✨3.bölüm✨

89 27 82
                                    

"Bazen kişi kendisini bir anda çıkmazda bulup başka birileri tarafından acılara gömüldüğünü düşünür fakat kabul etmez ki aslında onu gömen başkaları değil de kendi seçimleridir"

Hâlâ Conroy'a sarılır bir vaziyetteydim.
Ondan asla ayrılmak istemiyordum. Evet, onsuz bir an bile benim için perişan olmaya yeterdi. Conroy da tıpkı benim gibi endişeliydi. Yavaşça ellerini çekti ve bende çekmek zorunda kalarak sarılmamızı sonlandırmış olduk.

Önce gözlerime sanki bir daha beni göremeyecekmiş gibi uzun uzun baktı. gözlerime hapsetmiştti hözlerini. Derin bir nefes aldı ve çok telaşlı çıkan bir ses tonuyla "pekâlâ meleğim, sana güveniyorum ama senin için endişeliyim, korkuyorum!"dedi. Zaten Conroy bunları söylemese bile benim için gözlerinde ki endişe,korku ve üzüntü her hâlükarda kendini gizleyemiyordu.

Ben onun bu denli endişeli olmasını istemediğim için Onu daha da rahatlatmak amacıyla "Conroy bu kadar korkak mısın gerçekten!? üstelik sen tejopota'nın biricik sevilen kralısın! Sen böyle korkak olursan krallığında yaşayan wensimoların cesur olmasını nasıl beklersin ha tatlım?"dedim bunu neşeli ve imali bir şekilde söyledim ki en azından biraz da olsa bu kasvetli düşünceler bizim boğazımızı sıkmayı bırakıp bize rahat bir nefes aldırabilirdi.

Kendimi işaret ederek devam edip
"Bir de bana bak hiç bir şekilde o zalim kraldan korkmuyorum! Görüyor musun!?"dedim. Gerçektende nihayet Conroy bana gülümseyebilmişti.

Yüzündeki o melenkolik hava dağılmıştı. dudakları yukarı doğru kıvrıldı ve samimi bir şekilde bana gülümseyerek
"iyi ki yanımdasın, beni asla bırakma olur mu?"dedi an mutluluktan sanki bulutların üstünde bir müzik eşliğinde dans ediyor gibiydim...

Yaşamım boyunca en değer verdiğim kişi elbette ki Conroy'du. Keza kendisi kadar ağzından dökülen her sözcük bile benim için çok değerliydi. Ona Kocoman tebessüm ettim. Her ne kadar Conroy'a korktuğumu belli etmesem de o kadar çok korkuyordum ki! Ya her şeyi elime yüzüme bulaştırırsam ya başarısız olursam? Bunları düşünmek dahi istemiyordum. Nedense içimde kötü bir his vardı; çok kötü şeyler olacakmış ve biz bunun altında ezilerek çürüyecekmişiz gibi...

daha fazla oyalanmadan Droxney krallığına giriş yaptım hem de kardeşim Thorn görünümünde.Droxney krallığına girmek kuzgun tepesinden geçiyordu derin bir nefes aldım ve soğuk, ıslık çalan rüzgarların tenimi yalamasına müsade etmek zorunda kalarak etrafıma baktım çok uzun bir zamanım yoktu belki de ama en azından gelişi güzel bir şekilde heyecan ve korkudan kıpır kıpır Olan gözlerimle etrafımı çok kısa bir sürede taradım.

Engebeli kocaman taşların göz göz eğri deliklerinde; büyük, simsiyah kalın gagalarıyla kuzgunlar korkunç sesler çıkarıp etrafta dağınık bir şekilde uçup tekrar büyük engebeli taşların üstüne konup duruyorlardı. Yerde solgun ve kararmış bitkiler, dalları kupkuru uzun ve sıska ağaçlar ve ağacın ince dallarında kehribar rengi yırtıcı gözlerle bakan baykuşlar bu kasvetli tepeye eşlik ediyordu. Tepemdeki kara bulutlar yağmurun habercisiydi.

Tam da tahmin ettiğim gibi yağmur şimdi çiselemeye başlamıştı. Daha fazla bu korkunç yerde kalmak istemedim. Ellerime sonra da kendime baktım bu Özel gücüm sadece bir kişinin görünümü almakla sınırlı değildi ayrıca dokunduğum kişinin gücünü de kazanmış oluyordum.

Özel gücü kullanıp hızla burayı terk edecekken ağacın tepesinde duran baykuş aniden kafamdan teğet geçip sol çaprazdaki çalılığa doğru hızlıca uçtu. Gözüm olayın etkisiyle baykuşa kilitlenmişken simsiyah uzun ve dağınık çalıya dolaşmış oval bir madalyon gözümün odağına takıldı. Çalılığa doğru İlerleyip yavaşça madalyona doğru eğildim. Çalıya dolaşmış madalyonun zincirini dikkatli bir şekilde çekerken çiseleyen yağmurun etkisiyle ıslanan çalı elimi nemlendiriyordu.

ÇAPRAŞIK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin