Yaman bizim tatilde bile iş yapacağımızı duyduğunda, yerinde duramamıştı. Hepimizi sürmek için çabaladığında, aklına gelen her soruyu sormuştu. Alaz'ın bizi sürmesinden daha iyidi en azından. Yaman bize aynadan baktığında, yalan söyleyip söylemediğimizi çözmeye çalışmıştı. "Ne kadar sürer?" diye şüpheli şekilde sorduğunda, Cesur kızmıştı artık. "Oğlum ya niye bize inanmıyorsun?" dediğinde, Yaman bi öksürmüştü. "Size inanıyorum ama o çocuğa güvenmiyorum" diye konuştuğunda, "ve benden bir kaç şeytanlıklarını sakladığınıza da yemin edebilirim" demişti yine yola odaklanarak. Üçümüz aramızda bakıştığımızda, "hem evdeki hizmetçi neden patronunun tatilinde bile hizmetçilik yapıyor?" diye başladığında, artık gözlerimi döndürmüştüm.
"Yaman ben bile sorgulanmaktan sıkıldım, sen sormaktan sıkılmadın mı?" dediğimde, Cesur da bana katılmıştı. Elif ise sabah regl olduğu için, her şeye gözünü devirip, bi benimle komünikasyon sürdürüyordu. Ona göre acı çekmeyen her adam, sinir bozucuydu. Ne kadar da "Elif onların biyolojisinde yok regl olmak" desem bile, beni dinlememişti". Yaman artık Elif'e döndüğünde, ona gözlerimle önüne dönmesi için sinyal vermiştim. Hızlı şekilde yine önüne döndüğünde, sonunda Elif konuşmuştu. "Yaman haklı, ne kadar saçma bir istek bu?" diye zaten sinirleri tepesinde olan Elif, eliyle karnını tutmuştu. "Oh be kızım yol boyunca konuşmadın, sonunda bi sesini duyduk" diye tepki veren Cesur, Elif'in neden kıvrandığını daha anlamamıştı. Klasik cahilliği. "Senin kadar salağına da rastlamadım" dediğinde, Elif kafasını omzuma koymuştu. Bu kızı kardeşim gibi seviyordum. Ne zaman bi sorun yaşasa, en güvendiği insan ben oluyordum. "Çattık ya" diye önüne dönen Cesur, kızgın bir şekilde mırıldanmıştı.
Artık havaalanına geldiğimizde, Yaman da bizimle inmişti. Valizlerimizi eline alıp, içeriye taşıdığında, yanında yürümüştüm. "Yaman sence de burda vedalaşsak iyi olmaz mı?" diye sorduğumda, elini tutmuştum. "Bak gerginlik çıkmasını istemiyorum" dediğimde, Yaman bana gülümsemişti. "Asi sen zeki bir kızsın sana güveniyorum" diye herkesi bana emanet ettiğinde, Cesur küsmüştü. "Lan ben neyim burda?" dediğinde, birden Alaz'ı ve tüm arkadaşlarını görmüştüm. "Sen yapamıyorsun işte oğlum ya" diye karşılık veren Yaman'ın omzuna vurmuştum. "Sanırım burada ayrılmamız lazım" dediğimde, içimdeki rahatsızlık geçmemişti. Sanki her an kötü bir şey olacakmış gibi hissediyordum. Alaz yanımıza geldiğinde, Yaman'ın şimdiden gerildiğini görmüştüm.
Beyaz bir kumaş pantolonu vardı ve üstüne geniş bir gömlek giymişti. Renkler hep birbirine uyuyordu. Kum renginde olan üstüyle muhtemelen tüm mahallemizi satın alabilirdi. Kombini tam ortama uygundu. Güneş gözlüğü havalı yürüyüşüne daha da hava katıyordu. Kafasını sağ tarafa eğdiğinde, Yaman'a sırıtmıştı.
"N'aber" dediğinde, Cesur kendini gülmemek için zor tutmuştu. "Yaman'a cilve mi yaptı bu?" diye şaşırdığında, "yok bunun yapısı böyle" demiştim Alaz'ı anlayarak. "İnsanları cilvesiyle deli ediyor" dediğimde, Cesur sessizce gülmüştü. Yaman onu görmezden geldiğinde, "aşk olsun" demişti Alaz dalga geçerek. "Eğer bir yanlışını duyacak olursam, oraya uçar seni döverim" diye tepki verdiğinde, Alaz ayıplar gibi bakmıştı. "Ayıp ediyorsun, güvenilir bi adamım ben" dediğinde, kolunu omzuma atmıştı. Gözünü kırptığında, Yaman daha da huylanmıştı. "Hadi artık" diye birden ciddileştiğinde, Yaman'ın elindeki valizleri almıştı. Vücut yapısıyla gücü bile paradoks şekilde çalışıyordu.Yaman son bir kez endişeli şekilde arkamızdan baktığında, el sallamıştım ona. "Bu size hep böyle yapışık mı?" diye konuşan Alaz, insanların sırasını alıp, önlerine geçiyordu. "İnsanlar sıra bekliyor Alaz" dediğimde, öndeki çalışanın bu hareketlerine göz yumduğunu görmüştüm. Bir kere güneş gözlüğünü çıkararak bile kolayca geçebilmişti. Gözlerimi döndürdüğümde, Elif'e bakmıştım. İkimiz direkt düşüncelerimizi transfer ettiğimizde, gülerek önümüze dönmüştük. "Şimdiden Barcelona'nın havasını hissediyor musunuz?" diye topluma soru sorduğunda, "evet her tatilimi Barcelona'da geçirdim çünkü" demiştim sevincini alarak. Alaz hiç aldırış etmeden, arkadaşlarına götürmüştü bizi. Hepsini nerdeyse tanıyordum. Rüzgar, Rüya, Çağla, Erdem ve tanımadığım bir kız daha vardı. Tabiki hepsinin valizi tıklım tıklım doluydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyunun kölesi
Romance"bahse girer misin?" diye konuşan zengin züppe, gözlerini fakir kızdan ayırmamıştı. "Bu kızı bir aya kalmaz, ayarlarım" dediğinde, yüzünde bir sırıtma oluşmuştu... "Ne oldu hizmetçi kız?" "Oyunumu beğenmedin mi?"