16.BÖLÜM: KARANLIĞA ÇEKİLEN

44 2 0
                                    

Güney Medeniyet'i üzerindeki kasvetli hava Titan'ın dairesine de çökmüştü. Titan pencere önünde durmuş dışarıdaki yağmurlu havayı seyrediyordu.

Yağmur ne kadar yağarsa yağsın  bu medeniyeti yada  onun kanlı ellerini temizleyebilir miydi diye düşünmeden edemiyordu.
Kamburlaşmaya başlayan sırtı omuzları üzerindeki yükü daha fazla taşıyamayacağına işaret ederken çok fazla kan ve başarısızlık görmüş olan o yorgun gözleri ise her sabah birimine geç kalan o mavi gözlü kızın yine oradan geçmesini bekliyordu ama bu sadece boş bir beklentiydi.

Kapının çalması ile irkilen Titan "Gel." diye bağırdı ve tam karşısında oturan İris' e bakarak " Hesap sormaya geldi." dedi.

Zaman, içeri girerken öfkesi ve bir o kadarda çaresiz hali gözlerinden okunuyordu. Gözleri kızarmış , üstü başı dağılmış durumdaydı. Buraya hesap sormak için tüm cesaretini toplayarak geldiği belliydi.

Titan saldayesine otururken Zaman, hemen konuşmaya başladı.
"En güçlü olmak istemen yüzünden yine itibarı yerle bir olan medeniyet biz olduk. Sandara' yı kaçırma girişimimiz tüm medeniyetlerde konuşuluyor."

Titan elini ovalarken " Sadece konuşuluyor. Kim bize bunun için savaş açabiliyor yada kim bizi cezalandırabiliyor?" derken gülmüştü  ve gülmeye devam ederek "  Kimse bizi cezalandıramaz buna kimsenin gücü yetmez." dedi ve arkasına yaslandı.
         
Zaman, sinirden kuduruyordu. Parmağını sallayarak " Kimse bizi cezalandıramaz öyle mi? Peki neden bunca şeyin bedelini o mavi gözlü kız ödemek zorunda kaldı. Neden tek cezalandırılan o oldu? Çünkü senin en iyiye ulaşabilmek için sahip olduğun en iyileri harcama gibi gereksiz  bir özelliğin var." dedi ve ayağa kalktı.

Titan masanın üzerinde ellerini birleştirirken " Daha önce de başka planlar için onlarca kayıp verirken sesin çıkmıyordu. Ölen kişi bu sefer senin kızın olduğu için mi bu kadar sesin çıkar oldu? Senin kızın,  benim oğlum diye  bir şey yok hepsi de amacımızı gerçekleştirmek için verdiğimiz kayıplar sadece." dedi.

Titan haklıydı ölen kişi kendi akrabası olmasaydı hiçbir tepki vermezdi ama o, onun kızıydı. Bu yüzden sessiz kalamıyordu.

Zaman, bu vicdan yoksunu ile daha fazla konuşmak istemediğini anladı. İçindeki kaosu gizleyerek İris' e bir bakış attı. Onun da aptal planlar uğruna harcanmasını istemiyordu.

Kapıya yöneldi ve çıkarken " Sandara ile ilgili haberleri muştulayan şu gözcü, o karanlık varlığı çok yakından görmüş olmalı ki bu sabah onunda gözleri kararmış ve çıldırmış olarak bulundu. Umrunda olur mu bilmem ama bilmeni istedim yani. Sonuçta o da amacın için sıradan bir kayıp." dedi.
      
Tam çıkacakken Titan "Bekle! Sen ciddi misin?" diye sordu.
Zaman, ona dönüp kollarını birleştirdi ve " Neden yalan söyleyeyim ki?" dedi.
Titan neşeli bir şekilde ayağa kalkarken " Kader bizden yana. Kimsenin ölümü boşa gitmeyecek. O varlığı gören kişilerden biri anında ölürken diğeri ise  belli bir süre sonra çıldırmış. Sandara'nın da başına aynı şeyin gelmeyeceğinin bir garantisi yok." dedi.

Zaman, gıcık bir  gülümsemeyle "Şimdi de onun ölmesini mi  bekleyeceğiz?" dedi.

Titan'ın ses tonu ciddileşmişti " Hayır. Bu verileri kullanarak onu buraya yasal yollardan getireceğim." dedi.

Zaman kapıdan çıkarken " Bu planın için kaç kişi ölecek? Vazgeç artık!" dedi ve sert bir şekilde kapıyı çarptı.

İris, ona destek olmak istiyordu. Evladı gözlerinin önünde ölmüştü sonuçta. Bu yüzden müsaade isteyerek oda ayrıldı odadan.

Titan kasvetli odasında vicdanı ile başbaşa kalakalmıştı. Hayatta kendini bu kadar yalnızlaştıran birinin yalnız öleceğine hiç süphesi yoktu ama idealleri için her şeyi yapma hırsından da bir türlü vazgeçemiyordu.

***

Sandara yatağında sıkıntıdan dönüp duruyordu. İki gündür bu yatakta yatmaktan artık yastık ve yorganla bütünleşmeye başlamış gibi hissediyordu ama onu asıl üzen bu değildi.  Bunca şeyden sonra Poyraz , Gümüş ve Arma  ziyaretine gelmemişti.

" Gerçekten koloniden gelmem bana bu kadar nefret ve kin beslemelerini  gerektirecek kadar yeterli bir neden  miydi? " diye iç geçirdi.

Siyanür bile gelmişti.  Bütün arkadaşları hatta  hiç tanımadığı insanlar dahil bir çok kişi ziyaretine gelmişti. Amacına giden yolda saygınlık ve itibarı artıyordu ama az kalsın  o simsiyah varlık yüzünden her şey berbat olacaktı.  Neyse ki diğer insanlar onu çok uzaktan bir kalkanın ardından görmüştü. Aksi taktirde hepsi ölebilirdi ve bu sorumluluk Sandara' nın üzerine kalabilirsi.

Yatağında doğruldu ve aynada karışmış saçlarını görünce kendine güldü. O anda kapının çalmasıyla hızla saçına düzeltmeye  çalıştı ama daha da berbat olmuştu. İçeri giren Kara ve Şifa' yı görünce gözleri doldu. Sanki onları yıllardır tanıyordu da aralarına dağlar girmiş gibi ayrı kalmışlar gibi hissetmişti.
     
Gözyaşlarını silerken "Neredeydiniz?" diye sordu. Sesi titrek ve kırılgandı.
Kara, onun bu haline üzülmüştü.

Titreyen sesinden ötürü burada olamadığı için pişmanlık duyarak "Biz yokken ortalığı baya karıştırmışsın." dedi ve bu kasvetli ortamı dağıtmaya çalıştı.
      
Sandara gözyasları içinde gülümseyerek  "Ben başlatmadım ama işime geldi çünkü güçlerimi geri kazandım." dedi.

Şifa ona bakıp içten bir şekilde gülümserken  "Her şeyden haberimiz var bu yüzden seninle konuşmaya geldik." dedi.

Kara'nın bakışları ciddileşmişti. Çalışma masasının önündeki sandalyeyi çekti ve derin bir nefes alarak  oturdu.

Şifa ise Sandara'nın hemen yanı başına oturdu ve Sandara'nın saçlarını okşayarak " Arenadaki o varlık oraya nasıl geldi? Biliyor musun?" dedi.
     
Sandara yutkunarak "Hayır. Varlığını ona çarptığımda fark ettim. Nasıl geldi bilmiyorum." dedi. Onun bir Bekçi olduğunu ve onu daha önce gördüğünü söylemek istemedi çünkü Bekçi'nin kendisinden ne istediğini Sandara da bilmiyordu.
      
Kara elindeki kaleme bakarken " Poyraz zincirler kırıldıktan sonra ortaya çıktığını söyledi. Bunca zamandır onu içinde taşımış olabilir misin?" dedi.
      
Sandara gergin bir şekilde " Bilmiyorum. Rakibimin gözleri de ölmüş dedemin gözleri gibiydi. Bunu dedeme yapan o varlık olabilir. Neden onun gibi bir varlığı öldürmek yerine içimde taşıyayım ki?  Bu imkansız." dedi.
    
Kara kuşkulu gözlerle tekrar Sandara'a  baktı ve " Asıl soru şu ki o varlığı sen mi savurdun yoksa onu oradan uzaklaştıran başka bir şey miydi?" diye sordu.
     
Sandara kafasını kaşıyarak  " Ben onun yok olması için çığlık attım ama işe yaramadı. Onu savurmak için hiçbir teknik kullanmadım." dedi.
      
Şifa tedirgin gözlerle Kara'ya bakarken " O zaman onu çeken başka bir şey vardı." dedi.
    
Sandara merak içinde  " Çekildiğini nereden anladınız? Belki kendi gitmiştir." dedi.
    
Kara ona dönerek "Gözlerimle gördüğüm için araştırıyoruz." dedi ve tedirgin bir şekilde " Binlerce yıldır orada duran zehirli tabaka her ne olduysa  son yirmi yıl yavaş yavaş yok oldu ve içinden çıkan o set  isimsiz varlığı içine çekti. Bütün bunlar normal olamaz. Tesadüfen gerçekleşmesi ise mümkün değil. Bir şey yada biri bu diyarın dengeleriyle oynamaya başladı." dedi.
      
Şifa hızla ayağa kalktı ve " Belki de o set yeni oluşmadı. Binlerce yıldır oradaydı ve zehirli tabaka tarafından saklanıyordu ama ne oldu da tabaka ortadan kalktı. " dedi.

Kara ayağa kalkarken " Anlaşılan daha öğrenecek çok şeyimiz var." dedi ve tekrar Sandara' ya dönerek " Ama şimdilik daha ciddi bir sorunumuz var?" dedi.

Sandara merak içinde "Nasıl bir sorun?" diye sordu.

"Güney Medeniyeti senin peşinde. Seni almadan durmayacaklardır. Bu yüzden medeniyetten ayrılman gerekiyor. Seni en yakın zamanda uygun bir görevi bahane ederek buradan uzaklaştıracağım."

" Ne zamana kadar onlardan kaçacağım peki? "

Kara kapıya yönelirken "Merak etme çok uzun sürmeyeceğine eminim." dedi ve odadan Şifa ile birlikte ayrıldı.
Sandara morali bozulmuş bir şekilde tekrar yatağa gömüldü ve uyumaya çalıstı.

GARDİYANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin