10. BÖLÜM

3 0 0
                                    

Yılbaşı akşamı, Karam ile birlikte dükkandan çıkıp otoparka doğru ilerliyorduk. Tek isteğim eve ulaşıp kendimi yatağa bırakmaktı. Günlerce uyuyabilirmişim gibi hissediyordum.

Nişantaşı'nın ışıltılı sokaklarında yeni yıla girmenin heyecanı tüm insanları sarmış gibiydi. Henüz saat akşamın 9'uydu fakat yolumun üstündeki tüm mekanlar neredeyse dolmuştu. Hafif yokuşu inerken karşı kaldırımda kavga eden bir çift dikkatimi çekti.

Adam kadının kolunu kavramıştı. Kadın "Bırak kolumu adi herif!" dediğinde kolunu savurdu ve kolunu adamın elinden kurtardı. Birkaç adım arkasında kalan adam acı dolu bir ifadeyle kadının ardından bakıyordu.

"Seni hala seviyorum! Bir şans daha ver ne olur!" dediğinde adam, kadın duraksadı ve ona döndü "Sana bir şans daha vermiştim! Sen o şansı Pelin'in koynuna girerek harcadın!" diye haykırdı. Sesinde acıdan çok öfke ve nefret vardı. Adımlarını hızlandırıp adamdan uzaklaştı. Adam bir süre daha kadının ardından baktıktan sonra geri dönüp gitti.

Ben de yoluma devam etmek üzere kadının gittiği yöne doğru ilerledim. Az ileride, bir giyim mağazasının karanlık merdivenlerine oturmuş kadın dikkatimi çekti. Yanına gidip gitmemekte karasız kalsam da adımlarım oraya  doğru yöneldi. Karşı kaldırıma geçtim.

Kadın sessizce ağlarken sigara içiyordu. "
... ben kavganızı gördüm de... Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?" dedim tereddütle.

Kadın başını kaldırıp baktı, karanlık olduğundan yüzü görünmüyordu. Fakat o beni görebiliyordu belli ki. Ayağa kalkıp bir anda boynuma sarıldığında "Yiğit Bey!" dedi aynı anda. O an onun Işıl olduğunu anladım.

Sesi öyle zayıf çıkıyordu ki ve sarılışı çaresizliğini anlatıyordu... Ben de istemsiz ona sarıldım!

Az sonra bir rüyadan uyanmışçasına geri çekildi. "Ben... kusura bakmayın! Bir anda sarılıverdim!"

Güldüm, kafamı kaşıdım. "Önemli değil!"

Yanyana yürümeye başladık. Fakat Işıl hafif sarhoş gibiydi, koluma tutunma gereksinimi duydu. Ben sormadan o açıkladı "Pek bir şey içmedim ama o pislik adamla kavga edince tansiyonum yükseldi sanırım!" diye açıklama yaptı.

"Hastaneye falan gitmek ister misiniz?"

"Yok! İyiyim. Şuradan bir taksi bulup eve geçeyim. Dinlenirsem bir şeyim kalmaz."

"İsterseniz ben sizi bırakayım," dediğimde, "Ben karşıda oturuyorum, trafiğe girmeyin boş yere," dedi.

"Peki o halde şurada bir taksi durağı var, gidelim boş taksi var mı soralım," dedim.

Başıyla onaylarken belli belirsiz bir tebessüm belirdi yüzünde.

Caddenin başına vardık, taksi durağına boş taksi olup olmadığını sordum. "Bu akşam boş taksi bulmanız biraz zor abi. Yılbaşı gecesi, malum!"

"Eyvallah birader, hayırlı işler," dediğimde adam da başını salladı.

Işıl'a döndüm, "Mecidiyeköy'e geçelim. Orada buluruz belki boş taksi," dedim.

"Tamam," dedi.

Otoparka gitmek üzere Teşvikiye Caddesi'ne döndük. Otoparka ulaştığımızda Karam'ı arka koltuğa yerleştirip kemerini taktım. Işıl da öne oturdu. Yola revan olduk.

Nişantaşından Halaskargazi Caddesi'ne çıktığımız anda korkunç bir trafiğin içinde bulduk kendimizi! Normalde on-onbeş dakika süren yol, tam iki saat sürdü.

Yol boyunca pek konuşmadık denebilir. Işıl uyuyakaldı. Ben de müzik dinledim.

Mecidiyeköy Meydan'daki taksi durağına yaklaşıp boş taksi olup olmadığını sordum. Bir öncekiyle aynı cevabı aldım.

Geri arabaya bindiğimde Işıl da uyandı. "Kusura bakma, dalmışım," dedi mahçupça.

Gülümsedim. "Önemli değil."

"Taksi var mıymış?"

"Yokmuş. Ya ben bırakacağım ya da..." dedikten sonra cümlenin devamını söylersem sonradan duyacağım pişmanlıkla yüzleştim. Ama artık geri dönüşü yok gibiydi! "Ya da bu gece bende kalabilirsin!" dediğimde ışıl da bir afalladı. "Yani... bilemedim. Aklıma başka bir şey gelmedi."

"Teşekkürler," dedi. "Bir arkadaşım var Mecidiyeköy'de oturan. Onu arayayım," dedi ve telefona sarıldı.

Birkaç çalıştan sonra karşıdaki cevap verdi. "Işıl'cığım. Mutlu yıllar. Happy new year my love!" dedi ağzını yayarak.

"Teşekkürler Ayla. Sana da mutlu yıllar. Sanırım evde değilsin!"

"Yok kanka. Çetin'lerdeyiz. Gelsene."

"Yok. Gelemem. Ben Mecidiyeköy'deyim."

"Tamam. Hadi bay," deyip cevap beklemeden kapadı Ayla!

"Beykoz'daymış," dedi bana dönüp.

"Tamam. O halde bize mi gidelim?" deyiverdim. Kız tereddütlüydü. "Yanlış anlamayın beni lütfen! Aklımda farklı bir düşünce yok! Yalnızca eve gidip uyumak istiyorum!" diye ekledim.

Bu laflarım onu epeyce eğlendirmiş olmalı. "Yiğit!" dedi gülüşünün arasında. Sonra ansızın ciddileşip, "Yiğit Bey!" diye düzeltti.

"Önemli değil, Işıl. Bana Yiğit diye seslenebilirsin. Yeni tanışmıyoruz ne de olsa!"

Yüzünde beliren gülümsemeye bakılırsa bundan etkilenmiş görünüyordu. "Demek beni hatırladın. Şaşırdım!"

"Hatırladım. Ama adını bilmesem asla tanımadım. O kadar değişmişsin ki!"

"Eh! Sen de aynı değilsin!" derken bakışları derinleşti. Fakat bir an sonra başını diğer tarafa çevirdi. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra yeniden bana döndü "Neyse! Sende kalmayı kabul edip, geçen yıllar boyunca bir seri katile dönüşmemiş olmanı dilemekten başka çarem kalmadı!"

Bu sözlerden sonra kahkahamı atarken arabayı çalıştırıp eve doğru sürdüm. Arabayı park ettiğimde Karam'ı almak üzere arka kapıyı açtım. Bütün hafta o çalışmışçasına çoktan derin bir uykunun kollarına bırakmıştı kendini. Onu uyandırdım ve eve geçtik.

Dairenin kapısını açmak üzere anahtarı çıkardım cebimden. Kapıyı açıp Işıl'ı içeri davet ettim. "Kusura bakma, ev pek düzenli değil," diyerek uyarıda bulundum.

Gülümsedi. "Önemli değil. Sokakta kalmaktan iyidir."

İçeri girip paltolarımızı çıkardık. Oturması için ona koltuğu gösterdim. Tereddütle koltuğun kenarına iliştiğinde ben de masadaki boş bardakları ve boş cips paketini hızlıca alıp mutfağa yöneldim.

"Filtre kahve yapıyorum," diye seslendim içeriye.

"Olur."

Kahveyi demlenmesi için bırakıp yeniden oturma odasına geçtim. Karam köşe koltuğun tam köşe kısmına oturmuş, ki orası onun her zamanki yeridir, kafasını yaslanma yerine dayamış göz ucuyla Işıl'a bakıyordu. Özge'm öldükten sonra ilk kez bir misafirimiz oluyordu. Karam da bu duruma biraz şaşkındı. Gülümsedim.

Beni Sen İnandırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin