Amiral'in istediği görev benim için çocuk oyuncağıydı. Gözümü kırpmadan vururdum. Ama bir sorun vardı. Burada Halil'i seven biri illaki vardı ve ben Halil'i vurduğumda bana saldırabilirdi. Bunu göz önünde bulundurarak bir plan yapmalıydım. Odama geçip düşünmeye başladım. Askerler bana bütün üssü gezdirmişlerdi. Her yeri biliyordum. Elime aldığım bir kağıda aklımda kalanları çizmeye başladım.
Örgütün üssünün büyüklüğü okulla aynı boyuttaydı. Okulun en alt katında, kimsenin bulamayacağı yerdeydi. Üssün krokisini çizmeye başladım.
*****
Planı iyice gözden geçirdim. Bu planı uygulamak için birkaç güne ihtiyacım vardı. Önce diğer askerlerin güvenlerini ve sevgilerini kazanmalıydım. Yani birkaç gün iyi kız olmalıydım. En nefret ettiğim şeyleri yapmak zorundaydım. İğrenç bir yerdi burası. Yemeklerini de beğenmemiştim zaten.
Halil'den sonra Amiral'i öldürmek istiyordum. Çünkü buradan tek kurtuluşumuz onu öldürmekti.
Dışarı çıkmak için odamın kapısını açtım ve en görmek istemediğim şey olmuştu. Bütün arkadaşlarım buradaydı. Amiral hepsini yakalamıştı. Mahzenlere götürüyorlardı. Pislik herif. Buraya geldiğim gün onunla anlaşma yapıp onlara dokunmayacağına dair söz verdirmiştim. Onlar beni görmeden Amiral'in odasına gittim. İçeriden sesler geliyordu. Esra benden önce gelmiş olmalıydı. Direk odaya daldım. Tam düşündüğüm gibi Esra benden önce gelmişti. Amiral'e anlaşmalarından bahsediyordu.
-"Onlara dokunmayacağını söylemiştin. Anlaşmamız öyleydi. Onlara dokunmayacaktın!" diye bağırıyordu Esra. Odanın kapısını kapattım.
-"Onları öldürmeyeceğime dair söz verdim ben size. Onları mahzene kapatmayacağıma dair söz vermemiştim." dedi Amiral sakin bir sesle. Kahretsin ki adam haklıydı. Bize öldürmeyeceğine dair söz vermişti.
-"Pislik herif. Onların kılına bile zarar gelsin seni ellerimle boğarım anladın mı?" diye bağırdım.
-"Onlara dokunmayacağım, yalnızca bir süre orada kalıp karar verecekler. Ayrıca kararlarından siz sorumlu değilsiniz. Ölmek istemiyorlarsa bana katılırlar. Bu kadar basit. Siz neden bu kadar sinirleniyorsanız buna anlam veremedim."
-"Allah senin belanı versin!" dedim. Esra'yla birlikte odadan çıkacaktık ki arkadan bize seslendi. "Halil ve Tarhun ölürse küçük bir şansları olabilir." dedi.
Anladığım şey Esra'nın da birisini öldürmesi gerekiyordu. Tarhun'u. Onun işi benimkinden daha zordu. Sakin bir koridorda durduk. Duvarı yumruklamaya başladım. Aynı zamanda Amiral'e saydırıyordum. Esra duvarın dibine çökmüş başını ellerinin arasına almıştı. Şu an bulunduğumuz olay o kadar korkunçtu ki insanın sinirleri bozuluyordu. Adam bize gözümüzün önünde bize oyun oynamıştı. Biz bunu görememişti. Bizi buraya getirebileceği halde bizi tehdit ederek bizim buraya getirmişti. Üstelik arkadaşlarımız hakkında bize söz vermişti ve şu an mahzenlerdeydi arkadaşlarımız. ölmeyi bekliyorlardı. Sinirlerim iyice bozulmuştu.
-"Onları Amiral'in yanında olmaları için ikna edelim." dedim. Başını kaldırıp bana baktı.
-"Deneyelim ama işe yarayabileceğini sanmıyorum." dedi.
-"Denemekten zarar gelmez."
Ayağa kalkmasına yardım ettim. Birlikte mahzenlere doğru yürümeye başladık. Ağızlarımızı bize verilen maskeyle kapatıp başımıza kapüşonlarımızı geçirdik. Mahzenlere doğru yürüdükçe soğuk artıyordu.
(ESRA'NIN ANLATIMIYLA)
Mahzenlere geldiğimizde Bulut oradaki masaya oturmuştu. Kameralardan Zeyn'i izliyordu. Üzülüyordum. Onun ve Zeyn'in böyle acı çekmesine üzülüyordum.
Bulut bizi görünce ekranı kapattı ve bize arkadaşlarımızla görüşmemiz için izin verdi. Parmaklıkların önüne geçtiğimizde bize baktılar. Gözleri öfkeyle bakıyordu.
-"Bizi öldürmek için geldiyseniz öldürün!" dedi Yusuf.
-"Sizi öldürmek için gelmedik. Sizinle konuşmaya geldik." dedim.
-"Burada herkes maskenin altına sığınıyor. Hepsi korkak. Hepsi alçak. Hepsi düzenbaz. Hepsi..." dedi Ela, fakat:
-"Sonradan pişman olacağın şeyler söyleme Ela. Size yardım etmeye geldik." dedi Nisa Ela'nın sözünü keserek.
-"Sizin bize nasıl bir yardımınız dokunabilir ki?" dedi Uras.
-"Sandığınızdan daha fazla." dedim.
-"Bir dakika sizsiniz!" dedi Zeynep. "Bunca zaman neredeydiniz?"
Sonunda biri bizim kim olduğumuzu anlayabilmişti. Nisa maskesini açtı.
-"Amiral bizi buraya hapsetti. Hiçbir yere kaçamıyoruz. Burada kaldık. Eğer Amiral'in istediği kişileri öldürmezsek de sizi öldürecek. Bunun olmaması için siz de Amiral'e katılmayı kabul edin. Daha sonra birlikte buradan çıkabiliriz." dedim. Bulut bize baktı.
-"Neden bunu bir askerin yanında söyledin?" dedi Sevde. Bulut'a baktım. Duvara yaslanmış başını ovuyordu. Muhtemelen Amiral'in yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Bir süre hiç kimseden ses çıkmadı. Ta ki Bulut kafasını kaldırıp "Dışarı çıkın!" demesine kadar. Dışarı çıktık. Daha sonra Bulut yanımıza geldi. Sesimizin duyulmayacağı bir yere geçtik.
-"Kimsin sen? Daha demin arkadaşlarından birini öldüreceğimizi söyledik sen hiçbir şey demedin." dedi Nisa.
-"Maskemi açacağım ama çığlık atmayacaksın." dedi Bulut. Nisa başını salladı. Bulut yavaşça maskesini çıkardı. Çıkardığı an Nisa'nın yüzü bembeyaz oldu.
-"Bu olamaz! Sen öldün, Uras bunu kendi ağzıyla söyledi. Olamaz bu. Sen nasıl yaşıyorsun? Ama bir dakika bu benim aklıma nasıl gelmedi ki? Ne kadar aptalım." diye söylenmeye başladı.
-"Uras mı benim öldüğümü söyledi?"
-"Sen onun yüzünden buradasın. Bir ödev yüzünden. Bir üşengeçlik yüzünden buradasın. Onun küçük bir yalanı senin 3 yılına mâl oldu. Sen onun yüzünden okula geldin. Onun yüzünden Amiral seni yakaladı. O küçük yalanı söylemeseydi sen normal bir şekilde hayatına devam edecektin."
-"Anlamadım." dedi Bulut.
-"Anlama zaten. Anlarsan Uras'ı mahvedersin çünkü."
-"Sakin ol Nisa." dedim ama beni duymuşa benzemiyordu. Etrafta dolanmaya başladı. Bir yandan da söyleniyordu. Sonra birden durdu ve Bulut'a baktı.
-"Şunu anlamadım, Zeyn'e bunu nasıl yaparsın?"
-"Yapmak zorundaydım." dedi Bulut. "Yoksa onu öldürecekti."
-"Sen de seni sevenlere acı çektirmeyi seçtin öyle mi?"
-"Evet. Yoksa öleceklerdi."
-"Söyleseydin Amiral'e benimle birlikte Zeyn'i de öldür diğer dünyada birlikte olalım diye. Amiral bunu seve seve yapardı zaten."
-"Nisa saçmalamayı kes!" dedim. "Şimdi sakinleş. Sonra içeri girip Bulut'un bizim tarafımızda olduğunu söyleyeceğiz." dedim. Bir süre sonra Nisa sakinleşti ve içeri girdik.
-"O bize yardım edecek." dedim.
-"Nasıl güvenebiliriz ki ona?" dedi Uras.
-"Onu tanıdıkça anlayacaksın kıt kafalı." dedi Nisa. Uras'a böyle dediğine göre normale dönmüştü. Buna sevinmiştim.
-"Şimdi düzgün bir plan yapmalıyız. Kısa sürede buradan kurtulmalıyız." dedim.
-"Peki ya o kim? Onun yüzünü neden görmüyoruz? Onu nasıl tanıyacağız?" dedi Zeynep. İşte bunu hiç düşünmemiştik.
-"O kısmı hallederiz."
-"Ama biz onun kim olduğunu öğrenmek istiyoruz." dedi Ela.
-" Abartmayın." dedi Bulut. Fark etmeden kendi sesiyle söylemişti. Herkes şaşkınlıkla Bulut'a döndü.
Herkes şaşkınlıkla Bulut'a dönerken Bulut hatasını anlamışa benziyordu. Sanırım ne diyeceğini düşünüyordu.
-"Sesin çok tanıdık geliyor." dedi Zeyn. Korktuğumuz başımıza gelmişti. Zeyn sesi tanımıştı.
-"Ne tanıdığı? Ben sizi gördüm ama siz beni görmediniz." dedi Bulut sert bir sesle. Bunun üzerine bizimkiler hiçbir şey demedi.
-"Amiral'in isteğini kabul edin." dedi Nisa.
-"Gerekirse ölürüz ama yine de Amiral'in yanında olmayız!" dedi Aylin. Diğerleri de Aylin'e hak verdiler.
-"Biz ülkemizde pis işler yapan insanların yanında olarak ülkemize ihanet etmeyiz." dedi Sevde.
-"Anlamıyor musunuz? Öleceksiniz."
-"Biz öleceksek namusumuzla ölürüz." dedi Ela.
-"Bize namussuz mu diyorsun yani? Sizin ölmemeniz için Amiral'in yanına gelmek zorunda kaldık ve namussuz olduk öyle mi?" dedi Nisa. Sinirlenmişe benziyordu.
-"Ben öyle..."
-"Nankörsün Ela, nankör! Sizin için kendimizi feda ettik biz. Hala bunu görmüyor musun? Daha ne yapalım? Ne yapmamızı istiyorsun? Kendimizi öldürmemizi mi istiyorsun?"
-"Nisa ben gerçekten öyle demek istemedim." dedi Ela. Nisa acı bir
şekilde güldü.
-"Nasıl öyle demek istemedin Ela? Biz sizin için kendimizi feda etmişken sen gelip siz şerefsizsiniz, namussuzsunuz, hainsiniz... Böyle yapacağınıza ölseymişsiniz daha iyi diyorsun!"
-"Fazla ileri gitme Nisa!" dedi Yusuf. "Öyle demek istememiş işte. Neden bu kadar uzatıyorsun anlamadım."
-"Sen kime oradan laf yetiştiriyorsun? Önce nerede olduğuna bak! Sizi kurtarmaya çalışan arkadaşlarına laf ediyorsun. Hepiniz nankörsünüz, hepiniz kıymet bilmezsiniz. Hepiniz düz yolu görmeyip taşlı yoldan gitmeye çalışan araba gibisiniz. Dikkat edin de taşlar lastiğinizi patlatmasın. Yoksa yola başlayamadan yolda kalırsınız!" dedi Nisa ve çıkıp gitti. Hiç kimseden çıt çıkmıyordu. Zeyn ağlamaya başladı. Onun duygusal bünyesinin bu kadar olaya fazla dayanamazdı zaten. Bulut Zeyn'in yüzüne bakamıyordu. Başını öne eğmişti. Uras iki bölgeyi ayıran parmaklıklara sırtını dayamış yerde oturuyordu. Gözleri dolmuştu.
-"Özür dilerim Zeyn. Yaptıklarım için. Seni üzdüğüm için. Arkadaşımı ölüme gönderdiğim için..."
Bulut Uras'ın bu sözünü duyunca başını kaldırdı. Neden böyle bir şey dediğini anlamamıştı.
-"... Kısacası her şey için özür dilerim Zeyn. Ben çok kötü bir hata yaptım. Bu hata dönülmez bir hata. İnan bana her gün vicdan azabı çektim. Her gün o küçük yalanımın nelere mâl olduğunu düşündüm. Yalanın ne kadar kötü bir şey olduğunu öğrendim. O ödev sayfasının nelere mâl olduğunu öğrendim. O küçücük yalanın yapabileceğini öğrendim. Ben çok özür dilerim."
Bulut, bir şeyler anlamışa benziyordu. Gözlerinde hem hayal kırıklığı, hem kızgınlık, hem acı vardı... Beni kolumdan tutup dışarı çıkardı.
-"Bana ne olduğunu düzgünce anlat!" dedi.
-"Önce bir sakin ol." dedim.
-"Önce bana Uras'ın ne yaptığını anlat!"
-"O gün, senin kaybolduğun gün. Uras sana üşendiğinden ödevi atamamış. Sen okula geldiğinde Amiral seni yakalayabilecek fırsatı bulmuş..."
-"Yani sen bütün yaşadıklarımın sorumlusunun Uras olduğunu mu söylüyorsun?"
-"Maalesef ki evet."
-"Bir daha içeri girme!" dedi ve mahzenlere geri döndü.
*****
(BULUT'UN ANLATIMIYLA)
İhanet nedir? Neden yapılır? İnsan zorunda bırakılınca mı ihanet eder sevdiklerine? Yoksa hayatından bıktığı için mi? Peki ya yalan... O nedir? Neden söylenir? Çaresiz kalınca mı yalan söylenir? Yoksa keyfi mi? Küçük bir yalan en fazla nelere mâl olabilir? Karşındaki insanın güvenine mi, hayatına mı? İnsan hayatına mâl olan yalanı kimin söylediğini öğrenirse ne olur? Hele de bunu söyleyen en yakınındakiyse...
Ben yıllar boyunca acı çektim; ihanetin acısını, vicdan azabının acısını, aşk acısını...
Daha demin en yakın arkadaşımın bana söylediği yalanın hayatımı mahvettiğini öğrenmiştim. Ne kadar acı bir şeydi; insanın en yakın arkadaşının söylediği sözün hayatının mahvetmesi...
Karşımda sevdiğim ağlıyordu. Onun yüzünden... Hayatım mahvolmuştu. Onun yüzünden... Amiral yıllarımı çalmıştı. Onun yüzünden... Geçireceğim güzel günler solup gitmişti. Onun yüzünden. Ellerimle öldürmek istiyordum... Ellerimle benden çaldığı her şeyin hesabını sormak istiyordum...
Masada oturmuş yumruklarımı sıkıyordum. Ellerim bembeyaz olmuştu. Diğerlerine baktım. Hepsinin yüzü gergindi. Bazıları duvarı izliyordu. Bazıları yere çökmüştü. Uras yere çökmüş, başını ellerinin arasına almıştı. Şu an vicdan azabı çekiyor olması umurumda bile değildi. Belki onun bu hatası Zeyn'in beni affetmemesine bile sebep olabilirdi. Sinirden başım ağrıyordu. Telsizimden nöbeti devralması için Tarhun'u çağırdım. Çok becerikli değildi. Hatta hiç becerikli değildi. Bir silahı tutmayı bile başaramamıştı.
Tarhun geldiğinde hızla mahzenlerden çıktım. Daha fazla Uras'ın yüzünü görmek istemiyordum. Zeyn'in ağladığını görmek istemiyordum. Odama gittim. Amiral için önemli bir adamdım. Bu yüzden tek kalıyordum. Kimsenin bana saldırmasın diye. Herhalde bunu Tarhun yapardı. Kapımı kilitleyip yatağıma attım kendimi. Komodinimden MP3'ümü ve kulaklığımı çıkardım. Burada internete erişimi başkalarının kontrol etme riski vardı. Bu yüzden MP3'ü kullanıyordum. Sürekli aynı şarkıları dinliyordum. En sevdiğim grubu, "Mavi Gri' yi... Şarkıları tam benim tarzımdı. Çoğu sakin, bazıları haraketli. Güzeldi işte. Yeni çıkan her şarkılarını buna yüklüyordum. Normalde İstanbul'da olan konserlerini kaçırmazdım ama 3 yıldır gidemiyordum. Buradan kurtulursam ilk iş Mavi Gri konserine gitmek istiyordum. Müziği başlattıktan sonra buraya gelişimden beri olanları düşündüm. Ne kadar çok şey olmuştu... Kaç kişi öldürmüştü Amiral... Kaç kişi gelmişti ekibe... Yaptıklarımı düşündüm, Amiral'in öldürttüğü kişileri düşündüm. Öldürmek zorunda kaldığım zamanları düşündüm... Çok yorulmuştum, buradan bıkmıştım. Belki de ilk başta kafama sıkmalıydım. Beni sevenlerin gerçekten öldüğümü bilmesi daha iyiydi. Benim yüzümden üzülmezlerdi. Ben bunları düşünürken en sevdiğim şarkılardan birinin nakaratı gelmişti.
" Ardına bakma diyorsun öyle sever gibi
Arkamdan ağlama ne olur dik durabilmeyi
Sen öğrettin aşkı bana
Bu şehri sevmeyi
Keşke öğrenseydim sensiz kalabilmeyi... "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ OYUN I - OYUNA HOŞGELDİNİZ
Ficção AdolescenteOn beş tatilinde ailelerinin okul var demesi nedeniyle okula giden öğrenciler okulda hiç ummadıkları bir şeyle karşılaşırlar. Okulda kaldıkları bir hafta boyunca, yatmak için sınıflarındaki sıraları birleştirip kendilerine yatak yaparlar. Bir gece...