İş günüm şimdiye kadar berbat geçmişti. Tabiki Alaz hastanedeki olaydan sonra işe gelmemi istememişti ama evdeki atmosfer beni daha da boğuyordu. Hastaneden telefon beklemek, beni yavaş yavaş delirtiyordu. Bir ölüm haberinin ihtimalini bile düşünmek işkence gibi bir şeydi. Kendimi hiç bir şekilde iyi hissetmiyordum ve Elif'in beni görmezden gelmesi daha da daraltıyordu içimi. Kesinlikle panik atağı geçirecektim. Tüm semptomlar başladığında, onu bastıracak bir şey aramıştım. İstemsizce gözüm Alaz'ın masasına kaydığında, kafamı sallamıştım. Bir kaç hap vardı. Birazcık kullansaydım bir şey olmazdı, sadece sakinleşmek istiyordum ne de olsa. Tam masaya uzanmak istediğimde, Cesur önümü kesmişti.
"Aslında bittik" diye konuştuğunda, onun da yorgun göründüğünü fark etmiştim. Cesur olanlardan sonra geceleri uyuyamamıştı. "Yani geç oldu zaten, eve geçelim artık" diye konuştuğunda, kalbimin hızlı çarptığını fark etmiştim. Şimdi olamazdı. Sanırım haftanın stresi şimdi ortaya çıkıyordu. "Şey siz önden gidin, ben daha merdivenleri bitirmedim" dediğimde, Cesur bu fikri beğenmemişti. "Ee tamam sana yardım edeyim" diye konuştuğunda, burdan uzaklaşmasını istemiştim. Konuştukça sanki nefesim daralıyormuş gibi hissetmiştim. Elif ceketini sabırsız bir şekilde tuttuğunda, "ben dışarıdayım" demişti sadece Cesur'a bakarak. Cesur çaresizce bana döndüğünde, "Elif yüzünden mi, bizimle gelmiyorsun?" demişti her şeyi yanlış anlayarak.
"Cesur merdivenler bitmedi diyorum neyini anlamıyorsun?!" diye birden patladığımda, Cesur sadece şaşırmıştı. Kendimi iyi hissetmiyordum ve bunun acısını Cesur'dan çıkarıyordum şu an. Elimi alnıma koyduğumda, "pardon" demiştim derince nefes çekerek. "Siz gidin" dediğimde, sakinleşmeye çalışmıştım. Bana ne oluyordu hiç bir fikrim yoktu. Çaresizlik ve korku hissi içimde çoğaldıkça, daha da sinirleniyordum. Başkalarına değil, sadece kendime kızıyordum. "Tamam Asi" diye yorgunca konuşan Cesur, kafasını eğmişti artık. "Cesur" dediğimde, arkasına bile dönmemişti. Hepimizin üzerinde bi yorgunluk vardı ve herkes bunu farklı şekilde dışa yansıtıyordu. Cesur bir kaç gündür kırgındı ve Elif artık bir cümleden fazla kurmuyordu. Yeniden kalbim atmaya başladığında, Alaz'ın masasına dönmüştüm. İçimden iyi düşünceler geçmiyordu.
Masayı silermiş gibi davrandığımda, aynı zamanda bakınmaya başlamıştım. Kimse yoktu sanırım. Küçük poşeti elime boşalttığımda, tüm hapları avucumda tutmuştum. Bunu atmak zorundaydım, çünkü eğer atmasaydım kafayı yiyebilirdim. Merdiven yada masa silmek büyük bir bahaneydi. Muhtemelen cehennemin dibinde geceleyip, kafamı dağıtırdım. Eğer Alaz beni yakalasaydı, bugün son iş günüm olabilirdi. Ve bu sefer ben ona hiç olmadığım kadar muhtaç kalmıştım. Avucumdaki hapları sıkı tuttuğumda, ağzıma götürmüştüm. İyi olanı yapıyordum. Gerekeni yapıyordum. Hangi uyuşturucu olduğunu bile bilmiyordum, tek bildiğim şey daha bir panik atağı geçiremezdim. Anında çarptığında, Alaz'ın neler kullandığını sorgulamaya başlamıştım.
"O kadar mı kötü?" diye konuşan kişiyi gördüğüm an, gözlerim açılmıştı. Alaz her şeye şahit olmuştu. "Alaz bey ben" diye paniklediğimde, yüreğime inmişti. "Sen?" dediğinde, uyuşturucunun etkisi altında kalmıştım. Ölüyor muydum? Bu kalp krizinin belirtileri miydi? Burdan çıkmam lazımdı. Gözüm çaresizce kapıyı aradığında, Alaz'ın halen bir cevap beklediğini anlamıştım. "Ben sadece masayı siliyordum" diye konuştuğumda, Alaz bana yaklaşmıştı. "Sonra" dediğinde, bir kaşını kaldırdığını görmüştüm.
"Sonrası yok işte" diye konuştuğumda, "neyse benim gitmem lazım zaten" demiştim kaçmaya çalışarak. Kapı neredeydi? Her türlü bir çıkış bulabilmek için gözlerim ileri geri gidiyordu. Çok fena şekilde yakalanmıştım. Kolumu tuttuğunda, kovulacağımı hissetmiştim. Dokunuşu bile tuhaf hissettiriyordu. "Sonrasını ben açıklayabilirim" diye başladığında, onun yüzüne dönmüştüm. "Sen masadaki şeyin, sorunlarının çözümü olduğunu düşündün" dediğinde, "doğru mu?" demişti beni sorgulayarak. Artık gözlerimi çevirdiğimde, "parası neyse veririm" demiştim sinirime hakim olmaya çalışarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyunun kölesi
Romance"bahse girer misin?" diye konuşan zengin züppe, gözlerini fakir kızdan ayırmamıştı. "Bu kızı bir aya kalmaz, ayarlarım" dediğinde, yüzünde bir sırıtma oluşmuştu... "Ne oldu hizmetçi kız?" "Oyunumu beğenmedin mi?"