Uzak gelecekte tek bir devlet altında birleşmiş insanlık dört ayrı türe evrilmiştir. Üç temel tür ve bir yardımcı tür. Nullalar, unuslar, dekalar ve diğerleri; artıklar.
Garen diğerlerinden biridir. NUD'un yurttaşları arasında en aşağı sınıfta yer...
seviyorum burayı, sevmeye de devam edeceğim. anlatacak çok şeyim var zira *-*
*Au/Ra - panic room
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Kısım 9 : Ölümün hak edilmiş hali
"Ondan hoşlanmıyorum."
Kimseye bunu söylemek istemezdim çünkü başkalarının basit saydığı tespitleri dile dökmek benim için, Garen için her zaman meşakkatli olmuştur. Ancak Fabien kısıtlı zamanda bazı kanıları benden kerpetenle alınan bir diş gibi koparmasını bilmişti. "Ne toplantısından bahsediyor niye kıkırdıyor bilmiyorum ama ondan gerçekten hoşlanmıyorum."
"O senden hoşlanmış." Bantlı parmaklarını dizginlere ulaştırdı Cesur, hayvanın eğik başını kaldırdı. "Harada dönüşünüzü beklediği için yalnızdı. Bana seni anlattı."
Bir şeye emin oldum. Haz etmediğim turunç melez değildi yalnızca. Korunaksızlığımdı, dipsiz bir kuyu kadar belirsiz olmasına rağmen gizimin ortağı olan safkana bu kadar yakın olmaktı. "Ne dedi sana?"
"Zen ile gezintiye çıktığını. Onu geride bırakmanıza alınmış."
"Başka, hakkımda başka bir şey söyledi mi?"
"Küçük sırrını fark edip etmediğini soruyorsan.."
"Ekzo olduğumu fark edip etmediğini soruyorum, evet." Kafamı çevirdim. Aramızda kısıtlı mesafe varken gözlerimiz haricinde temas etmiyorduk. Bir süre sonra karaları boynuma düştü usulca. Gömleğin açıkta bıraktığı soluk tenimde bekledikten sonra yola geri döndü. "Fark etmedi. Edemez."
"Niye, esans sürdüğüm için mi?" Soruma ciddiyetle "O da bir neden." dedi.
Ani atılım yüzünden dengemi kaybetmemek için örülmüş boz yelelere tutundum. Hayvanın üstündeyken ister istemez onun adımlarına adapte olmuştum. Farklı bir ahenkti, tek vücutta bütünleşiyormuş ve içgüdülerin ritminde salınıyormuş gibi. Parmaklarımın altındaki tüyleri okşadım. "Fazla ağır değil miyiz?" Bağırıyordum, sesimi duyurmak için.
"Değiliz." dedi Cesur. "Ama öyle dokunmaya devam edersen huysuzlanır."
İçime serptiği su buhar olur olmaz okşamayı bıraktım. Atın neden sesli nefesler salmaya başladığını da açıklıyordu bu açıklama. Her salınımda geriye doğru kaydıkça yürüyerek dönmek için can atan tarafımın sessiz isyanlarını işitiyordum. Göz ucuyla ona baktığımda yakınlığı garipsemediğini gördüm.
Dizginleri kavradı ve hızı bir seviye daha arttırdı. Düşmemek için çaba sarf ederken ona yaslanmak seçenek değildi artık, sonuçtu. Sırtım göğsüne değerken hacimli iki kolu arasında tüm çelimsizliğimle kalmıştım. Sigara, çim ve kahve karışımı kokusu, dingin soluklarının gürültüsü tüm duyularımı istila etmişti.