Dönüşü olmayan bir yola girmiştik. Önümüz karanlıktı. Yolun nereye gideceğini göremiyorduk. Geri dönüşümüz yoktu. Dönemiyorduk. Değişmiştik hepimiz. Bambaşka kişiler olmuştuk bir haftada. İçimizdeki duygular kaybolmuştu. Gülmeyi unutmuştuk. Duygusuzduk artık. Psikolojimiz yok olmuştu zaten. Hiç birimiz yoktuk. Bir hiçten ibarettik.
Bir hiçten...
Hepimiz dönüşü olmayan bir yoldaydık....
Dönüşü olmayan yolda...
Gözümü açtığımda Tarhun'un yerde cansız bir şekilde yattığını gördüm. Başkası vurmuştu onu. Bu kişi Bulut'tu. Yüzünde maskesi vardı. Elinde silahı vardı.
-"Sana yardım edecektim. Öyle anlaşmıştık." dedi sinirle.
-"Ben kendim yapabilirdim." dedim.
-"Ama yapamadın. Ya yetişemeseydim. Birinize zarar gelseydi."
-"Kimseye zarar gelmedi."
-"Yetişmeseydim gelecekti!"
-"Ne yapacaksınız şunu?" dedi Ela.
-"Mahzenlerde gizli bir yer var. Oraya koyarız."
-"Kameralar! Bizi görmüş olmalılar." dedim.
-"Kapattım onları." dedi Bulut. "Ama birilerinin buraya gelmesi yakındır."
-"Nasıl kaldıracağız Tarhun'u?" diye sordum. "Ayı gibi adam."
-"Ya ben neyim, fasulye mi?" dedi.
-"Ben öyle demek istemedim..."
Sözümü kesti.
-"Her neyse...
Birisine daha ihtiyacımız olacak." dedi.
Bizimkilere baktık.
-"Ben yardım ederim." dedi Toprak.
-"Kaçmayacağından nasıl emin olacağım?" diye sordu Bulut.
-"Biz sana nasıl koşulsuz güvendiysek sen de bize güvenmelisin." dedi.
-"Aynı şey değil."
-"Aynı şey."
-"Kaçarsanız ben de zarar görürüm."
-"Yani kendi çıkarlarını önemsiyorsun öyle mi?" dedi Uras kızgınlıkla.
-"Öyle demek isteme..."
-"Öyle dedin ama!" dedi Ela.
-"Tartışmayı kesmelisiniz. Acele etmemiz gerekiyor." dedim.
-"Toprak gelsin. Ama kapıyı açınca Yusuf ve Uras'ın üzerime saldırmayacağı ne malum?" dedi Bulut.
-"Sen bizim neyi yapıp yapmayacağımızı nereden biliyorsun? Bizi tanıyor musun da böyle şeyler söylüyorsun?" dedi Azra. Bulut'u kızdırmışlardı.
-"Tabi ki de tanıyorum hepinizi..." dedi kızgınlıkla. Bunu ağzından kaçırmış olmalıydı ki birden sustu. Herkes şaşkınlıkla Bulut'a bakıyordu.
-"Nasıl bizi tanıyorsun..." dedi Zeyn. Bulut sözünü kesti.
-"Eee... Şey..." panikle söyleyecek bir şeyler arıyordu. "Amiral uzun bir süre boyunca sizi izlediği için artık sizi tanıyorum demek istedim." dedi sesini ciddileştirerek.
-"Amiral sana görüntüleri izletiyor muydu?" diye sordu Yusuf.
-"Bunları sonra konuşalım. Tarhun'u ortalıktan kaldırmalıyız." dedim.
-"İçinizden yalnızca Toprak'ı çıkaracağım. Başka kimse çıkmayacak." dedi Bulut. Herkes onaylar anlamında başını salladı. Bulut, anahtarları alıp kapıyı açtı. Toprak sakince dışarı çıktı. Bulut elinden başka bir maske çıkardı.
-"Al, bunu tak. Kimse yüzünü görmemeli."
Toprak, Bulut'un verdiği maskeyi alıp taktı. Birlikte Tarhun'u Bulut'un gösterdiği yere götürdüler ve mahzeni temizlediler. Ben de o sırada gözetleme işini yaptım. Her gölge görüşümde buraya gelip gelmediklerine bakıyordum. Çok stresli bir işti.
Bulut ve Toprak işlerini bitirdiklerinde Bulut:
-"Seni tekrar içeri almalıyım." dedi. Toprak başıyla onayladı. Bulut'un verdiği maskeyi çıkarıp Bulut'a uzattı.
-"Sende kalsın." dedi Bulut. Parmaklıkların kilidini açtığı an Yusuf hızla dışarı çıktı.
-"Ne yapıyorsun?" diye bağırdı Bulut. "Çabuk içeri gir!"
Yusuf, Ela'ya verdiğim bıçağı almıştı. Bıçağı Bulut'a doğrulttu.
-"Ne yaptığını sanıyorsun sen, artistlik yaptığını falan mı?" dedi Bulut sinirli bir şekilde. Ellerini yumruk yapmıştı.
-"Kendimi bu lanet yerden kurtarmaya çalışıyorum!" diye bağırdı Yusuf. Bulut silahını çıkarıp Ela'ya doğrulttu.
-"Kimseye bir şey olmasını istemiyorsan gir içeri!" dedi.
-"Bir şartım var!" dedi Yusuf.
-"Bana şart sunmadan önce kendine bak! Ayrıca nerede olduğuna dikkat ederek ve karşında kimin olduğunu bilerek konuş. Yoksa..."
-"Yoksa ne yaparsın?"
Yusuf ileri gidiyordu. Bulut bir süre ne diyeceğini düşündü. Silahı tutan eli, silahın kabzasını daha sıkı kavradı.
-"Yoksa bu kızı gözümü kırpmadan vururum!" dedi. Yusuf'un yüzü bembeyaz oldu.
-"Benim içeri girmemi istiyorsan önce yüzünü göster."
-"Benim sabrımı zorlama. Diğerlerine benzemem, hiç birinize de acımam. Şimdi gir içeri!"
-"Önce yüzünü göster!"
Bulut silahını Yusuf'a doğrulttu.
-"Şimdi bıçağı yere bırakıp onu kendinden uzaklaştıracaksın. Sonra sakince içeri gireceksin. Yoksa kızı da seni de vururum. Anladın mı?"
-"Siz böylesiniz işte! İşlerinizi tehditle yürütürsünüz." dedi Yusuf bağırarak.
-"Kes sesini, gir içeri!" dedi Bulut.
-"Sinirlendirdim mi seni Amiral'in köpeği? İyi misin kötü müsün belli değil, kim olduğunu da bilmiyoruz zaten. Esra ve Nisa sana güvenmiş olabilir ama bizim için aynı şey geçerli değil..."
Sözü yarıda kesildi.
-"Ben güveniyorum!" dedi Zeyn arkadan. Bulut Zeyn'e döndü. Bakışları yumuşamıştı. Acaba Zeyn karşısındaki adamın Bulut olduğunu bilse ne yapardı? Bulut az önceki ciddiyetine geri döndü.
-"Gir içeri Yusuf!" dedi Bulut.
-"Sen önce benim sorularıma cevap ver! Kimsin sen, neyin nesisin?"
-"Amiral'i sevmeyen, bize yardım eden birisi işte Yusuf! İşi zorlaştırma da içeri girelim. Yoksa basılarak yakalanacağız!" dedi Toprak.
-"Önce benim sorularıma cevap verecek!" dedi Yusuf.
-"Cevaplarsam içeri girecek misin?" dedi Bulut. Daha sakindi.
-"Düzgün cevap verirsen... Neden olmasın?"
Gerçekten söyleyecek miydi Bulut? Her şeyi ortaya dökecek miydi?
-"Adım Rüzgar." dedi Bulut. Bunu dediğine göre gerçekleri söylememeye karar vermişti. "21 yaşındayım" aslında 19 yaşındaydı. "Beş yıldır bu illet yerdeyim. Oldu mu sorularının cevabını aldın mı?"
-"Yüzünü göster!" dedi Yusuf. Gerçekten sınırları zorluyordu.
-"Olmaz dedik ya! Zaten istediğin cevapları verdim. Şimdi zorluk çıkarmadan gir içeri!"
Bulut yavaşça Yusuf'a yaklaştı. Yusuf bıçağı ona doğrulttu. Bulut ani bir hareketle Yusuf'un kolunu aşağıya indirdi ve karnına bir yumruk attı. Bunu çok hızlı yapmıştı. Bu yüzden Yusuf ne olduğunu anlamadan midesine yumruk yemişti. İki büklüm oldu. Yüzü ekşidi. Bulut yakasından tutup kafa attı. Yusuf yere düştü. Bulut tekrar yakasından tutarak ayağa kaldırdı.
-"Ne yaptığını, kimlerle iş tuttuğunu, her şeyi biliyorum Yusuf! Ortaya dökmemi istemiyorsan içeri gireceksin!" dedi.
-"Sen en fazla ne bilebilirsin ki benim hakkımda! "dedi kanayan burnunu çekerek.
-"Tahmin ettiğinden daha fazla şey biliyorum!"
Yusuf o anda Bulut'a kafa attı. Onu kendinden uzaklaştırdı. Bulut burnunu tutarak geri çekildi. Gülmeye başladı.
-"Vayy, abimiz artistlik yapıyor." dedi. Yusuf Bulut'un üzerine gitmeye başladı. Bulut henüz uzağındayken kafasının arkasına bir tekme yapıştırdı. Yusuf bir anda sendeledi. Duvara tutundu. Bir süre dengede durmaya çalıştı. Tekrar Bulut'un üzerine yürüdü. Bulut'un yüzüne yumruk atmaya çalıştı ama isabet ettiremedi. Bulut tekrardan Yusuf'un midesine bir yumruk indirdi. Yusuf sendeleyerek geri çekildi.
-"Kesin artık şunu!" diye bağırdı Ela. Sinirden parmaklıkları tekmelemeye başlamıştı. Yusuf yerde duran bıçağı alarak Bulut'a doğrulttu. Birden Bulut'un üstüne atıldı ve Bulut'u yere düşürdü. O an masada tahta bir sopa gördüm ve onu alıp Yusuf'un kafasına indirdim. Yusuf elindeki bıçağı düşürdü ve Bulut'un üstünde bayıldı. Bulut Yusuf'u üzerinden kaldırarak içeri attı. Toprak da içeri girdi. Bulut kapıyı kilitledi ve mahzenlerden çıktı. Ben de peşinden çıktım. Ela arkamızdan bağırarak saydırıyordu.
-"Yusuf'un kafasına sopayla vurmak iyi fikirdi." dedi.
-"Etki edeceğini düşünmemiştim. Sopayı görünce aklıma izlediğim filmler geldi. Filmlerde hep birisinin elinde sopa olur ve diğerinin arkasından sopayla ya da vazoyla vurur. Sonra karşısındakini bayıltır ya." dedim. Gülerek cevap verdi.
-"Gerçekten de işe yarar bir tekniktir. Sert vurulursa bir süre kendine gelemezsin. Yavaş vurduğunda da karşındakinin dikkatinin dağılmasını sağlarsın. Ben de o yüzden Yusuf'a tekme attım ama adam gerçekten kalın kafalı olduğu için işe yaramadı. Sen vurduğunda işe yaradıysa gerçekten iyi vurmuşsundur." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ OYUN I - OYUNA HOŞGELDİNİZ
Teen FictionOn beş tatilinde ailelerinin okul var demesi nedeniyle okula giden öğrenciler okulda hiç ummadıkları bir şeyle karşılaşırlar. Okulda kaldıkları bir hafta boyunca, yatmak için sınıflarındaki sıraları birleştirip kendilerine yatak yaparlar. Bir gece...