14. Bölüm

1.6K 335 133
                                    

Merhaba arkadaşlar. Nasılsınız. Ben oldukça keyifsizim siz bu bölümü okurken ben çoktan şehir dışında olacağım. Biraz kafa tatili bana da lazım demek isterdim ancak annem rahatsızlandı ve kendisi İzmit'te yaz dönemini geçirdiği için onun yanına gitmek zorunda kaldım. Bu aralar salgın gibi bel ve sırt ağrıları yüzünden insanlar yataklardan kalkamıyor. Allah kimseyi yatağa düşürmesin. Siz bölümü okurken ben SSK hikayesini tamamlamaya çalışacağım. Malum telefonda bölüm yazmak çok kolay değil. Neyse Umarım bölümü beğenirsiniz. Keyifli okumalar!


***

Genç adam evdeki kadın kalabalığından uzaklaşmak birazda kafasını dinlemek için mahallede dolanmaya karar vermişti. Tüm çocukluğu ve gençliği bu mahallede geçmişti. Birçok arkadaşıyla bu sokaklarda koşturmuştu. Babası Sakarya'ya tayin olduğunda daha on yaşındaydı. İkizlerden ayrıldığı için bir hafta ailesiyle konuşmadığı aklına geldiğinde yüzüne gülümseme oluşmuştu.

"Ahmet oğlum nasılsın?" Ahmet kendisine seslenen bakkal Mustafa amcasına dönerek "Şükür Mustafa amca sen nasılsın?" diye sormuştu.

"Hamd olsun be evladım, artık göremiyoruz seni. Yüzüne hasret kaldık." Genç adam gülümseyerek yaşlı adamın yanına ulaşmıştı. Her zamanki gibi elinde çayı bakkal dükkanının kapısında oturmuş sokaktan geçenleri izliyordu. Köşede duran tabureyi alarak adamın yanına oturdu.

"Çayın yok mu Mustafa amca?"

"Olmaz mı evladım, geç içeriden al," diyen adamla Ahmet gülmüştü. Yerinden kalkarak ezbere bildiği küçük mutfağa geçmişti. Kendine çay doldurarak tekrar adamın yanına döndüğünde yaşlı adam derin bir iç çekmişti.

"Hayırdır Mustafa amca bir sıkıntın mı var?" adam başını iki yana sallayarak cevap vermişti.

"Olmaz mı be evladım, sokaklar boş kaldı. Eski neşesi kalmadı mahallenin. Çocuk sesine hasret kaldık."

"Zaman değişti Mustafa amca, insanlar korkuyor artık çocuklarını sokağa bırakmaya."

"Haklısın. E anlat bakalım neler yapıyorsun? Yok mu biri, ne zaman düğün dernek kuracağız sana?" Ahmet adamın sorusuyla neşelenmişti.

"Yakında kurarız be Mustafa amca, davetiyeni göndereceğim." Adam heyecanla Ahmet'e dönmüştü.

"Gerçekten mi? Sonunda sardın mı yaralarını?" Ahmet gelen soruyla duraksamıştı. Sahi o yaralarını sarmış mıydı? Kısa bir süre duraksadıktan sonra derin bir iç çekmişti.

"Kapanmayan yara var mı Mustafa amca, benim yaram kapanalı uzun zaman oldu." Ahmet doğru söylüyordu. Genç adam için siyah ve beyaz vardı. Grilere inanmazdı ve hataların büyüklüğüne göre insanları hayatından bir kalemde siler atardı.

"Yara derindeyse izi kalır oğlum, kapanması kolay olmaz."

"Yara derindi ancak ihanet daha derindi. O derenin suyu kurudu amca. Bu saatten sonra huzuru arıyordum onu da buldum."

"Öyle mi, kimmiş kız biz tanıyor muyuz?" genç adam çayından bir yudum alarak sırtını dükkânın demir kapısına dayamıştı.

"Aslında tanıyor sayılırsın. Mehmet amcamın kızı, iki gün sonra nikah kıyacağız ama düğün sonra olacak." Adam kısa bir süre bahsettiği kişiyi gözünün önüne getirmeye çalışmıştı. Hatırladığı genç kızla gözleri parlayan adam Ahmet'e dönmüştü.

"Şu akça pakça kızla mı evleneceksin. Allah mutlu etsin evladım, çok sevindim. Pek hanım kız Mehmet'in kızı."

"Öyle, bizimkiler çok seviyor onu."

KÖRDÜĞÜM KALPLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin