Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın🫀
Keyifli okumalar dilerim!✨
~Bir öpücük için~
İnsanlar yaşamları boyu yanlışlarının bedellerini mi öderlerdi? Belki de evet ama hem de hayır. İnsanlar bazen başkalarının yanlışlarının bedelini ödemek zorunda da kalabilirdi.
Ben annemle babamın yanlışının bedelini ödüyordum evet ama ben hem de kendi yanlışımın bedelini ödüyordum. Bilmiyorum, belki de çok masumdum ya da içine düştüğüm olayları yeteri kadar iyi atlatamayacak kadar bilgisizdim ama bunları düşünmek artık bir önem taşımıyordu. Karşımdaki manzara benim hatamın cezasıydı ve bu cezamı bir şekilde çekmeliydim. Bedeli ister ölüm istersede yaşam olsun.
Aklımdaki geçmişin ihtimalleri tamamen birbirine karışmıştı. Eğer Cansu ve Berk'i aramasam buraya daha erken gelir Ayça'yı alırdık ama aynı zamanda peşimizdeki adamlar da bizimle beraber gelirdi. Yine şimdiki gibi onlardan kaçmak için yollar arardık ve Ayça yanımızda olurdu. Düşüncesi bile tüyler ürpertiyordu.
Böyle düşününce iyi ki onları aradım diyordum fakat eğer aramak istemesem ve Polat arabadan inmese muhtemelen babamın oğlunun aramalarına cevap verirdi. Anladığım kadarıyla o bizim Ayça'yı almak için bu binaya geleceğimizden ve peşimize düşen adamlardan haberdardı. Kendi adamlarını Ayça'yı almak için göndermesinin başka açıklaması olamazdı.
Yani yinede eğer aptal ben Cansu ve Berk'i aramasam ya da onu engelleyip telefonu sessize almasam şimdi bu durumda olmazdık.
Polat bir elinde telefon diğer elinde sanki bıraktığım an ölecekmişim gibi sıkıca yapıştığım elim, endişeli bakışlarla binanın penceresinden dışarıyı izliyordu. Onu en son ne zaman bu kadar endişeli gördüğümü hatırlamıyordum çünkü beni babasının adamlarına verme ihtimali varken bile bir planı mevcuttu. Şimdi hiçbir şey yoktu. Ne plan ne de bir kaçış yolu. Binanın bahçesinde üzerimizdeki mermi sayısından çok olduğuna yemin edebileceğim kadar adam vardı ve onlar ölmeden bu binadan çıkmamız imkansız gibi görünüyordu.
Garipti. Ben korkmuyordum. İçimde anlamlandıramadığım bir huzur vardı ve galiba bu huzur Ayça'nın güvende olduğuna emin olmamdan geliyordu. Belki de Polat yanımda diye bu kadar huzurluydum ya da...Bilmiyorum, her neyse, pek korktuğum söylenemezdi ve buna ölüm de dahildi.
"Yetişemezsin, dışarıda üç araba dolusu adam var ve neredeyse binaya girmek üzereler." dedi Polat bakışlarını dışarıdan ayırmadan. "Yetişsen bile çok zor, üç kişi otuza yakın kişiyle çatışamaz, çatışsa bile..." Bana baktı. "En ufak kayıp olmamalı Yaşar, ben her neyse ama..." Yutkundu ve gözlerini kaçırdı. "Anlıyorsun."
Onu bilmem ama ben anlıyordum. Zarar görmemi istemiyordu. Neden bu kadar değerliydim onun için ya da onun ilgisini hak edecek ne yapmış olabilirdim bimiyordum. Bizi böyle bir duruma düşürecek kadar aptal bir kızdım sadece ancak o bu yüzden bile bana kızmamışdı.
"Gevezelik yapacağına bir işe yara o zaman Kaya!" diye sertçe çıkıştı babamın oğlu. "Doğaçlama ilerleyeceğiz, ben gelene kadar dayanacaksınız, sonrasını düşünürüz."
Aniden tekerlerin asfaltta bıraktığı sesle korna sesleri birbirine karıştığında boşta olan elim kalbime gitti. "Yavaş olsana be!" diye çıkıştım istemsizce. Belli ki arabayı çok hızlı kullanıyordu ve bu böyle devam ederse bize yetişemeden kaza yaparak ölmesine sebep olacaktı.
Polat'ın kaşları şaşkınlıkla havalandığında başımı 'Ne?' anlamında iki yana sallayıp göz devirdim. En azından bizi kurtarana kadar yaşasa iyi olurdu. Zaten söylediklerime aldırmamış devam etmişti. "Onları bir şekilde oyalamalısın, hangi katta olduğunuzu bilmedikleri için muhtemelen tüm katları arayacaklardır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGELERİN KAÇIŞI
Teen FictionSon yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuniyet, gözlerini daha da büyütüyor, gülüşü dudaklarını aşmaya çalışıyordu. "Cana can!" Sesi sert, anc...