
"Sarılma Felix , istemiyorum."
"Bana neden gerçek adımla sesleniyorsun? Bir sorun mu var? Eskiden kavga ettiğimizde böyle söylerdin."
Kollarını tutup üzerimden kaldırırken mırıldandım.
"Sorun sensin Felix."
Ani ruh hali değişimlerim vardı. Şimdi ona bu kadar sinirli ve üzgün olmamı bende anlamıyordum ama kendimi tutamıyordum.
Kolları kendiliğinden çekilirken konuştu.
"Sorun ben miyim? Bilmeden birşey mi yaptım? Seni üzdüysem özür dilerim."
Gözlerimi sıkıca yumdum.
"Bilmeden yaptığın birşey yok Felix. Bana yakın davranarak işleri zorlaştırıyorsun. Bunu yapma."
"Bana şu şekilde seslenme, kendimi kötü hissediyorum."
Beni duymazlıktan geliyordu.
"Uyumak istiyorum, iyi geceler."
Daha fazla konuşarak ikimizide üzmek istemiyordum fakat artık çok geçti gözlerimden birkaç damla çoktan düşmüştü. Yeniden ve yeniden ona bu kadar yakınken bir o kadarda uzaktım. Bizi özlüyorum Yongbok.
...
Sabah uyandığımda yanımda yoktu. Bende kalkarak hızlı bir duş aldım ve rahat birşeyler giyindim. Bugün yine maçımız vardı. Finale kalmak istiyorsak bu maçı kazanmalıydık. Rutin işlerimden sonra aşağıya indiğimde neredeyse herkes salondaydı. Yongbok ta.
Çok geçmeden servise bindiğimizde futbol takımı taraftar olarak bizimleydi. Yongbok yanımda yer edinirken soğuk yüzü içimde birşeylerin parçalanmasına sebep olmuştu. Ama bunu zaten ben istememiş miydim. İstemeden de olsa dişlerimi sıkarken yola çıktık. Çok geçmeden maç salonuna geldiğimde sırayla servisten indik.
Yolculuk boyunca hiç konuşmamıştık. Asık suratımla servisten inerken kolumdan tutmasıyla derin bir nefes alarak ona döndüm. Pişman hissediyordum. Neden ondan özür dilemek istiyordum ki?.
"Başarılar. Yani takım olarak. Maçı kazanıp gelin."
Gözleri bana bakmazken titreyen sesimle kendime engel olmadan dudaklarımı araladım.
"Özür dilerim Yongbok."
Ellerimi beline sardığımda beklemiyor olacak ki vücudu kasılmıştı. Bende hızlıca geri ayrılırken hızlıca servisten indim ve takımın yanına gittim.
...
En önden maçı izliyordu. Artık soğuk durmayan bakışları beni rahatlatırken maç burun buruna gidiyordu ama yinede öndeydik. Servisi kullanmak için birkaç kez topu sektirdim ve elimi alıştırdım. Gözlerim tribünlere kaydı. Gözlerine baktım. Bana bakan gözlerine. Gülümsemesi ile kısılan gözleri benimde tebessüm etmeme sebep olurken derin bir nefes alarak topu havalandırdım. Avcumun içiyle topa vurduğumda top tam köşe çizgisine denk gelmişti. Gülümseyerek sayıyı kutlarken ikinci setide kazanmıştık.
...
Maç bitmiş ve kazanan olarak ismimizi finale yazdırmıştık. Takım sevinci yaparken gözüm yine tribünlerde onu aradı. Defalarca kez deja vu yaşayarak onu göremeyince yüzüm düşerek dışarıya çıktım. Belki yine dışarıdadır diye düşünerek.
Tahmin ettiğim gibi dışarıdaydı. Telefonla konuşuyordu yine. Yavaşça yanına ilerledim. Yine ingilizce konuşuyordu ve bu sefer kesinlikle mutluydu. Gözleri kısılarak kelimeleri telafuz ederken fazlasıyla sevimliydi.
Onun gibi banka otururken birkaç teşekkür kelimesi sıralamıştı telefonda konuştuğu kişiye. Kim olduğunu merak ediyordum açıkçası. Çok sürmeden karşısındaki kişiye veda ettiğinde gözlerimi üzerinden çekip karşıya çevirdim. O ise telefonu kapattıktan sonra sevinçle ismimi telafuz etti.
"Haneul!"
Bu sevinçli haline bende sevinsemde bir yanım meraklıydı. Ona baktığım anda sıkıca sarılması ile merakım giderek arttı. Neden bu kadar mutluydu ki? Ellerim belini bulurken boynumda hissettiğim gıdıklanma ile titreyecek gibi oldum. Burnunu boynuma gömmüştü ve kokumu içine çektiğini hissedebiliyordum. Yavaşça çekilirken konuştum.
"Ne oldu, neden bu kadar mutlusun?"
Gülümsemesi benide gülümsetirken beni merakta bırakarak cevapladı.
"Akşam konuşmalıyız olur mu? Burada anlatmak için biraz uzun bir konu."
•
Ne anlatacak acaba?
Neden bu kadar mutlu oldu sizce?
Yorumlarınızı bekliyorum.
Kendinize iyi bakın
Öpüldünüzzzz <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEEP END || LEE YONGBOK
FanfictionBir ' Anka Kuşu ' misali . Mecburiyet üzerine yalanlarla yıkılan bir ilişkinin tüm doğrularla yeniden doğuşu.