Neden en sevdiğimiz insanlar bizi en derinden yaralar? Belki de onlardan böyle bir şey beklemediğimiz için bu kadar acıtır bizi. Ben çok yaralandım. Yaralarıma asla iyileşmedi. Hep kanadı. Kimse onları iyileştirmeye çalışmadı. Neden bu kadar önemsizim ben? Neden bu kadar değersizim? Kendi babam bile beni bırakıp gitmiş. Kimse sevmemiş beni. Beni sevdiklerini düşündüğüm insanlar bile. Hiç sevilmemişim... Sanırım canım acıyor... Hem de çok acıyor...
İnsanı en çok yaralayan sevdikleriymiş, bunu öğrendim hayattan...
Elimdeki fotoğrafı albümden çıkardım. Birkaç fotoğraf daha aldım albümün içinden. Albümü kapatıp yerine koydum. Elimdeki fotoğrafları alıp koltuğa oturdum. Üç kardeşimin olduğu fotoğrafın yanında benim fotoğrafım vardı. Bir süre fotoğraflara baktım. Kalbim acıyordu. Ben gerçekten yaşadıklarımı hak ediyor muydum? Kapının dışından sesler geldiğini duyduğumda Amiral'in geldiğini anladım. Doğruldum. O sırada Amiral odaya girdi.
-"Benimle konuşmak istemişsin." dedi.
-"Evet."
Sandalyesine oturdu. Merakla bana bakıyordu. Elimdeki fotoğrafların arkasını görüyordu. Bu yüzden ne olduklarını anlamamıştı.
-"Benden sakladığın bir şey var mı?" diye sordum ciddi bir sesle.
-"Hayır, yok." dedi. Merakla bana bakıyordu.
-"Emin misin?"
-"Bunu neden sorguluyorsun?"
Gözlerinde şüphe vardı.
-"Ben bir şey fark ettim. Daha doğrusu Zeyn ve sen beni uyandırdınız. O zaman şu ana kadar ayakta uyuduğumu gördüm. Sonra araştırmaya başladım ve gözümün önünde olan şeyi gördüm. Yıllardır gözümün önünde olan şeyi. Buraya ilk geldiğim zamanlarda Salih'le kaçmaya çalıştık. Sen bizi yakaladın. Salih'le plan kurduk ve Salih seni bıçaklamaya çalıştın. Sonra Salih'in ailesini öldürdün. Benim aileme dokunmadın. Planı ikimizin yaptığını bildiğin halde. Bana Salih'i öldür dedin. Öldürdüm. Bana bir daha dokunmadın. Yaptığım planların ve karışıklıkların üzerini örttün. Bir süre sonra buraya alıştım ve beni sen eğitmeye başladın. Buradaki kimseye böyle davranmıyordun, kimseyi eğitmiyordun. Bunu o zamanlar fark etmemiştim. Bir süre sonra burayı bana gözünü kırpmadan emanet etmeye başladın. Yeni gelen çaylakların eğitimini bana verdin. Diğer eğitmenleri sürekli kontrol ederken beni bir kere bile kontrol etmedin. Gelelim diğer şeylere. Ahmet Sarıoğlu'ndan başlayalım. Bir gün seninle çaylak seçmeye gelmiştim. Kimseye çaylak seçtirmezdin ama o gün bana çaylak seçtirdin. Ahmet de bunu fark etti. Yetenekli olduğumu düşündü. Çünkü sen ilk defa birine çaylak seçtirdin. Hatırlıyorum da aranızda hararetli bir konuşma geçti. Geri geldiğinde çok sinirlenmiştin. Benim seçtiğim çaylakları alarak buraya geri döndük. Sonraki gün Ahmet Sarıoğlu'nun öldüğünü duyduk."
Arkama yaslandım. Amiral'in rengi solmuştu.
-"Diğer bir kişiye gelelim, komutan Zafer Sarnıç. Buraya adam seçmeye gelmişti ve benim huylarımı sana çok benzetmişti. Beni istemişti ama sen vermek istemedin. Onun yerine başkasını vermeyi teklif ettin. O kabul etmedi. Aranızda kavga çıktı. Sonra bir düello yapmaya karar verdiniz. Benim üzerime. Kazanan beni alacaktı. Tarihte bir ilk yazıldı. Amirale ergen bir velet için bir düelloya girdi. Ne kadar değerliysem artık... Her neyse düelloyu kazandın. Bir gün sonra gazetelerin ilk sayfasında büyük bir başlıkla şu yazıldı: Zafer Sarnıç'ın bütün fabrikalarında eş zamanlı bir patlama yaşandı. Bir ölü. Ölen kişi de Zafer Sarnıç'ın ta kendisiydi. Fabrikanın ortasında bir sandalyede bağlı olarak ölü halde bulundu. Ne güzel tesadüftür ki beni isteyen herkes öldü. Beni bu kadar değerli yapan ne? Beni Rüya'dan değerli yapan ne? Beni diğerlerinden değerli yapan ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ OYUN I - OYUNA HOŞGELDİNİZ
JugendliteraturOn beş tatilinde ailelerinin okul var demesi nedeniyle okula giden öğrenciler okulda hiç ummadıkları bir şeyle karşılaşırlar. Okulda kaldıkları bir hafta boyunca, yatmak için sınıflarındaki sıraları birleştirip kendilerine yatak yaparlar. Bir gece...