16. SAFİR ve YAKUT

41 3 22
                                    

16. Bölüm
"Safir ve Yakut"

Sabah alarmım kafamın ucunda ötmeye başlarken gözlerimi açtım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sabah alarmım kafamın ucunda ötmeye başlarken gözlerimi açtım. Boğazım felaket ağrıyordu. Yutkunduğumda bir jilet gibi kesip atıyordu. Kafamda bir ağırlık vardı. Elimi alarma doğru uzatıp kapattım. Öyle bir andı ki, kalkmaya yeltenmiştim ama saniyeler sonunda yeniden uyumuştum.

Bir iki saat sonunda bu kez alarmın değil telefonun sesiyle uyandım. Komodinin üzerindeki telefonum hem titreşiyor hem de beynimin içine zonklatacak şekilde bağıra çağıra çalıyordu. "Offf," dedim. "Sabah sabah kimsin be." Kolumu telefona doğru uzattım. "Abi bugün tatil günüm, bari bugün rahat bırakın ya."

Uyku mahmurluğla telefonda yazan ismi göremedim, yalnızca numara gözüme çarpmıştı. "Alo?" Dedim kısılmış ve boğuk sesimle. Tek bir sözcükte tüm nefesimi tükenmiştim.

"Alo hocam, günaydın." Dedi enerjik bir kadın sesi. Talas. Sabah sabah niye arıyordu ya?

"Ya kızım," dedim tahammülsüzce. "Bugün benim boş günüm. Bilmiyor musun da rahatsız ediyorsun sabahın köründe?" Yarı öfkeli yarı kızgın ve biraz da yorgun oluşumu pürüzlü sesimden belli ediyordum.

"Hocam sabahın körü mü?" Dedi. Şaşkın şaşkın. "Saat on buçuk."

"Sana ne?" Dedim. "Neyse ne?" Duyduklarıma inanamayarak telefonu kulağımdan çektim ve saate baktım. Gerçekten saat 10.33'tü. yıllar sonra ilk defa bu saate kadar uyumuştum. "Niye rahatsız ediyorsun beni? Fark eder mi saatin kaç olduğu?" Önemli bir şey yoksa kendisine mezar beğenmeye başlayabilirdi.

"Hocam ateş hoca sizi sormak istedi, kendisinde numaranız yokmuş da." Güzel, kabul edilebilir ve ölümden kurtarabilir bir bahaneydi.

"Ver bakalım sen, telefonu bana." Dedi telefonun bir ucundaki yaşlı erkeksi ses. "Alo, Kayra?" Tok ve canlı geliyordu tınısı. Ateş hoca yaşına rağmen canlı ve enerjikti.

Bir an Ateş hocanın sesini duyunca, saygıdan mıdır bilinmez ama yatakta doğrulmuştum. Hafiften öksürerek uykudan yeni uyanmış olduğu belli olan çatallı sesimi düzeltmeyi denedim. Ama belli ki bunun uykuyla alakası yoktu. "Alo, günaydınlar hocam." Dedim tüm enerjimi kullanarak iyi olduğumun sinyalini vermek istemiştim.

"Ah be evladım," dedi noğuk sesimi duyar duymaz. "hasta olmuşsun şuna bak sesin çok kötü geliyor." Diyerek hafif azarlama ile karışık fırçaladı beni. "Demedim mi sana üşüteceksin diye."

"Önemli değil hocam ya çabuk toparlarım herhalde." Kolay kolay hasta olmazdım, eğer hasta olursam da bir ay boyunca sürünerek çekerdim. O yüzden çok emin değildim, çabuk toparlarım, kısmına.

"İyi Allah'tan bugün boş günün de çabuk toparlayabilirsin." Dediği gibi pazar günleri boşumdu. Yani en azından hastaneyle öyle anlaşmıştım. Kalkıp ameliyata girecek halim yoktu ya. Bir iki hastayla sohbet edecektim yalnızca ve bunun bir aciliyeti yoktu. "Nane limonunu bol bol iç sonra da sıcak bir duşa girip terle, bir güzel uyu. Sanıyorum ki sabaha bir şeyin kalmaz."

SON DANSIN DEVAMI | +18 "Tamamlandı"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin