18. Bölüm Seviyorum demek kolaydır, zor olan gerçekten sevebilmektir...

3 0 0
                                    

MAVİGRİ - ÇOK ÖZLEDİM

(Rana'nın Anlatımıyla)
Zor olan nedir? Seviyorum demek mi yoksa sevmek mi? Gerçekten sevebilmek sizce kolay mıdır? Seviyorum demekle sevilir mi bir insan? Sevmek gerçekten kolay mı? Herkes seviyorum der ama herkes gerçekten sever mi?

"Seviyorum demek kolaydır, zor olan gerçekten sevmektir..."

-"Ne demek seni önemsiyorum?" diye sordum şaşkınlıkla. Cevap vermedi. "Sana bir şey sordum Toprak!"
-"Buradan birinin daha ayrılmasını istemiyorum. Birine daha zarar gelsin istemiyorum." dedi. " O yüzden oraya gitmeyeceksin."
-"Sen ne hakla benim adıma karar verebiliyorsun? Neyimsin sen benim? Annem misin, babam mısın, sevgilim misin? Benim kararlarıma karışma hakkın yok!" dedim sinirle.
-"Sevgilin olsam karışmama izin verecek miydin?"diye sordu. Bir anlığına diyecek bir şey bulamadım. Gözlerime bakarak cevabımı bekliyordu. İçimde kabaran duyguları bastırmaya çalıştım.
-"Sen yalnızca benim sınıf arkadaşımsın, başka hiç bir şey değilsin Toprak!" dedim.
-"Arkadaşlar her ne olursa olsun birbirlerini korurlar."dedi ciddi bir şekilde. Başını parmaklıklara dayamış yere bakıyordu.
-"Bunu bana yapma!"dedim yalnızca kendimin duyabileceği bir sesle. Ama o duymuş gibi başını kaldırarak gözlerimin içine baktı. Gözlerinde hüzün, korku, endişe... Daha birçok şey vardı. Bir yandan da başka şeyler de var gibiydi. Çözemediğim şeyler...
-"Benim korunmaya ihtiyacım yok!" dedim daha sakin bir sesle. Yine de ciddiydim. "Küçük bir çocuk değilim, kendimi koruyabilirim!"
Gülümsedi. Bu acı bir gülümsemeydi.
-"Tamam, sen kazandın. Ne yaparsan yap. Ama şunu unutma; Fazla kibir başarısızlığı da beraberinde getirir." dedi. Karnımın kasıldığını hissettim. Gözlerime yaşların dolduğunu hissediyordum. Ağlamamak için gözlerimi kapattım. Bir süre öyle durdum.
-"Hey, birisi var mı?! Buraya bakan biri var mı?"diye bağırdım kapıya doğru. İçeri bir asker girdi.
-"Ne var?!" dedi umursamazca.
-"Amiral'le görüşmek istiyorum."dedim.
-"Ben de." dedi Ela arkamdan.
-"Vayy, güzellikler sonunda yola gelmeye başlamış."dedi asker sırıtarak.
-"Düzgün konuş lan!" diye bir ses geldi erkeklerin tarafından. Yusuf ve Toprak aynı anda demişti bunu. Hafifçe gülümsedim. Nedense Toprak'ın beni önemsemesi hoşuma gitmişti.
-"Beyleri sinirlendirmişiz ha?"dedi asker gülerek. "Rahat durun!"dedi sesini ciddileştirerek.
-"Kes sesini asker bozuntusu! Oraya gelirsem pestile çeviririm seni! Sinirimi bozma ayağını denk al!" dedi Yusuf sinirle. Asker küçük bir kahkaha attı. Toprak tepkisizdi.
-"Yılışık yılışık gülme, gelir oraya pataklarım seni!" dedi Yusuf. Asker tekrar gülmeye başladı. Bir yandan parmaklıkların kilidini açtı. Ela ve ben dışarı çıktık. Biz çıktıktan sonra asker tekrar kilitledi.
-" Güzellikler bunlar sizin sevgiliniz mi? Davranışları öyle de..." dedi asker. O an Toprak tekrar gözlerime baktı. İçimin burkulduğunu hissettim.
-"Evet öyleyiz!"dedi Yusuf.
-"Hayır değiller. Yalnızca arkadaşlarımızlar."dedi Ela sakin bir sesle.
-"Ela, güzelim... Konuşmuştuk bunları."
-"Lütfen sus Yusuf. Yalnızca sus."
-"Birileri bu güzellikleri fena kızdırmış sanırsam!" dedi asker.
-" Sen düzgün konuş demekten anlamıyor musun?"dedi Toprak. Tepki vermesi bile kalbimin hızlanmasına yetmişti.
-"Anlıyoruz herhalde. Ama sen rahat dur demekten anlamıyorsun sanırım."
-"Anlıyorum. Diyorsun ki gel ağzımı burnumu kır!"
Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdım. Askerin gülüşü ise soldu.
-" Biliyor musun sende tam şey tipi var... Neydi o... He, hatırladım! Seven ama karşılık bulamayan." dedi asker.
Bacaklarımın boşaldığını hissettim. Gözlerimi kapatıp kendime gelmeye çalıştım. Gözlerimi açtığımda Toprak'ın bana baktığını gördüm. Bir iki adım geri çekildim. Nedense başım dönmeye başlamıştı.
-"Bu çocuk şu güzellikten hoşlandığına göre sen de bu güzellikten hoşlanıyor olmalısın." dedi asker beni göstererek. O an nefesim kesildi. Yıllardır bana uğramayan klostrofobimin geri geldiğini hissettim. Duvara tutunarak destek almaya çalıştım.
-"Rana iyi misin?" dedi Ela. Zorlukla,
-"Klostrofobi." dedim. Sonra etrafımdaki bütün sesler boğuklaştı. Herkesin bir şey dediğini görüyordum. Başım dönüyordu. Yalnızca Toprak'ın askere onu çıkarması için bağırdığını duydum. Gözüm kararmaya başlamıştı. Dengemi sağlayamıyordum. En son kollarımdaki güç tükendiğinde yere düştüğümü ve birisinin beni tuttuğunu hissettim. Sonra bilincim tamamen kapandı. Her yer kapkaranlık oldu.
*****
Gözlerimi zorlukla araladığımda artık mahzenlerde olmadığımızı gördüm. Beyaz bir odada, beyaz bir yatakta yatıyordum. Koluma serum takılıydı. Yan taraftaki koltuğa baktığımda Toprak'ın bir elini başına dayamış uyuyordu. Diğer eliyle elimi tutuyordu. Başıma bir ağrı saplandığında tuttuğu elim başıma gitti. Elimi çekmemi hissetmiş olacak ki uyandı. Elini çekerek toparlandı.
-"Uyanmışsın."dedi yumuşak bir sesle.
-"Ne oldu bana?"diye sordum.
-"İyi beslenmediğin için güçsüz düşmüşsün. Bir de üstüne klostrofobin tutunca bayılmışsın."dedi. Bir süre konuşmadık.
-"Senin klostrofobin mi vardı."diye sordu.
-"Küçükken vardı. Sonra baya azaldı. Ne olduysa bugün tetiklendi ve boğuluyormuşum gibi hissettim. Hiç bu kadar kötü olmamıştım." dedim.
-"Keşke daha önce söyleseydin klostrofobin olduğunu."dedi.
-"Niye ki?" diye sordum şaşkınlıkla.
-"Yanında olurdum."dedi gözlerime bakarak. "Ama senin başkalarına ihtiyacın yoktu değil mi? Sonuçta küçük bir çocuk değilsin."dedi gözlerini kaçırarak. Bunu beklemiyordum.
-"Özür dilerim. Fazla kaba davrandım. Daha nazik olabilirdim." dedim.
-"Önemli değil."dedi hızlıca. Yatakta doğrulmaya çalıştım. Beni durdurdu.
-"Daha yeni uyandın kendini fazla yormamalısın." dedi. Doğrulmama yardım etti. Başımdaki ağrı geçmemişti.
-"Ben kaç saat uyudum?"diye sordum başımı ovalayarak. Hafifçe gülümsedi.
-"18 saat kadar." dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı.
-"Yuh! Ben bebekken bu kadar uyumuyordum." dediğimde yüzündeki gülüş büyüdü.
-"Ben bayıldığımda ne oldu?"diye sordum.
-"Asker ne yapacağını bilemedi. Sonra bütün kapıların kilidini açtı. Herkes başına toplandı. O anda Rüzgar bir kaç askerle geldi. Askerin izinsizce sizi çıkardığını görmüş. Senin bayıldığını ve herkesin dışarıda olduğunu görünce sinir krizi geçirdi resmen. Askere de çok kızdı. Sanırım sizi Amiral'e değil de başka bir yere götürecekmiş. Askerin şansına Amiral burada değilmiş. İşte sonra seni buraya getirdiler. İçlerinde doktor varmış. O baktı sana. Aslında diğerleri de buradaydı. Rüzgar onları başka bir yere götürdü."
-"Mahzenlere mi?"
-"Hayır, sanırım ayrı odalara koymuş. Mahzenlerde durmamızın sağlığımızı kötü yönde etkilediğini düşündüğü için ayrı odalara koymuş. Bunun bir sebebi de kavga çıkmaması."
-"Sen ne zamandır buradasın?" diye sordum.
-"Sen bayıldığından beri.
Gözlerimin dolduğunu hissettim. Sonra gözümden yanağıma bir yaş süzüldü.
-"İyi misin?" diye sordu endişeyle.
-"Çok ağır geliyor. Her şey çok ağır geliyor. Artık kaldıramıyorum. Sürekli seçim yapmamız bekleniyor. Sürekli birisi gidiyor ve geri gelmiyor. Sürekli eksiliyoruz. Birleri için üzülüyoruz. Çok  yoruldum. Çıkmak istiyorum bu cehennemin içinden. Bıktım artık buradan." dedim ağlayarak. Bir şey demedi. Ben hala ağlıyordum. Ağlamam gittikçe artıyordu. Onun sürekli dizini oynattığını gördüm. Ama neden böyle yaptığını soramayacağım kadar çok ağlıyordum. En son gelip yatağa oturdu. Eliyle çenemi tutarak yüzümü ona çevirdi. Gözlerine baktığımda onun da gözlerinin dolduğunu gördüm.
-"Lütfen ağlama. Onların senin ablalığına ihtiyaçları var. Benim sana ihtiyacım var. Onlar senden güç alıyorlar. Ben senden güç alıyorum. Onların seni güçlü görmeye ihtiyaçları var. Benim seni güçlü görmeye ihtiyacım var. Herkes seni çok seviyor ve seni üzgün görmeye dayanamıyorlar. Ben seni güçsüz görmeye dayanamıyorum."dedi ellerimi tutarak.
-"Gerçekten mi?"dedim burnumu çekerek. Hafifçe gülümsedi. Gözlerimin içine baktığında gözlerinin parladığını fark ettim.
-"Gerçekten."diye cevap verdi. O anda tekrar nefesim kesildi. Klostrofobim geri gelmişti. Nefesimin kesildiğini gören Toprak'ın yüzündeki gülümseme soldu. Hızlıca odadan çıktı. Geri geldiğinde yanında beyaz önlüklü bir kadın vardı. Kadın dolaptan bir iğne çıkardı. Serumuma elindeki iğneyi eklerken ben hala nefes alamıyordum. Toprak beni rahatlatmaya çalışıyordu. Ama benim nefesim bir türlü düzelmiyordu. Yavaş yavaş uykumun geldiğini hissettim. Gözlerim yavaş yavaş kapandığında Toprak'ın beni tekrar yatırdığını gördüm. Sonra kulağıma eğilip şunları söyledi:
-"Seni seviyorum..."
Ve yine siyah bir boşluk...
*****
Tekrar uyandığımda yanımda yine Toprak vardı. Bu sefer elimi tutmamıştı. Koltukta elini alnına koymuş duvarı izliyordu.
-"Bu sefer ne kadar uyudum?"diye sordum hafif bir tebessümle. Uyandığımı görünce o da gülümsedi.
-"Çok değil, iki saat kadar."dedi. Kıpırdanarak doğrulmaya çalıştığımda yardım etti.
-"Burada uyanmamı beklemekten sıkılmadın mı?"
-"Hayır sıkılmadım." dedi. "Yanımda duran manzarayı izliyordum."
Bunu duyduğumda yanaklarımın kızardığını hissettim. Beni uyurken izlemişti. Bundan da sıkılmamıştı. Ona yalnızca gülümsemekle yetindim.
-"Utanmana gerek yok, yalnızca iltifat etmek istemiştim."dediğinde yanaklarımın daha da kızardığını hissettim. Bunu bilerek mi yapıyordu?
-"Utandığımı kim söyledi?"dedim ciddi bir sesle.
-"Sözlerimle rahatsız ettiysem özür dilerim."dedi alıngan bir sesle. "Yalnızca seni rahatlatmak istemiştim."
-"Bunu bilerek mi yapıyorsun?" diye sordum.
-"Neyi?"diye sordu şaşkınlıkla.
-"Bilerek beni utandırıyorsun."dedim sitemli bir sesle. Gülümsedi. Yanaklarım daha da kızardı. Bunu bilerek yapıyordu. Ben de onu korkutmaya karar verdim. Nefesim kesilmiş gibi yaptım. Yine klostrofobim tutmuş gibi. Bir anda yüzündeki gülümseme kayboldu. Yerini endişe aldı. Beni sakinleştirmeye çalıştı. Sakinleştiremeyince kapıya yöneldi. Kapıyı açacakken gülmeye başladım. Güldüğümü görünce şaşırarak bana baktı. Kapıyı kapatıp yanıma geldi.
-"Neden böyle bir şey yaptın?" diye sordu kızgın bir şekilde.
-"Sen beni bilerek utandırıyorsun ama."dedim bir çocuk gibi.
-"İkisi aynı şey mi?"
-"Evet."
-"Nasıl korktuğumu görmedin mi?!"dediğinde gülmeyi kestim. Gerçekten korkmuş muydu?
-"Gerçekten korktun mu?"diye sordum merakla.
-"Aklım çıktı!"dedi kızgınca. Onu böyle görünce gülesim gelmişti. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.Kızgın bir şekilde odada dolaşıyordu. Kendimi tutamayıp gülmeye başladığımda o da ciddiyetini kaybederek gülmeye başladı.
-"Bir daha böyle yaparsan tepkim daha fena olur."dedi gülerek.
-"Bunu böyle söyleyince seni ciddiye alaşım gelmiyor."dedim.
-"İnan bana tepkimi tahmin edemezsin."
Biz gülüşürken Rüzgar odaya girdi.
-"Bizim uykucu uyanmış." dedi. "Daha iyi misin?"diye sordu bana dönerek.
-"Şaka yapacak kadar iyi."dedi Toprak.
-"Üzülerek söylemeliyim ki Amiral gelene kadar sizi odalara almak zorundayım."dedi.
-"Ya yine klostrofobisi tutarsa?"diye sordu Toprak endişeyle.
-"Ela'nın yanında kalacak. Bir şey olursa diye kapıya en güvendiğim adamlarımı koydum."dedi Rüzgar. Toprak'ın yüzündeki endişe silinmemişti. Odaya beyaz önlüklü kadın girip serumu çıkardı. Toprak ve Rüzgar odaya gidene kadar eşlik ettiler. Toprak benim yanımdaki odada kalacaktı.
Odaya girdiğimde arkamdan kapıyı kilitlediler. O an nefesimin daralmaya başladığını hissettim. Ela beni yatağıma oturttu. Bir süre sakinleştirmeye çalıştı. Yaptıkları biraz etki etse de Toprak'ınkiler kadar etkili olmadı. Uzun bir süre sonra sakinleştim. Bir an önce Amiral'le görüşmek istiyordum.
-"Toprak her zaman yanındaydı. Uyuduğun zaman, nefesin normale döndüğü zaman Rüzgar bizi odadan çıkardı. Yanında yalnızca Toprak vardı. Rüzgar bunun güvenliğin için olduğunu söylese de bence kendi Toprak istedi."dedi Ela.
-"Gerçekten mi?"diye sordum şaşkınlıkla.
-"Evet. Sen bayılmadan önce dengeni kaybettiğinde seni o tuttu. Yoksa kafanı yere çarpacaktın."
Hafifçe gülümsedim.
-"Onun yanında kendini iyi hissediyorsun. Ama benim yanımda rahatsızsın. Sürekli nefesin kesiliyor."dedi.
-"Ne alakası var? Ben senin yanında da gayet iyiyim. Orada rahat olmamın sebebi serumdaki sakinleştiriciler yüzündendi."dedim huzursuzca. Güldü.
-"Bahane üretmeye çalışma. Her şey ortada. Seni yalnızca o sakinleştirebiliyor."dedi.
-"Bunlar yalnızca senin kurgun."dedim.
-"Ben kurgu yapmıyorum, sen görmezden geliyorsun. Hatta onu da görmezden geliyorsun. Senin için çırpınıp duruyor sen onu elinin tersiyle itiyorsun. Bu yalnızca burada olanlarla sınırlı değil. Okulda da böyleydi. Ama sen fark etmiyordun. Hala da körsün."
-"Böyle bir şey yoktu!"
-"Vardı Rana. Senin için bir ton şey yaptı. Hiç birini de mi görmedin?"
-"Ne yaptı? Söylesene bana ne yaptı bunca zaman? Canımı avutmaktan başka ne yaptı? Söylesene!"dedim bağırarak. Nefesim kesilmeye başlamıştı.
-"Yalnızca canımı acıttı o benim. Mahalledeki o sarışınla gezerken kalbimi paramparça etti. Canımı acıttı. O kızın yaptıklarını saymıyorum bile!"
-"O kız sana ne yaptı ki?"
-"Evime geldi, beni tehdit etti. Ben ona diklenince bütün evi darmaduman edip gitti. Annem eve geldiğinde sinir krizi geçirdiğimi söyledim. Mahallede psikopat kız diye dedikodum çıktı. Bu yüzden bir yıl boyunca psikoloğa gittim. Koca bir yıl...Sarışını evime çağrıp dövmüşüm sonra da sinir krizi geçirmişim. Bunun için gelip bana hesap sordu.O yüzden bana bir daha Toprak'ın savunma anladın mı?" dedim. Sakladığım her şeyi dökmüştüm.
-"Ben bunları bilmiyordum."dedi Ela üzgün bir şekilde.
-"Kimse bilmiyordu."dedim.Nefesim iyice kesilmeye başlamıştı. Yatağıma oturdum sakinleşmeye çalıştım ama bir faydası olmadı. Ela kapıya vurup durumu askerlere söyledi. Bir süre sonra askerler Toprak'la birlikte odaya geri geldiler. Toprak'ı görünce nefesim daha da düzensizleşti. Ona zorlukla gitmesini söyledim.
-"Neden?"diye sordu. Yalnızca,
-"Git."diyebildim. "Rahat bırak beni, defol git! Seni görmek istemiyorum."
Anlamamış gibi yüzüme baktı. Ben sinirle sözlerimi tekrarladım.
-"Anlamıyorum, ne yaptım ki ben sana?"diye sordu. Sesi sitem ve endişe doluydu.
-"Yalnızca git Toprak, yalnızca git. Seni görmek istemiyorum!"dedim.
-"Bana ne olduğunu söylemezsen hiç bir yere gitmeyeceğim!"dedi sesini yükselterek.
-"Git diyor kız işte!" dedi Ela kızgın bir şekilde. Kapıdaki görevliler Toprak'ı dışarı çıkardılar.Toprak bu sefer duvardan seslenmeye başladı.
-"Hey, duyuyor musun beni? Ne oldu diyorum sana!"
O yan tarafta bağırırken nefesim biraz olsun düzene girmişti. Bir süre sonra Rüzgar geldi. Amiral'in geri döndüğünü ve bizimle konuşabileceğini söyledi. Ela ile birlikte odadan çıktık. Yan taraftan Toprak'ı da çıkardılar. O neden geliyordu ki? Biz gitmek istediğimizde gelmek istememişti. Toprak'la Rüzgar yanımıza geldiğinde Toprak hala sinirli gibiydi. Havası kimeyse? Rüzgar sessiz olmamız için bizi uyardı. Yürümeye başladık.
-"Ne olduğunu söyleyecek misin?"diye sordu Toprak. Cevap vermedim.
-" Seni kırdım mı? Seni rahatsız edecek bir şey mi yaptım? Ne olduğunu söylemezsen sana yardımcı olamam."dedi.
-"Yardımcı olmanı isteyen yok!"dedim sertçe.
Durdu. Ben yürümeye devam ettim. Hızlıca arkamdan geldi ve kolumu tuttu. Durmak zorunda kaldım. Beni kendisine döndürdü. Ona bakmadım. Eliyle çenemi tutup yüzümü kendisine çevirdi. O an gözleriyle karşılaştım. Yine hüzünlüydü gözleri. Ama bu sefer pişmanlık da vardı.
-"Geçmişte olanlar için senden gerçekten özür dilerim."dedi.
-"Özür dileyince geçiyor..."
Sözümü kesti.
-"Daha sözümü bitirmedim ve sen beni dinlemedin! Her şey bir oyundu tamam mı? Her şey... O kız da gerçekten sevgilim değildi. Yalnızca bir arkadaşımdı. Bir gün can sıkıntısından oynadığımız çok saçma bir oyun vardı. Cezalıydı. Ben de enayi gibi  gidip cesaret seçtim. Onların istediği çoğu şeyi yapmak zorunda kaldım."dedi. Şu an bana her şeyi itiraf ediyordu. Ama yaptıklarının sebebi yalnızca bir oyundu. Bu oyun benim kalbimi paramparça etmişti.
-"Beni kırmaya değer miydi?"diye sordum gözlerinin içine bakarak.
-"Seni kırdığım için her gece vicdan azabı çektim. Her gece... Kendime kızdım. Eğer onların istediğini yapmasaydım..."
Durdu. Söyleyecek bir şeyler arıyordu.
-"Ne olurdu yapmasaydın?"
-"Seni kaybederdim..." dediği an donakaldım.
-"Oyuncak mıyım ben?"diye sordum. Siniri bozulmuş gibi gülümsedi.
-"Sen o zaman başkasını seviyordun. Onu..."dedi. "Onu" dediği kişi çocukluk arkadaşım Can'dı.
-"Ne?"dedim şaşkın bir şekilde. Can hiçbir zaman sevgilim olmamıştı. Zor zamanlarımda yanımda olan kişiydi. Zaten onun sevgilisi vardı. Bunu sadece yakın arkadaşları biliyordu.
-"Her zaman yanında o vardı."dedi mutsuz bir sesle. "Eğer arkadaşlarım isteğini yapmasaydım sana seni sevdiğimi söyleyeceklerdi. O zaman da seninle arkadaşlığım bozulacaktı."
Bu sözlerine inanmalı mıydım?
-"Sen... Gerçekten beni mi seviyordun?"diye sordum. Tekrar gülümsedi. Kulağıma eğildi,
-"Seni hala seviyorum ve sevmeye de devam edeceğim..." dedi. Yutkundum.
-"Seviyorum demek kolay, zor olan gerçekten sevebilmek..."dedim.
-"Bana bir şans daha veremez misin?"
-"Bu zamandan sonra sana arkadaşlıktan başka hiçbir şey veremem Toprak..."
-"Neden?"
-"Ben kalbimi uzun zaman önce bir daha açılmamak üzere kilitledim."
-"O kapıyı açacak anahtar illaki vardır."
-"O anahtar seninle birlikte kayboldu..."
-"Ben o anahtarı bulabilirim."
-"Sen onu bulmayacak kadar körsün Toprak."
-"Bu da nereden çıktı?"
-"Sen gözünün önündeyken sevgimi görememişken o anahtarı nereden bulacaksın?"
-"Gerekirse o kapıyı zorlarım."
-"O zaman kalbimi parçalarsın."
-"Benim sevgim senin kalbini parçalamaz.Onu tamir eder."
-"Senin sevgin kalbimi tamir etmektense kalbimi toza çevirir."
-"Sen izin vermiyorsun ki kalbini tamir etmeme."
-"Çünkü sana güvenmiyorum."
-"Senin bana güvenmen için ne yapmam gerekiyor?"
-"Hala anlamıyor musun Toprak? Olmaz diyorum olmaz!"
-"Biliyor musun ismimi kimse böyle güzel söylemiyor. Eskiden ismimi sevmiyordum. Ama senden sonra benim için her şey değişti. Senin sevdiğin her şeyi seviyorum. İsmimin ağzından çıkışını seviyorum. Dünya artık benim için daha anlamlı. Yaşamak için bir sebebim var ve o sebep sensin. Sen mutlu olduğunda ben de mutlu oluyorum, üzüldüğünde üzülüyorum. Seni gerçekten çok seviyorum. İnan bana."
Sözleri samimi gibiydi. Ama ona inanamıyordum. Daha doğrusu inanmaya gücüm yoktu.
-"Sana inanacak kadar gücüm yok! Seni sevecek kadar güçlü de değilim ben! Anlıyor musun beni?! Senden nefret ediyorum!"diye bağırdım. Tekrar gözlerime baktı. Bakışları yorgundu. Yalnızca baktı. Acı çekiyor gibiydi.
-"Birbirinize yaptığınız serenat bittiyse gidebilir miyiz?"diye sordu Rüzgar. Duvara yaslanmış bize bakıyordu. Toprak'tan uzaklaşıp ona döndüm.
-"Gidebiliriz."dedim sakince. Ela'nın yanına geçtim. Ela kulağıma fısıldadı.
-"Kızım bu çocuk sana yanık."dedi. Ona kızgın bir bakış attım. Bakışlarını öne eğdi.
Yürümeye devam ettik. Toprak en arkamızdan geliyordu. Kapısında Amiral yazan odaya geldiğimizde Rüzgar'la birlikte içeri girdik. Amiral masasında oturmuş bilgisayarına bakıyordu. Bizi görünce bilgisayarını kapatıp bize döndü.
-"Vay, kimleri görüyorum?"dedi gülerek. "Birleri sonunda yola gelmiş sanırsam."
-"Bu yol yol değil de, neyse."dedi Toprak.
-"Neden şu zamanın gençleri böyle artist? Anlamıyorum, havanız kimse ya sizin?"dedi Amiral.
-"Bizi buraya laf sokmak için mi çağırdın?"dedi Ela.
-"Soruna bir soruyla cevap vereyim. Siz buraya bana artistlik yapmaya mı geldiniz?"dedi Amiral. Çok pis laf sokmuştu.
-"Bizi yanına alınca ne kazanmış olacaksın? Biz bir avuç genciz."dedim.
-"Bak seni sevdim. Laf sokmadan direk sordun sorunu. Şimdinin gençlerine benzemiyorsun. Daha olgun ve neyi ne zaman söyleyeceğini biliyorsun. Bunun yanında senden özür dilerim. Bizim veletlerden biri size terbiyesizlik yapmış sanırım."
-"Evet oldu öyle bir hataları."dedi Toprak.
-"Her neyse, cezasını verdim zaten. Belki de yanıma aldıklarımı daha iyi seçmeliyim. Her ne kadar kötü bir adam olsam da terbiyesizliği kabul etmem."

TEHLİKELİ OYUN I - OYUNA HOŞGELDİNİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin