17. BÖLÜM

37 1 0
                                    

Uzun bir tatilden sonra Poyraz, Arma ve Siyanür sınfta her zamanki yerlerine oturmuş Kara'nın gelmesini bekliyorlardı. Üçü de hiçbir şeyin eskisi gibi güzel olmadığının farkındaydı.

Yaklaşık iki hafta önce güzel bir arkadaş ortamları vardı. Sınıfın gözde grubuydular ama şimdi her biri bir yere dağılmış gibi farklı düşüncelerin esiriydi.

Aralarına kin ve nefret girmişti. Bu yüzden Poyraz çok pişmandı. Yaptığı şeyi telafi edebilmeyi çok istiyordu ama bu mümkün görünmüyordu.  Sandara'yı ziyarete bile gitmemişti. Bunu yapacak yüzü yoktu. Şimdi gitmek istiyordu ama ortalıkta Sandara yoktu.

Diğerleriyle bu konu hakkında  konuşmak istiyordu ama her şeyi başlatan kişi olduğu için bunu yapacak cesareti kendinde bulamıyordu.

Onun bu halinin sebebini bilen Siyanür,  esneyerek "Sandara  nerede?" diye sordu ve konuyu açtı.

Arma umursamaz bir halde "Bilmiyorum." dedi.

Poyraz hemen düşüncelerinden arınmıştı. " Sandara uzun zamandır yok. Odasının kapısı kilitliymiş. Medeniyette olduğunu sanmıyorum." dedi.

Arma saçıyla oynarken " Belki de ait olduğu kolonisine tekrar postalamışlardır." dedi.

Siyanür alaycı bir şekilde gülümserken " Saçmalama. O senden benden daha değerli. Onu öylece göndermezler." dedi.

         Çok kısa bir süre önce orman yemyeşil ve sıcaktı ama tepelere çıktıkça hava soğumuş ve bembeyaz kar çökmüştü o eşsiz yeşilliğin üzerine. İnsana boğucu gelen karanlığın varlığından kalan izleri bu beyaz örtü bile bastıramıyordu. Tıpkı geçmişin acı anılarını bastıramadığı gibi. Eskiden karda yürürken Sandara'nın ayakları üşürdü ama şimdi kalın ayakkabıları vardı ve ayakları sıcacıktı.

Ağaçlar, taşlar, canından bezmiş toprak bile bir süreliğine beyaz örtünün altında huzurlu hissediyormuş gibi görünüyordu.

En azından bu örtü sayesinde karanlık olan ne varsa ona şahitlik etmeyeceklerdi. Belki de bu huzurun sebebi buydu. Eskiden de böyleydi. Ne zaman kar yağsa ortalığa bir sessizlik çökerdi. Diyardaki her şey karı izlemek için mi sessizleşirdi yoksa kar mı bütün sesleri bastırırdı?

Kara, Sandara' yı medeniyetten uzaklaştırmak için onu ilk görevine çıkarmıştı. Kar taneleri usul usul süzülürken  Sandara, görevin ne olduğundan bir haber uzun süredir hiç tanımadığı birkaç muhafız ile yürüyordu.

Muhafızlardan biri babayiğit bir kadındı. İri görünüyordu ama itici değildi. Sandara' yı göreve çağırırken kendini Sahra olarak tanıtmıştı. O hariç diğer muhafızlar Sandara ile konuşmamıştı.

Onlar önde Sandara tam arkalarında ilerliyorlardı. Kar üzerinde belli bir ritim tutmuş ayak sesleri Sandara' nın düşüncelerine eşlik ediyordu. Dünya yeni bir tehditle karşı karşıya kalmışken kolonilerde binlerce insan zor şartlarda hayatını sürdürmeye çalışırken Sandara, Güney Medeniyeti'nden kaçmak gibi ufak tefek problemler yüzünden cehennemi yaşadığını düşünüyordu.

Dedesini düşünerek "Yolundan nasıl gideceğim? Kolonilere nasıl yardım edeceğim? Bu tabuları nasıl yıkacağım?" diye kendince sorulara gömüldü.

O sırada biri Sandara'ya seslendi. Sandara başını yerden kaldırdı ve Sahra' ya baktı.
"Sanırım tipi olacak. Bu yüzden burada mola veriyoruz." dedi Sahra.

Burada heybetli bir ağaç öleli çok uzun zaman olmuştu ve devrilen gövdesinden geriye kalan kütük onlara çatı olacaktı. Sandara hemen kütüğün altına girdi ve yavaş yavaş şiddetlenen kar fırtınasını izlemeye başladı.

O sırada Sahra çantasından bir kibrit çıkararak tam karşısında oturan muhafıza kibriti attı ve "Ateş yakmalısın Zafer, emaneti üşütmeyelim." dedi.

Zafer hemen dışarı çıktı ve birkaç odun parçasıyla geri döndü. Ateş yakmak için eldivenlerini çıkardığında soğuktan kıpkırmızı olan ellerini Sandara, fark etti.

Zafer kısa sürede ateşi yakmıştı ve ilk işi ellerini ısıtmak oldu.  Efkan ise sırt çantasından çıkardığı çörekleri onlar ile paylaştı.

Orman buz gibiydi ama bu dört insanın sessizce bir arada olması Sandara' ya samimiyetin verdiği o sıcaklığı hissettirmişti.

Zafer ve Sahra otuzlu Efkan ise kırklı yaşlardaydı. Üçü de koyu kahve gözlüydü. Sandara onların yanında güvende olup olmadığını bilmiyordu ama Kara, onlara güveniyordu. Bu yüzden Sandara, ona olan güveninden ötürü rahat takılıyordu.

Sandara görevi merak ettiğinden "Bize verilen görev nedir?" diye sordu ve ortamdaki sessizliği bozdu.

Zafer çöreğini yerken alaycı bir sesle " Ağaç kesmeye gidiyoruz." dedi.

Sahra öksürerek boğazını temizledikten sonra " Hemen surat asmana gerek yok Sandara. Bu ağaç sıradan bir ağaç değil. İlgini çekeceğine eminim. Kara dahil kimsenin kesemediği bir ağaçtan bahsediyorum. Belki  sen kesebilirsin." dedi.

Sandara ağacı merak etmişti ama pek de önemi yoktu. Nasılsa muhafız olmak istemiyordu. Bir muhafızmış gibi davranmak, giyinmek hiç istemiyordu ama şimdilik bu duruma katlanmalıydı.

***

O sabah Poyraz yalnız başına bahçede otururken yanına bir kız geldi.

"Merhaba ben Siyam." dedi mahçup ve utangaç bir ses tonuyla.

Poyraz sessizce ona bakıyordu. Kız bir şey söylemek istiyor gibiydi ama kelimeleri boğazında düğümleniyordu.

"Poyraz merak içinde " Merhaba. Bir şey mi söylemek istiyorsun?" derken rahatlaması için ona gülümsemişti.

"Aslında evet. Sizi uyarmak için buraya geldim. Uzun zamandır onunla takıldığınızı biliyorum. Daha erken söylemeliydim ama cesaret edemedim. Lütfen ondan uzak durun."

Poyraz şüphe dolu gözlerle esmer ve utangaç olan bu kızın gözlerine bakarken " Sandara' dan mı bahsediyorsun?" diye sordu.

Siyam şaşırmıştı. "Hayır onu tanımıyorum bile. Ben Arma' dan bahsediyorum." dedi.

Poyraz şok olmuştu. Merak içinde "Onun hakkında ne biliyorsun. " dedi.

Siyam yutkunarak "Onun ne kadar bencil ve kıskanç olduğunu biliyorsun değil mi?" diye sordu.

Poyraz ona bakarak " Maalesef evet." dedi.

Siyam ona daha da yaklaşarak "Bence Arma'dan uzaklaşmanızda fayda var." dedi ve Poyraz'ın kulağına fısıldayarak "Geçmişte geleceği parlak birkaç yakın arkadaşı, en son onunla görülmüşken ortadan kayboldu. Onun yaptığına eminim." dedi.

Poyraz şaşkınlık içinde" Saçmalama bunu nasıl yapabilir? Önceki eğitim birimlerinizde dışarı ile hiçbir temasınız yoktu ki. Nasıl olurda onları hiç iz bırakmadan ortadan kaldırabilir?" dedi.

Siyam ciddi bir şekilde" Sıradan enerji kullanırken enerjimize bağlı sözlerle teknik çağırmamıza gerek olmaz öyle değil mi?" dedi.

Poyraz merakla "Evet."  dedi.

Siyam dolmuş gözleriyle Poyraz'a bakarken " Ama Arma, Eylül kaybolduğu gün onun odasında teknik çağırmıştı. O, teknikleriyle varlıkları yokluk haline getirebiliyor." dedi.

Poyraz ona üzülerek " Eylül arkadaşın mıydı?" dedi ve hemen ardından "Evet öyle bir teknigi var ama her şey bu kadar ortadayken neden kimse hesap sormadı? Neden yakayı ele vermedi?"  diye sordu.

Siyam iç çekerek " O, Radyan'ın kızı. Kimse ona bulaşmaya cesaret edemez." dedi.

"Radyan dediğin adamı bir kez gördüm. O buradaki en yetkili kişi değil mi?"

Siyam uçan kuşlara bakarken " Evet ama tuhaf davranışlarıyla dikkat çekmeye başladı. Böyle devam ederse Arma' nın da havasının söneceğine eminim." dedi.

Poyraz  şaşkın şaşkın " Ne demek istiyorsun?" dedi.

"Radyan galiba deliriyor. Yerine yeni bir kişi geldiğinde Arma' nın davranışları nasıl değişecek merak ediyorum." dedi.

GARDİYANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin