15- Prens Dahil...

290 37 59
                                    

Merhabaaa

Öncelikle hoşgeldinizz daha sonrasında umarım beğenirsiniz

×

Jisung

Zamanında annem demişti ama bana git okuluna diye. Ben naptım kaçıp durdum tabi. Şaka şaka. Yani evet annem oku derdi de Minho benimle birlikte kaçamadığı için ben kaçarken hep şikayet ederdi hocalarımıza. O zaman bile pislik bak.

Elimde ovaladığım tası sudan geçirdim ve büyük çekmecenin içine koydum. Bir yandan felix ile Jeongin yaklaşan kış için konuşurken ben de yanlarına gidip masaya oturdum. Felix konuşmadan elinde ki pirinçleri ayıklayamazken yavaşça önüme çektim. Fazlaları ama bu saray halkı ne yesin! İşte cefakar ben.

Felix hala Jeonginle konuşurken hiç bana dönmeden elini geri çekti ve pirinçleri almama izin verdi. Bir yandan pirinç ayıklarken bir yandan da ikilinin konuşmasını dinliyordum.

"Öyle işte. Yani bu kış için yeterli hasılat olmazsa Kral hafta da 3 yapacakmış köy davetini"

"Ne yani aç mı kaldık?"

"Ne demek aç kaldık?"

"Jisung sen işine odaklan! Ayrıca ne açlığı saçmalamayın. Sizce bu sarayda aç kalır mıyız? Kral yeni mamüller getirmiş. Sarayın bodrumunda saklıyormuş. İsmini tam hatırlamıyorum ama patos mu pitos mu ney di. Baya doyurucu bir şey miş hemde"

"Pitos değil o. Patates"

Duyduğumuz sesle hemen kapıya bakmıştık 3'ümüz de. Jeongin ani hareketler ile oturduğu yerden kalkarken dizini çarptığı için yere  düşerken Felix ve Komutan Hyunjin hâlâ bakışıyordu.

Ben ise elimde pirinç taneleri onları izliyordum. Jeonginin Komutan Hyujin'e olan hayranlığının farkındaydım ama bunu aşka yormuyordum. Kendisi kendini ona aşık sanabilir ama o daha çok küçük. Hayranlıkdan başka bir şey olamaz o yüzden. İlerde pişman bile olabilir.

"Şey diyecekdim ben"

Eliyle arkasını işaret ederken gözlerimi hâlâ felixten çekmiyordu. Jeongin ise yanımda dikilmiş hâlâ komutan Hyujin'e bakıyordu. En son kolundan tutarak yanımda ki sandalyeye oturttum.

"Kraliçe.. eşyaları.."

Kelimeleri arasında aldığı nefeslerle cümle kurması daha da zorlanıyordu. Pirinçleri bıraktım ellerimi birbirine vurarak silkeledim. Ayağa kalkıp ikisimin arasına girdim. Konya gir Komutan!

"Odasında yani.. gidecek"

"Kelimeleri verdi cümleyi biz tamamlıyoruz"

Kurduğum cümle ile ortamda ki herkes bana bakıyordu. Hasat dan çıkan ürünlerin yerleşimi için saray çalışanları bodrum kata inmişlerdi bu yüzden mutfak da tek dik.

Ortamda ki sessizlik giderek gerici bir hal alıyordu.

"Ha? Yani şey kraliçe gelene kadar eski kumaşları ve kıyafetleri köylülere dağıtıp yenilerini getirmeniz gerekiyormuş. Prensin emri"

"Hah Veliaht Piç'e bak sen"

Kollarımı birbirine dolarken bana dönen bakışların farkında değildim. Kendi kendime konuşurken etrafıma baktım ve bana bakan gözlere baktım.  'ne var?" manasında kafamı salladım Hyunjin'e. O ise hızlıca gözlerimi kırpıştırdı ve kafasını iki yana salladı.

Veliaht PiçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin