2.BÖLÜM: KOLONİ

59 5 0
                                    

Açık kahve göz rengine sahip olmaktansa hiç var olmamayı dileyen, sömürüyü özüne kadar hissetmiş ve artık bu duruma alışmak zorunda bırakılmış insanların yaşadığı yerdi Koloni.
Aslında burada baskı ve şiddetle yaşamak zorunda bırakılan insanların köleye dönüştürüldüğü ve hiçbir hakka sahip olmadıkları bir cehennemdi. Bunun tek sebebi ise bu diyarda göz renginin her şeyi belirlemesiydi.
İnsanların gözlerinde barındırdıkları renkler, onların özünde bulunan enerji miktarı hakkında bilgi veriyordu. En zayıfı gösteren açık kahve gözler sahibine sefillik ve yoksulluk içinde boşa geçecek bir ömür sunuyordu.
Onlardan daha güçlü insanlar tarafından kullanılmalarına sebep oluyordu. Medeniyetlerin temel ihtiyaçlarının karşılanması için daha zayıf olan açık kahve gözlüler, bu kolonilere getirilip tükenene kadar çalıştırılıyordu.
Yoğun bir baskı ve otorite altında medeniyetin sağladığı sözde güvenlik ile burada yaşamak zorunda bırakılan insanlar sabahtan akşama kadar medeniyet için ya yakacak temin ediyor yada hayvancılık ve tarım ile uğraşıp yiyecek temin ediyordu.
Yiyecek temin eden kolonilere A Tipi Koloni, diğer hammedeleri üreten kolonilere ise B Tipi koloni diyorlardı. Yoksulluk ve sefillik bu yerleşim birimlerinde o kadar normaldi ki artık insanlar daha iyi bir hayatı hayal edemez olmuşlardı.

Üstü başı kir içinde kalmış, yorgunluğuna rağmen yüzündeki gülümsemeyi eksik etmeyen yedi yaşındaki küçük kız çelimsiz ve güçsüz vücuduna aldırmadan yaklaşık on kiloluk kömür kovasını sürükleyerek götürmeye çalışıyordu.
Ona acıyarak bakan görevlinin önünde durup umut dolu gözlerle "Bir gün bende senin gibi olabilecek miyim?" diye sordu.
Görevli alaycı bir sesle " İşine bak ufaklık ve boş hayallere kapılma!" diye çocuğu uyardı.

O kız, o günü hiç unutamamıştı çünkü onlar gibi olmak istemişti hep ama o muhafızın tavrı olmak istediği şeyi ondan koparırcasına çekip almıştı o küçük kalpten.

Şimdilerde o kız başka bir amaç için çabalamaya başladı ama önce diyardaki düzeni anlaması gerekiyordu.
Oturduğu taşta rahat edemeyince toprağa oturdu ve bağdaş kurdu. Karşısında uzanan göle derin derin baktı. Gece mavisi muazzam gölün büyüsüne kapılıp kendini düşüncelere dalmaktan alıkoyamıyordu.

Batmakta olan güneşin huzurunda rengarenk ışık hüzmelerinin dingin göl üzerindeki o eşsiz dansını, tatlı rüzgar kızıl saçlarını okşarken sakin kafayla uzun bir süre izlemek için her şeyi yapabilirdi ama bu coğrafyada dikkatsiz ve dalgın olmak ölümcül sonuçlara sebep olabiliyordu. Yeşilin her tonunu barındıran bu derin ve karanlık ormanı, etrafı belli belirsiz aydınlatan kızılımsı güneş ışıkları yavaş yavaş terk ederken renk renk göllerin ve akarsuların insanı kendine çeken büyüsü belki de başka şeyleri doyurabilmek için insanları sarhoş eden bir halisilasyondu.
Böylesi eşsiz bir ahenge sahip doğanın içinde bu kadar karanlık barındırmasını başka türlü açıklayamıyordu Sandara.
Tabi karanlıklarla dolu bu ormanda kalbi daha kara insanların kolonide yaşayanlara çektirdikleri daha karaydı.
Her sabah zayıf insanlara koloni gibi bir yaşam alanı sundukları için övünüp onları akşama kadar acımasızca çalıştırır ve daha sonra da onlara medeniyetten bahsederlerdi.
Sırf daha güçlüler diye kolonileri diledikleri gibi sefilliğe sürüklerken onlar, medeniyet dedikleri o güvenli ve rahat yuvada huzur içinde yaşıyorlardı.

Aylar birbirini kovalıyorken Sandara'nın yirmi üç yılı bu çöplükte öylesine geçip gitmişti bile. Bu sefillikten kutulabilmek ve kendni geliştirebilmek için sürekli insanlardan kaçıyor ve sakin bir yer arıyordu. Bu yüzden herkes onu işlerden kaçan tembel biri zannediyordu ama kimse onun içindeki o sınırsız gücün gelişmeye ihtiyacı olduğunu bilmiyordu. Herkes onun sahip olduklarından bihaberdi çünkü muhafızların dikkatini çekmemek için yeşil gözlerini gizliyordu.
Bu diyardaki karanlığa aldırmadığını düşünen çok insan vardı ama o da en az diğerleri kadar korkuyordu. İşte bu korku onu daha çok çalışmaya iten şeydi. Bu çalışmaların onu geliştirdiğinden emin olamıyordu ama dedesiyle amaçladığı daha adil bir hayat için çalışması gerektiğini biliyordu.
Bu düşünceler zihnini bulandırırken duyduğu ses ile irkildi.

GARDİYANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin